DOLAR 32,5379 0.13%
EURO 35,0122 -0.09%
GBP 40,8024 -0.17%
ALTIN 2.438,530,13
BITCOIN 21139631,03%

Durum pek de iç açıcı değil

ABONE OL
16 Şubat 2018 07:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Beşiktepeli, son dönemde münhasır ekonomik bölgeler konusunda yaşanan gerginlikle ilgili, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle imzaladığı bir anlaşmanın olmadığını belirterek, Beşiktepeli, “Türkiye 1983 yılında BM’nin yaptığı sözleşmeyi imzalamadı” dedi 


Beşiktepeli, Türkiye’nin üç mil kuralını kabul etmediğini anımsatarak, esasında Kıbrıs ile ilgili de bir anlaşmanın olmadığını, Kıbrıs üzerinden politika yapılmakta olduğunu kaydetti 


Beşiktepeli iç politikayla ilgili olarak ise, yönetimde söz sahibi olamama, Türk parası kullanımının devamı ve taşınan nüfusun bu  şekliyle devam edilmesi halinde, iç politikada başarı sağlayabilmenin mümkün olmadığını söyledi

Deniz ABİDİN

Dr. Zeki Beşiktepeli, iç ve dış siyaseti Yeni Bakış’a değerlendirdi. Beşiktepeli, son dönemde  münhasır ekonomik bölgeler konusunda yaşanan gerginlikle ilgili, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle imzaladığı bir anlaşmanın olmadığını belirterek, Beşiktepeli, “Türkiye 1983 yılında BM’nin yaptığı sözleşmeyi imzalamadı” dedi. Beşiktepeli, Türkiye’nin üç mil kuralını kabul etmediğini anımsatarak, esasında Kıbrıs ile ilgili de bir anlaşmanın olmadığını, Kıbrıs üzerinden politika yapılmakta olduğunu kaydetti. Beşiktepeli, Türkiye’nin Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesi içinde hakkı olmadığını ileri sürdü. 

“Türkiye aynı hatayı 1974’te de yaptı”

Beşiktepeli, BM’nin devletlere uygulama gücü olmadığını açıkladığını anımsatarak, Türkiye’nin ise, tutumunun doğru olmadığını söyledi. Beşiktepeli, saldırılar ve tehditlerle kimsenin kimseyi bir yere götüremeyeceğine dikkat çekerek, bu gibi durumların masa başında çözülmesi gerektiğini kaydetti. Beşiktepeli, Türkiye’nin bu hataları 1974 yılında da yaptığına atıfta bulundu.

Zeki Beşiktepeli, devletlerin kuracakları ilişkilerin çok önemli olduğunu belirterek, Osmanlı kültürü ile korkutarak ileriye gitmeye çalışmanın doğru olmadığını söyledi. Beşiktepeli, mart ayı içinde Kıbrıs müzakereleri kapsamında bir masanın kurulmasını beklediğini ifade ederek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dışında başka bir devletin tanınmasının ise mümkün olamadığını, bunu siyasilerin unutmaması gerektiğini kaydetti. Beşiktepeli, bağımsızlığın Kıbrıs’ta yaşayan insanların birlikte hareket etmesiyle geleceğini belirterek, BM’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurulduğu günden itibaren tek devlet olarak kabul ettiğini, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında Kıbrıslı Türkler’in de olduğunu belirtti. 

“Özgür bir yönetimseniz devletsiniz”

“BM’nin ikinci dünya savaşı sonrası sömürgelerin bağımsızlaşmasıyla birlikte, devletlerin ortaya çıkacağını kurallara bağladı” diyen Beşiktepeli, şöyle devam etti, “Orada söyledikleri şuydu; sizin toprağınız olacak, halk olacaksınız, özgür bir yönetiminiz olacak. Bütün devletlerin yönetimi bu üç ögeye bağlıdır. Burada öncesinde Sovyet Devrimini ele alacaksanız Lenin’in 1914 Haziranında yazdığı bir şey vardı. Lenin, hakların kendi kaderini tayin etme hakkından bahsetmişti. Birincisi sınırlarınız başka ülkelerle kesişecek. İkincisi toprakla 1 milyon ve üstü nüfus olacaksınız, üçüncüsü ise halk olacaksınız demişti. İşte bunlar varsa devlet kurma yetkiniz vardır.”

Beşiktepeli, Ada’da Konfederal bir yapının hayat bulmasının mümkün olmadığına dikkat çekerek, Kıbrıs konusunda masaya gidildiğinde sorulması gerekenin yüzde kaçı Türk kaçı Rum olması gerekirken, azınlık mı çoğunluk mu üzerinden sonuca gitmeye çalışıldığını kaydetti. Beşiktepeli, kişisel mülklere ise, kimsenin dokunamayacağını söyledi. 

Beşiktepeli, olası bir anlaşmada, vatandaşlık, eğitim,  sağlık gibi konuların kurulacak olan hükümetin konuları olması gerektiğine işaret ederek, iç konularda tarafların kendi kendini yönetmesi gerektiğini, yerel hükümetlerin sadece iç meselelere bakması gerektiğini kaydetti. 

“Savunma politikası KKTC üzerinden yapılıyor”

Zeki Beşiktepeli, Rum tarafının 1983’teki devletin münhasır ekonomik bölgelerin sözleşmesini imzalayan ülke olduğunu anımsatarak, Rum tarafının bu bakımdan haklı bir pozisyona geçtiğini kaydetti. Beşiktepeli, bugün savunma politikasının Kıbrıs değil, KKTC üzerinden yapıldığına dikkat çekerek, bunun da uluslararası alanda destek bulmadığını belirtti. Beşiktepeli, Rum Yönetiminin deneyimli siyasetçilerinden  Papapedru’nun verdiği demeçlerde, müzakere masasında bugüne kadar ne kadar konu varsa en az hepsinin yüz kere görüşüldüğünü ifade ettiğini kaydetti. 

Beşiktepeli, tek geriye kalanın siyasi irade ve karar olduğunu belirterek, enerji kaynakları üzerinden Kıbrıs konusunun çözümsüzlüğünü uzatmanın karşı tarafın alternatifsiz olduğu anlamına gelmediğini belirtti. 

“Toplumları savaşa sürüklemek akıl işi değil”

Zeki Beşiktepeli, Kıbrıs sorununda esas olanın mülkiyet konusu olduğunu kaydetti. 10 Aralık 1948’de BM üyesi olan bütün devletlerin insan hak ve özgürlüklerini temel kabul ettiğini anlatan Beşiktepeli, bu var olduğu sürece birinin üzerine gidilmesi halinde ise suçlu pozisyona düşüleceğini belirtti. Beşiktepeli, Türkiye’nin KKTC üzerinden siyaset yaparak, başkaldırı ile toplumları savaşa sürüklemesinin akıl işi olmadığını belirtti. 

“Kuzey Türkiye’nin egemenliği altında”

Zeki Beşiktepeli, “Yeni kurulan ve dün güvenoyu alan dörtlü koalisyon hükümetinin ülke sorunlarıyla baş edebilir mi ?” şeklindeki soruya karşılık ise, “ilgilenmiyorum” yanıtını verdi. Beşiktepeli, neden ilgilenmediğini şöyle ifade etti, “1974 sonrası Kıbrıs’ın kuzeyi tamamen Türkiye’nin egemenliği altındadır. Buna iç yönetim de dahildir. Kaba kuvvetle girilen bir yerde, giren devlet tarafından yönetimin de ele geçirildiğini bazı çevreler kabul edemiyorlar. Burada bir gerçek var. Bizim yaptığımız hatalar var. Birincisi, 1976‘da biz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sahiplerindendik. İşte en büyük hatalarımızdan biri budur. Yönetimde söz sahibi olamadık. Bir diğer hata ise, paranın değişimini kabul etmemiz oldu. Enflasyon bugün 221 bin. En başından Kıbrıs Lirası kullanmamız gerekirdi. Kuzeye göç eden insanların çoğu gidip o taraftan paralarını alamadı, buraya getirenlerin ise paraları yok olup gitti. Bugün ise bu enflasyon altında insanın geliri düşerken borcu yükseliyor. Burada devletin acımasızlığı öne çıkıyor. Ekonomik olarak insanı bu zorluk içinde tutmak ve borçlandırmak ve de buna bağlı sinir pozisyonuna düşen vatandaşın kanser olması devletin kendisinin insanlarını öldürdüğü anlamına gelir.” 

“Nüfusumuzun üzerine 2 buçuk milyon insan taşıdılar”

Zeki Beşiktepeli, “Şimdi kurulan yapıda olması gereken paranın değişimidir” diyerek, bazı belgelere göre Kuzey’den Güney’e 172 bin kişinin gittiğini belirtti. Güney’den Kuzey’e gelenin ise 75 bin kişi olduğunu anlatan Beşiktepeli, Türkiye’nin 2 Mayıs 1975’te çalışmak için adaya 40 bin insan getirdiğini anımsattı. 

Beşiktepeli, şöyle devam etti, “Bugün itibarıyla burada 300 bin kişi yaşarken, siz bana 2 buçuk milyon insan taşıyamazsınız. Taşınan nüfusun vurucu yanı budur. Bir insanı bu ülkeye getireceksiniz insanca yaşatacaksanız. Düzgün bir eğitim veremeyecekseniz, sağlık veremeyecekseniz, bunu çalışanın ensesine yıkarsanız, bu suçtur. Tam tersi kötü yaşamasını, onun üzerinde olan kesimin de onun seviyesine gelmesine neden olursunuz. Nüfus taşınırken dengeli olunması gerekir.”

“Bunun adı başka bir şeydir”

Beşiktepeli, “Ben hep söylüyorum, bana kızıyorlar. Yine kızsınlar bunun adı başka bir şeydir. Hangi tarihte ya da hangi yerde bir devletin  113 bin nüfusu üstüne 2 buçuk milyon taşındı?” diye sordu. 

 7 Ocak seçimlerinde oy sayısının 190 bin civarında olduğunu, 40 bin oyun ise dışından gelenlerin oyları olduğunu belirten Beşiktepeli, bunun suç olduğunu söyledi. Beşiktepeli, 12 Ağustos 1949 yılındaki Cenevre Anlaşması’na bakıldığında ne nüfusun taşınabileceğinin ne de birisinin mülkiyetinin alınabileceğinin görülmekte olduğunu kaydetti. 

“Hata üzerinde ısrar ediyorlar”

Beşiktepeli, bu şekilde suçlu pozisyona düşülmesine rağmen bunun üzerinde hala ısrar edilmekte olunduğunu söyledi. Beşiktepeli, bunu Hristofyas’ın ağzından da duyduğunu belirterek, konuyu şu ifadelerle özetledi, “Rauf Denktaş ile Klerides arasında geçen görüşmelerde, Denktaş, Kıbrıs’ta Türkiye’den gelen vatandaşlardan bahseder. Klerides’in bu sayının ne kadar olduğunu sorması üzerine Denktaş, 35 bin yanıtını verir. Klerides bunun üzerine ‘benden de 10 bin yaz’ der. Papadopulos ise, 5 bin kişi de kendisinden olduğunu söyler.” 

Beşiktepeli, Hristofyas’ın bunu anlatırken keşke konu buraya gelse dediğini anımsatarak, vatandaş yapılmasa bile işçiye ihtiyaç duyulacağını yani bu insanlara bir şekilde ihtiyaç duyulacağını söylediğini kaydetti.

Beşiktepeli, o dönem Meclis Başkanı olan Hristofyas’ın “Vatandaşlık veriyorsunuz ya siz bu kişilere ev vermeden onları dışarı çıkaramazsınız” dediğini de anımsatarak, “Bu evleri biz vergilerimizle yapacağız. Bu nüfus rakamını artırmak isterseniz ev yapmaya hazırlanın” dediğini söyledi. 

“İçte başarı sağlamak mümkün olmaz”

Beşiktepeli, halkın, ekonomik gücü elinde bulunduran kesimin dışında kalan kesim olduğunu belirterek, yönetimde söz sahibi olamama, Türk parasının kullanılmasına ve taşınan nüfusa bu şekliyle devam edilmesi halinde iç politikada başarı sağlayabilmenin mümkün olmadığını söyledi.

“Buyursunlar parayı değiştirsinler”

Beşiktepeli, bu nedenlerle yeni oluşan dörtlü koalisyon hükümetine atıfta bulunarak, şunları söyledi, “Buyursunlar parayı değiştirsinler. Yönetimde söz sahibi olmak isterseniz, bütün güvenlik güçlerini, polisi, kolordunun haricinde bağımsız bir şekilde kendi kendini yönetecek özerk bir şekle sokun. Para, yönetim ve güvenlik bizde olmadığı sürece içte eğitimden tutun da sağlığa kadar en küçük icraatları gerçekleştirmede dahi sıkıntı doğar.”

“Parayı kim kime verir?”

Zeki Beşiktepeli, özgür yönetim Kıbrıslı Türklerin elinde olmadığı zaman, karar alma mekanizmasının da olmadığını belirterek, “Ülkeye gelen nüfusa en basiti şekilde bakıldığında bu nüfusu karşılayamıyor. Birçok üniversite izni verildi. Buradan da nüfus akışı var. Ancak öncesinde hiçbir altyapı hazırlamadan bu izinler verildi. Örneğin, ismini vermek istemiyorum ama bir köyün 131 tane ilkokul öğrencisi var. Bir tanesinin anne ve babası Kıbrıslı, 30 tanesinin anne ve babası Türkmen, 100 tanesinin ise anne ve babası vatandaş olmayan veya yeni vatandaş olan Türkiye’den gelen insanlar. Şimdi burada şu soru sorulmalıdır. Parayı kim kime verir? Okula ihtiyaç varken neden camii yapılır?” diye konuştu. 

“Alt yönetim olduğumuz sürece icraat yapamayız”

Beşiktepeli, içte iyileştirmeler yapılacaksa bütçedeki paranın korunması gerektiğinin altını çizerek, 1976 yılında 650 tane ilkokul öğretmeni olduğunu, bugün ise bu sayısının 2 bini geçtiğini söyledi. “Bir okulu boyamak istersiniz yapamazsınız, sistem kara delik gibi yutuyor” diyen Beşiktepeli, bu şekilde bir ekonominin çevrilemeyeceğini belirtti. Beşiktepeli, bütçenin gelirinin vergiler olduğunu belirterek, vergi sisteminin yüzde 80’lerin üzerine çıkması gerektiğini kaydetti. Yurt dışından gelen nüfusta ailede çocuk mevcut ise onların sağlık, eğitim maliyetinin üstlenilmesi gerektiğini belirterek, hizmet sektörü için küçükbaştan tutun da planlı bir şekilde yıllık ne kadar kaliteli turist getirilebilir diye planlı bir yapı oluşturulması gerektiğini dile getirdi. Beşiktepeli, ancak buradaki yönetimin bir alt yönetim olduğunu belirterek, icraatların bu şartlarda gerçekleşmesini olası görmediğini söyledi.

“Halk artık her şeyin farkında”

“Peki ne olacak? Bu kadar çok nüfus aktarımına karşı Kıbrıs Türkü yok olup gidecek mi?” sorusuna karşılık ise Beşiktepeli, geçtiğimiz gün Afrika gazetesine karşı yapılanlara tepki göstermek için gerçekleştirilen demokrasi yürüyüşünü örnek göstererek, halkın artık birçok şeyin farkında olduğunu ve dillendirmekten çekinmediğini söyledi. Beşiktepeli, bu nedenle Kıbrıs Türkünün kolay yok olmayacağını, bu yönden umutlu olduğunu belirtti. 

“Seçtiğimiz kişilerin yönetildiğinin toplum farkındadır” diyen Beşiktepeli, “yöneten taraf değiliz” dedi. 

“Enflasyonun yol açtığı kaybı Türkiye’den istesinler”

Beşiktepeli, sözlerini şu şekilde tamamladı, “Kim Meclis’e gelirse gelsin onun da hali perişanlık olur. Neden? Çünkü parayı siz yönetmiyorsunuz. Bu enflasyon politikası herkesi yutuyor. Tüketim ürettiğimizden fazladır. Hükümet enflasyonu durduramıyorsa, bunun kaybını Türkiye’den istesinler. Nüfus gelecekse bu ailelerin çocuklarının eğitimini, sağlığını burada yanlarında çalıştıkları işveren ödemelidir. Kabul etmiyorsa Türkiye’den istesinler. Bunun yolunu arasınlar. Güvenlikte ise polisin bizim kendi yönetimimizde söz sahibi olmasını sağlasınlar.” 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam