DOLAR 32,5033 -0.13%
EURO 34,9819 0.39%
GBP 40,7639 0.41%
ALTIN 2.431,990,38
BITCOIN 2086009-0,94%

CTP seçime hazır

ABONE OL
10 Ekim 2017 07:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

“Milletvekili olduğum gün itibarı ile Doğu Akdeniz’deki görevimi bıraktım. Yani orada ödeneksiz izinli ayrılma imkanım vardı. Milletvekili olduğum gün itibarı ile bir daha ders vermedim”

“Aslında bu kadar yıl akademisyen olarak çalışan birisi için kolay değil tamamen akademisyen kimliğinden soyunup da siyasetçi kimliğine geçmek aslında bu kadar yıl akademisyen olarak çalışan birisi için kolay değil tamamen akademisyen kimliğinden soyunup da siyasetçi kimliğine geçmek”

“Her akademisyenin meclise girmesi illa çok harika olacaktır diye bir şey yok. Ama bir akademisyen o kimliğini taşıyarak meclise girip de kamu için bir şeyler yapmak niyetindeyse o birikim gerçekten siyasette çok önemli bir avantaj sağlayabilir”

“Ben de aslında göründüğüm kadar genç değilim… 47 yaşını bitirdim 48’e doğru yol alırım. Rahmetli Naci Talat’ın 28 yaşında genel sekreter olduğunu biliyorum. Pek muhtemeldir ki, rahmetli Özker hoca benden genç başkan olmuş olabilir”

“Ben yıllardır, çocukluğumdan beri hep CTP çevresinde bir insanım. Hep bu yönde yazdım çizdim. Hep gazetelere yazdım. Kitaplar yazdım. Televizyonlara çıktım. Özellikle Annan Planı döneminde çok aktif olarak o konu ile ilgilendim. Dolayısıyla parti tabanı beni partiye girdikten sonra tanımadı”

“Her parti başkanı olan kişi, kendi meşrebince partiye bir şey katar. Ha, partiden kendi kişisel kusurları dolayısıyla da bir şeyler de götürebilir. Benim ama partiye getirmeye çalıştığım nedir yenilik olarak? Çünkü her başkan olan kişinin, de partiye yeni bir şeyler getirme iddiası da vardır. CTP iktidara gelmeden önce politikalarını kamuoyu ile paylaşacak ve bu politikalar dediğimiz şeyler  de geçmişte olduğu gibi birer satırlık şeyler olmayacak. Ayrıntılı çalışılmış şeyler olacak. Bunlar kamuoyuna taşınacak. Dolayısı ile bunu yapmaya çalışıyorum”

“CTP yıllarca toplumda sadece Kıbrıs konusunda görüş beyan eden ya da Kıbrıs sorununa odaklanmış bir parti olarak algılandı. Böyleydi demiyorum ama algı bu yöndeydi. Bu algının değişmesi için, uğraşmak gerektiğini düşünüyorum ve başkan olduğum günden beridir de hep bunu yapıyorum”

 

“Ben, partinin seçimlere hazır olduğunu şu nedenle söyleyebilirim: Biz aldık yürüdük, her istediğimizi yaptık ve her istediğimiz yere gittik. Ve şu anda hazırız gibi bir şey değil söylediğim. Ama parti fikren ve kadroları ile seçimlere hazır bence”

“Yani ben kendi adıma dışardan nasıl görünüyor çok bilmiyorum ama, kendi adıma, Sayın Talat’ın döneminden başlayarak, ama benim göreve geldiğim son on ay içerisinde de Parti içerisinde yaşanan o karmaşanın önemli oranda ortadan kalktığı kanaatindeyim”

“Cumhuriyetçi Türk Partisi, Kıbrıs Türk halkı içerisinde aslında belli değerleri temsil eden bir siyasi parti olarak görüldü. Ve dikkat edin Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne eleştiri yöneltildiğinde Kıbrıs Türk halkı aslında hep o değerler üzerinden eleştiri yöneltti. Yani hiçbir noktada halk “Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin değerleri yanlıştı” demedi”

“Genel olarak siyaset kurumu ve siyasi parti kavramı üzerinden bir güvensizlik oluşmuş toplumda ve buna ilişkin bir kararsızlık var. O da tabii ki yansıyor siyasi partilerin tümüne”

 

Dr. Çiğdem DÜRÜST

 

Sıcak bir karşılama, ufak bir teknolojik kriz ve sonunda yaklaşık bir saat süren sohbet. Yeni Bakış okurları için , Genel Başkan Tufan Erhürman’ın CTP’yi nereye taşımak istediğini ve CTP’nin ne kadar onun yanında olduğunu konuştuk.  Seçimlere doğru, hem memleketin halini, hem de partiyi masaya yatırdık. Günü birlik tartışmalara sıkışıp kalmadan, durumu analiz etmeye çalıştık. Gündemi değiştirmek peşinde koşanlara inat hem de…

Ç.D.: Nasılsınız?

T.E.: Yorgunum. Çok koşuşturmayla geçiyor bu aralar… Meclisin açılması ile daha da yoğunlaştı. Ama çalışmaya devam.

Ç.D.: Hayırlı olsun. Yeni koltuklar, yeni bir salon görüntüsü… (Burada söze kendisi giriyor)

T.E.: Yani yeni koltuklardan ziyade, yerimizde oturup da oradan konuşmak ve mikrofona konuşup da onun da kayda geçmesi olanağını bulmak iyi oldu diye düşünüyorum.  Koltuklarda bir sorun yoktu fakat bu teknolojik olanak iyi. Çünkü birçok defa milletvekilleri yerinden soru sorma ihtiyacı duyuyor. O ihtiyacı karşılayan bir olanak oldu. O nedenle meclis çalışmalarını biraz daha kolaylaştırdı.

Ç.D.: Çok güzel. Sevindim. Çünkü biz sadece görünüşe odaklanmışız. Bu ayrıntıları bilmiyorduk.

T.E.: Evet evet. Benim açımdan iyi oldu. Çünkü bu olanak masalarda mikrofonun bulunması ve o mikrofona basıp konuşabilme… Kayıt tutan arkadaşlar açısından da büyük kolaylık oldu.

 

“Milletvekili olduğum günden itibaren DAÜ’de ders vermedim”

Ç.D.: Geçen akşam bir TV programında izledim sizi. Ve orda, Parti Başkanlığı ile akademisyenliği bir arada götürmediğinizi duydum…

T.E.: Parti Başkanı olduğumda değil. Milletvekili olduğum gün itibarı ile Doğu Akdeniz’deki görevimi bıraktım. Yani orada ödeneksiz izinli ayrılma imkanım vardı. Milletvekili olduğum gün itibarı ile bir daha ders vermedim.

Ç.D.: Ne kadar oldu Tufan bey, bu partinin başındasınız?

T.E.: 1 yıl olmadı daha. Kasım ayındaydı kurultay. İşte… Bir yıla yaklaşıyor. On ay oldu daha.

“Akademisyenlikten

gelmiş olmam bana göre bir avantajdır”

Ç.D.: Neredeyse bir yıl… Üniversitede bilim ortamında olmak ve siyasette olmak( mecliste olma, parti başkanı) olmak. İkisini karşılaştırabilir misiniz?

T.E.: Valla benzer tarafları var, farklı tarafları var. Yani aslında bu kadar yıl akademisyen olarak çalışan birisi için kolay değil tamamen akademisyen kimliğinden soyunup da siyasetçi kimliğine geçmek. Çok gerekli mi ondan da emin değilim. Yani ikisinin birbirini çok besleyen yanları da var. Ama üniversite ortamı daha bir teorik ortam tabi ki… Yani benim üniversite ortamında en çok sevdiğim taraf yazmaktı, üretmekti, kitapları yazmaktı, makaleleri yazmaktı. O da teorik çalışmayı, kapanıp yalnız başına kalmayı gerektiren bir işti. Oysa siyaset tam tersine, çoğunluklarla insanlarla sürekli bir arada olmayı gerektiren bir iş. Ama benzeyen ve benzemesi gerektiğini düşündüğüm yönleri de var. Bence siyasetçilerin de çok okuması gerekiyor. Çok araştırması gerekiyor. Muhakeme yeteneğinin gelişmiş olması gerekiyor. Neden sonuç ilişkisi içinde bir şeyleri anlatmayı öğrenmesi, bilmesi gerekiyor. Demagoji akademide yoktur. Siyasette her zaman vardır. Ama bence olabildiğince az olması gerekiyor. Dolayısı ile akademisyenlikten gelmiş olmam bana göre bir avantajdır. Demgojiye başvurmamak zorunda olduğunuzu bilmek… Bu siyasete bir şey katan bir noktadır. Ama tabi ki ikisinde de çok yoruluyor insan. Birinde kapanıp yalnız teorik çalışmaktan yoruluyor; diğerinde insanlarla birlikte üretmek de sürekli çalışmayı gerektiren bir şey o da yoruyor. Dolayısı ile eee… şunu düşündüm açıkçası: Yani “akademisyenliği daha çok seviyordum”u düşündüm ilk başlarda. Ama yavaş yavaş iki kimliğimi birleştirdim. İkisinden birden keyif alacak bir noktaya doğru taşıdığımı düşünüyorum.

Ç.D.: Hı.hı. Akademisyen kimliğinizle siyasetçi kimliğinizi birleştirebildiğinizden bahsettiniz… (söze giriyor)

T.E.: Birleştirmeye çalışıyorum. Ne kadar başardığımı bilemiyorum ama yavaş yavaş ilk günlere oranla çok daha birleştiğini görüyorum.

Ç.D.: Akademisyenlerin, entellektüel düzeyi yüksek kişilerin okuma alışkanlığı olup dünyadaki gelişmelerden, özellikle siyaset alanındaki gelişmelerden de; yasal hukuksal anlamdaki gelişmelerden de haberi olan insanların mecliste olması çok önemli bir şey.

T.E.: Evet bu açıdan çok önemli zaten…

 

“Hukukçular açısından siyasete girildiği zaman, diğer mesleklere oranla, bir adım önde başlama olanağı var”

Ç.D.: Eksikliğini hissediyorduk. Bu anlamda uzmanlığınızın avantajını nasıl yaşıyor ve yaşatıyor olduğunuzu düşünüyorsunuz?

T.E.: Evet… Yani aslında çok önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü hukuk biliyorsunuz siyasetin aslında alt yapısını oluşturan bir şey. Yani siyaseti hukuk üzerinden yapmak zorundasınız. Bir anayasa var. Yasalar var. Mecliste yasa yapmakla yükümlüsünüz. Onların uygulanmasını denetlemekle yükümlüsünüz. Dolayısı ile hukukçular açısından bir avantaj. Yani daha mecliste geçen gün bir tüzük-yasa tartışması yaşandı. Bazen en temel hukuk bilgilerinde bile hata yapması ya da onu bilmemesi büyük bir eksiklik yaratabiliyor. Dolayısı ile hukukçular açısından siyasete girildiği zaman, diğer mesleklere oranla, bir adım önde başlama olanağı var; bilgi düzeyinde. Ama o bilgiyi nasıl kullanırsınız, ne amaçla kullanırsınız (yüzündeki tebessüm artıyor, sesine tebessümün ifadesi yayılıyor)tabi bu başka bir şey, çünkü çok fazla avukat ve hukukçu tanırım dünyanın başka yerlerinde milletvekili olan; en azından Türkiye’de çok tanıdım. O hukuk bilgisini tam da daha kötü amaçlar için kullanmaya çalıştıklarını gördüm. Dolayısı ile her hukukçu mecliste çok harika işler yapar gibi bir iddiaya öyle bir meslek fetişizmine asla sahip değilim. Ama eğer niyeti kamu için bir şeyler yapmak ise insanın ve hukukçu ise ve siyasete giriyorsa, diğer mesleklere oranla biraz daha avantajlı olduğunu düşünürüm.

Ç.D.: Akademisyen ve hukukçu kimliklerinizi siyasette nasıl örtüştürüyorsunuz.

T.E.: Yani mesela tarımla ilgili, turizmle ilgili, hayvancılıkla ilgili bir şey söyleyeceksem ya televizyonda ya mecliste; bununla ilgili ön çalışma yapmam gerektiğini, sadece böyle bir metinden bir şey okuyup da çıkıp orda konuşmamam gerektiğini; sadece sokakta birkaç kişinin bana söylediği bir şeyleri veri olarak kabul edip de bunun üzerine politika kuramayacağımı… Bütün bunları aslında akademideki birikimimle değerlendiriyorum ve öğreniyorum, biliyorum. Yani şunu yapmak çok mümkün: İki kişi size geliyor, diyelim ki tarım alanında, hayvancılıkla uğraşan iki kişi geliyor ve şikâyet aktarıyor. Akademiden gelen bir kişi olarak siz bilirsiniz ki bir tek kaynaktan gelenle bir sonuca varmanız mümkün değil. Bir başka kaynakları farklı görüşleri hepsini birden değerlendirmeniz ve ordan hareketle bir senteze ulaşmanız kendi görüşünüzü oluşturmanız gerekir.

 

“Her akademisyenin meclise girmesi illa çok harika olacaktır diye

bir şey yok”

Bu hem akademisyenliğin getirdiği bir şeydir. Hem hukukçuluğun da getirdiği bir şeydir. Çünkü hukukçu da bilirsiniz iki tarafı da dinlemeden ve kendi sentezine ulaşmadan karar üretmez. Dolayısıyla siyasette bunun bir avantajını yaşıyorum, diye düşünüyorum. Çok yaşadım siyasete girdim gireli… Herkes kendi pozisyonundan haklı olduğunu söyler her zaman size çünkü öyle düşünür. Mağdur olduğunu da söyler. Ama tam da onun şikayetçi olduğu kişiyi dinlemeden, yani karşı tarafı dinlemeden, ki çoğu zaman bu siyasette iki taraf değildir. İkiden daha fazla taraf vardır. Tümünü dinlemeden, tümünü görüşlerine hakim olmadan, dünyada bu işler nasıl oluyor acaba diye bakmadan siyaset geliştirmeme anlayışımın, biraz akademisyenliğimle ve hukukçuluğumla ilgili olduğunu düşünüyorum. Doğru kullanırsanız tabi… Doğru kullanmazsanız tabi ben akademisyenim ve ben her şeyi bilirim noktasındaysanız o da tam tersine bir dezenformasyon yaratabilir. Yani hukukçular için söylediğim gibi akademisyenler için de şunu söylerim çok rahat. Her akademisyenin meclise girmesi illa çok harika olacaktır diye bir şey yok. Ama bir akademisyen o kimliğini taşıyarak meclise girip de kamu için bir şeyler yapmak niyetindeyse o birikim gerçekten siyasette çok önemli bir avantaj sağlayabilir.

Ç.D.: Sanırım CTP’nin bugüne kadarki, en genç başkanısınız. En azından benim bildiğim bu…?

 T.E.: Valla açıkçası rahmetli Özker Hoca’nın kaç yaşında başkan olduğunu bilmiyorum. Yani şu anda öyle bir bilgim yok. Ben de aslında göründüğüm kadar genç değilim… 47 yaşını bitirdim 48’e doğru yol alırım. Rahmetli Naci Talat’ın 28 yaşında genel sekreter olduğunu biliyorum. Pek muhtemeldir ki, rahmetli Özker hoca benden genç başkan olmuş olabilir. Ama bu dönem itibarıyla, son dönem itibarı ile baktığınızda evet böyle bir değerlendirme yapılabilir.

 

“Çocukluğumdan

beri hep CTP çevresinde bir insanım”

Ç.D.: Nasıl karşıladı partililer bunu?

T.E. Vallahi partililerin bundan rahatsız olduklarını gösteren hiçbir veri yok elimde. Zaten kurultaya tek aday olarak girdim ve sağ olsunlar destekleriyle seçildim. Ama herhalde bunda şunun çok önemli bir katkısı vardır diye hep düşünürüm: Çünkü benim CTP üyesi olmam milletvekili olmamla birlikte oldu. Çünkü o zaman Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyeleri, siyasi partilere üye olamıyorlardı, herhangi bir partiye. Ama ben yıllardır, çocukluğumdan beri hep CTP çevresinde bir insanım. Hep bu yönde yazdım çizdim. Hep gazetelere yazdım. Kitaplar yazdım. Televizyonlara çıktım. Özellikle Annan Planı döneminde çok aktif olarak o konu ile ilgilendim. Dolayısıyla parti tabanı beni partiye girdikten sonra tanımadı. Bundan çok daha önceden beri tanıyordu. Ve aramızda öyle bir sevgi ve güven ilişkisi oluştu diye düşünüyorum.

O yüzden beni öyle çok da genç gördüklerini düşünmüyorum. Parti içindeki o deneyimi, bir anlamda yaş olarak değerlendirdiler herhalde ki öyle işte “gençtir, çocuktur. Bu işi yapamaz!” gibi bir düşünce parti tabanında ve parti çevrelerinde oluşmadı. Ya da ben öyle bir şeyi görmedim hiçbir zaman.

ÇD: Bu partiye ne kattığınızı düşünüyorsunuz?

T.E. Şunu söyleyim, her parti başkanı olan kişi, kendi meşrebince partiye bir şey katar. Ha, partiden kendi kişisel kusurları dolayısıyla da bir şeyler de götürebilir. Benim ama partiye getirmeye çalıştığım nedir yenilik olarak? Çünkü her başkan olan kişinin, de partiye yeni bir şeyler getirme iddiası da vardır. Biraz demin söylediklerimi getirmeye çalıştım. Aslında partinin politika geliştirme süreçlerinin çok daha bilgi temelli süreçler olması çabası içerisine girdim. Bu yüzden hep son dönemde söylediğimiz şey, CTP iktidara gelmeden önce politikalarını kamuoyu ile paylaşacak ve bu politikalar dediğimiz şeyler de geçmişte olduğu gibi birer satırlık şeyler olmayacak. Ayrıntılı çalışılmış şeyler olacak. Bunlar kamuoyuna taşınacak. Dolayısı ile bunu yapmaya çalışıyorum.

“Biz parti olarak

herkesten yararlanmak ve herkesi çağırmak

durumundayız”

İkincisi: CTP’nin insan potansiyeli açısından geniş bir insan potansiyeli var. Ama bunun da genişletilmesi için çalışıyorum. Bunu katmaya çalışıyorum. Çünkü siz de bilirsiniz, CTP için hep şu söylendi: %44-45’lerde oy aldığı zamanlarda bile söylendi. CTP’liler hep içine kapanıktır. Dışarıdan insanlara çok da açık değildirler eleştirisi hep yapıldı. Ben biraz da mizacım itibarı ile Kıbrıs Türk halkının açıkçası böyle bir lüksü olmadığını hep düşünürüm. Yani biz zaten küçük bir toplumuz, nüfusumuz zaten az. Dolayısı ile biz parti olarak herkesten yararlanmak ve herkesi çağırmak durumundayız. Gelmek istemeyen gelmez ama en azından gelmek eğilimi olanları “Yok siz uzun bir süredir gelmiyordunuz”,”Siz kökten partili değilsiniz” gibi düşüncelerle insanları dışlamama eğilimine sahibim dolayısıyla daha geniş kesimleri partinin içerisine taşımak arzusundayım.

 

”Ben sol partilerin seçim partileri olmasını kabul etmem”

Üçüncüsü: CTP yıllarca toplumda sadece Kıbrıs konusunda görüş beyan eden ya da Kıbrıs sorununa odaklanmış bir parti olarak algılandı. Böyleydi demiyorum ama algı bu yöndeydi. Bu algının değişmesi için, uğraşmak gerektiğini düşünüyorum ve başkan olduğum günden beridir de hep bunu yapıyorum.  Örneğin CTP’nin yıllardır konuşmadığı turizm konusunu ben aylardır gündeme getiriyorum. Gündemde tutuyorum ve arkadaşlarımın çalışması için teşvikte bulunuyorum. Çünkü bu benim temel bir düşüncem. Benim temel düşüncem sol politika ekonomi üzerine yapılır. Ekonomi politikası olmayan bir sol parti olmaz. Bu memlekette de politika üzerine konuşan herkes turizmin öncü sektör olduğunu savunuyor. Ekonomide o zaman turizm üzerinde CTP’nin çok ciddi sözü olması gerekir. Sonra biliyorsunuz CTP 3 defa iktidara geldi. İki tanesinde büyük ortaktı ve büyük ortak olduğu dönemlerin hiçbirinde turizmi almadı. Mesela bunları ben eksiklik olarak görürüm. Ve şimdi partiye yeni bir yaklaşım olarak bunu getirmeye çalışıyorum. Yani biz elbette Kıbrıs sorununun çözümü için elimizden geleni yapmaya deva edeceğiz. Ama Kıbrıs sorununun bizim irademiz dışında çözülmediği durumlarda da bu memlekette adaleti, üretimi, kamu yönetimini nasıl sağlayacağız bununla ilgili de çok ciddi politikalarımız olacak. Ve bunları iktidara geldiğimizin ertesi günü hazırlamaya başlamayacağız. İktidara gelmeden önce hazırlayacağız.

Dördüncüsü de, bunu da çok önemsiyorum: Ben sol partilerin seçim partileri olmasını kabul etmem. Meclisteyse muhalefet yapar, seçim zamanı işte seçim için uğraşır, kazanırsa da iktidara gelir onun dışında da sol parti başka da iş yapmaz anlayışı bana uymaz. Bana göre sol partiler günlük yaşamın her anında bir şey üretmek zorundadır. Ve muhalefetteyse bile iktidardaymış gibi daha fazla ne hizmetler sunabilirim topluma yaklaşımını sürekli kafasında düşünmek zorundadır.

Hazırlıklı değildim bu soruya. Ama ilk etapta aklımdakiler bunlar! (Karşılıklı gülüşüyoruz.)

 

“ Parti fikren ve

kadroları ile seçimlere hazır bence”

Ç.D.: Hazırlıklı olmamanız benim işime gelir. Doğal cevapları işte böyle yakalarız. İçten olan esasında bazen bir anda ve kendiliğinden gelen cevaplardır. Tufan Bey, Parti’niz seçimlere hazır mı?

T.E.: Ben, partinin seçimlere hazır olduğunu şu nedenle söyleyebilirim: Biz aldık yürüdük, her istediğimizi yaptık ve her istediğimiz yere gittik. Ve şu anda hazırız gibi bir şey değil söylediğim. Ama parti fikren ve kadroları ile seçimlere hazır bence. Ha, kamuoyu bize oy verecek mi anlamında, arzu ettiğimiz oyu alacak mıyız anlamında soruyorsanız, gerçekten şu anda buna hiç kimsenin çok net cevap verebileceği kanaatinde değilim. Bu anlamda gene ben akademiden gelen biri olarak objektif olmayı tercih ederim. Yani öyle çok iddialı şeyler söylemek istemem. Sebebini de söyleyeyim. Bir sürü anketler yapıldı ülkede. Bu anketlerin her biri başka şeyler söyledi. Ama bu anketlerin bir tane ortak noktası var. Seçmenin %50 civarında kesimi iradesinin ne yönde olacağını henüz belirlememiş, ya da söylemek istemiyor. Eğer böyleyse durum,  hiçbir siyasi parti çok iddialı konuşamaz. Bence çok iddialı konuşursa da yani biraz büyük laf etmiş olur. O yüzden bu anlamda hazır mıyız sorusuna çok da cevap verecek durumda değilim. Elimde öyle bir veri yok. Ama parti fikren seçime hazır mı, iktidara gelmeye hazır mı, kadroları itibarı ile hazır mı diye soracak olursanız ben hazır olduğunu düşünüyorum. Ama ne oy alırız, ne yaparız… Gerçekten seçmen tabanında şu anda öyle birilerinin üzerinde çok rahat konuştuğu bir tablo oluştuğu kanaatinde değilim.

 

Erhürman’la söyleşinin 2. bölümü yarın

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam