DOLAR 32,4511 -0.12%
EURO 34,7414 -0.68%
GBP 40,5584 -0.62%
ALTIN 2.434,60-0,05
BITCOIN 2063202-1,30%

Gezici’yi sınıfta bırakırdım!

ABONE OL
21 Kasım 2017 07:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

“Gezici’nin anketinde  bir yerde bir parti %2. 4 ay sonra %11… Ne oldu bu partiye de dört ay içinde %9 oy aldı? Nasıl bir sosyal değişim oldu? Sosyal değişimler üç yılda beş yılda bir olur. O yüzden seçimler de üç yılda, beş yılda bir olur” 

“Yani iki şansınız var. Yanlış bir anket yapıyorsunuz ya da parayla yönlendirilmiş anketler yapıyorsunuz. Bunu da bilimle açıklamanız lazım. Doğruluk bence bu değil. Ama ben bunların yönlendirme olduğunu görüyorum. Fakat biz de görmeye çalışıyoruz. Birkaç ciddi ankete bakarak, kendi durumumuzu da ölçmeye çalışıyoruz”

“Şimdi BKP ile birlikte olmadan önce, % 10-11 civarında oyumuz görünüyordu. Bu tabii dağıtılmış hali. Çünkü şunu bileceksiniz: %30 oy vermeyen var, %20 de karma var. Bu %50 eder. Yüzde beşseniz, siz aslında %5’seniz bunu ikiyle çarpabilirsiniz. Yani yaptırdığımız bu araştırma, BKP olmadandır. Yani bu ittifakla çok stratejik bir adım attığımızı düşünüyorum”

Dr.Çiğdem DÜRÜST
Ç.D.: Fakat kamuoyu yoklaması da yaptırdığını söylediniz…

M.Ç.: Evet. 
Ç.D.: Nasıl görünüyor sonuç?
M.Ç.: Şimdi BKP ile birlikte olmadan önce, % 10-11 civarında oyumuz görünüyordu. Bu tabii dağıtılmış hali. Çünkü şunu bileceksiniz: %30 oy vermeyen var, %20 de karma var. Bu %50 eder. Yüzde beşseniz, siz aslında %5’seniz bunu ikiyle çarpabilirsiniz. Yani yaptırdığımız bu araştırma, BKP olmadandır. Yani bu ittifakla çok stratejik bir adım attığımızı düşünüyorum. Çünkü kilit parti olma yolunda stratejik bir adımdır.
Ç.D.: Sohbetimizin kayıtsız kısmında, geçen akşam Girne’de kendinizi nasıl tanıttığınızdan bahsettiniz. Dilerseniz oradan başlayalım mı sohbetimize?
M.Ç.: Evet, oradan başlayalım. Yani ilginçtir, ben kendimi genellikle tanıtırken galiba hep psikiyatri veya akademik yönümü daha çok öne atıyorum aslında. Siyasetçi kimliğimin olduğu tanıtma beni bir şekilde rahatsız ediyor. Yani önce bilim insanı görünmek istiyorum. Bir kere ben bilim insanıyım diye tanımlıyorum kendimi. Bilim yaparım, yazı yazarım, makale yazarım, kitap yazarım, kongreye katılırım, konuşmacıyım falan filan… Ama geçen akşam Girne ilçesinde, herkes kendini tanıtırken ben de ayıp olmasın, herkes tanıtıyor, bu da kendini başkandır ayırmasın diye siyasi kimliğimle tanıtırken… Biri, ben işte CTP’den geldim, TDP’den geldim, belediye meclis üyesiydim falan filan diye tanıtırken sıra bana geldi: Yani benim de konuşma yapmam gerekiyor ki, herkes birbirini tanısın. Çünkü bir sürü birbirini tanımayan İnsanlar da vardı. Çünkü değişik ve karma bir yapımız da var TKP’’nin şimdiki halinde. Ben de dedim ki BDH’nın kurucularındanım. Akıncı’yla birlikte kurduk. Hatta bir hareket olarak başlattık. Hareketin içinde sayılanlardan biriydim. Daha sonra Toplumcu Demokrasi Partisi’nin kurucusuyum. Şimdiki Toplumcu Kurtuluş Partisi Yeni Güçler’in de kurucusuyum dedim. Ve kendi kendime, yahu dedim, amma tarihtir bu. Bu anlamda yüklü geldi bana çok. Çünkü 2002’den beridir bu süreç sürüyor baktığınız zaman.
Ç.D.: 15 yıl!
M.Ç.: 15 yıl. Ve her günümüz siyasette geçti. Her günümüz siyaseti düşünmeyle geçti. Tamam, akademisyendik. Ama yani ben sonuçta, bir partinin nasıl dağıldığını da gördüm. Bir partinin nasıl birleştiğini de gördüm. Bir partinin gene nasıl daldığını gördüm. Bir partinin gene nasıl toparlandığını gördüm. Yani aslında, siyasi hayatım da çok dalgalı. Yani tipik olmamış. UBP vardır. Siz oradan seçilirsiniz, kaybedersiniz. Veya orada devam edersiniz. CTP gibi; yine aynen. Tabii çok seçim de idare ettik. Dolayısıyla, aslında hem ciddi bir tecrübe yaşıyorum, hem de… Yani kendi hayatımın en olgun siyasal deneyimini de yaşıyorum. Ama yürüyüşümüzden çok mutluyum. Gurur duyarım. Çünkü bana göre çok onurlu bir yürüyüş bu. Ve Kıbrıs Türk halkının sanki dürüst ve doğru insanlarının birleştiği ve beraber bir yürüyüşe çıktığı yolculuk gibi yaşıyorum aslında yaşadıklarımızı. Ve her kesimden insanın da olduğu bir yürüyüş olduğunu görüyorum şu anda. Ama geriye dönüp baktığımda çok mücadeleler, çok olaylar ve çok şeyler var yaşadığımızı da görüyorum. Yani tanımlarken de böyle ağır bir yük gibi geldi bana. Sırtımda gibi hissettim falan.(Biraz düşünceli ama huzurlu bir ifade ile anlattığı cümleleri, başkanı kendisini gözden geçiren bir insan edasına sokuyordu.)
Ç.D.: Peki Sayın Çakıcı, şu an bana tanımlarken; bu ağır ve sorumluluk gerektiren yük nasıl bir duygu veriyor size?
M.Ç.: Yani; eee… Görevli gibi hissediyorum kendimi. Yani diyorum ki: “Sen akademisyen oldun. Profesör oldun. Bir noktaya geldin. Bu tecrübe var. Senin hata yapma şansın yok! Senin, yolunda yürümen lazımdır. Fedakâr olman lazımdır. Birleştirici olman lazımdır. Ve doğrularından asla ve asla ödün vermemen lazımdır.” Çünkü burada siyasal mücadelede bana göre iki tane taraf var Kıbrıs’ta şu anda. Bana göre 6 parti yok. 2 taraf var. Bu tarafların kavgası olacak önümüzdeki seçim. Biz bu taraflardan birinin temsilcisiyiz aslında.
Ç.D.: Nedir bu taraflar?
M.Ç.: Yani bunu tanımlamakta zorlanırlar insanlar. Bana göre öyle değil. Partileri öyle Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi sayıyor insanlar. Kırmızılar, yeşiller maviler; UBP, DP, HP,YDP, TDP falan gibi sayarlar. Bana göre kavga o değil. Kavga şu anda karşımızda 40 yıllık katılaşmış olan bir cephe var. Ve o patileriyle orayı koruyorlar aslında. Ne gibi? Turizm ve eğitim adı altında, ilanihaye vergi bağışları var. Vergi vermiyorlar. Bir kesim var ve bunlar hallerinden memnundurlar. Banka faizleri böyle olduğu için, banka sahipleri bu halinden memnundur. Çiftçilikte zenginlik sınırı olmadığı için, büyük hayvan veya büyük çiftlik ağları hallerinden memnundurlar. Aslında bir bu var… Yani kendi halinden memnun olan özel bir zümre var Kıbrıs’ta. Ve bunun devam etmesini istiyor. Bunu 40 yıllık kurulu düzenin partileri kazandı. Kimi zaman ganimet verdi, kimi zaman vatandaşlık verdi ama kuruldu. Ve kurulduğu zaman da kendine göre bir vizyon yarattı. Belli ailelerdi bunlar. Bu ülkenin en büyük zenginliği de… Ve bu sistemin değişmesini hiç istemediler. İstemiyorlar da bugün. Ve partilerini de besliyorlar ve koruyorlar. Ve bu katı bir düzendir. Buna birkaç kere yumruk attık yıkamadık. Biz kendimize dönüp baktığımızda; burada büyük bir orta direk var. Ve ezilen kesimler var. Faiz mağdurudurlar. Vergilerini öderler, ama ağır vergi yükleri altında ezilirler. Esnaftırlar, doktordur, avukattır, işte çiftçidir… Ortadirektir, bu ama yüklü değildir. Bir kısmı bu özel zümrenin de kontrolü altındadır. Ve yanlış oy verdiklerinin farkında bile değildirler zaman zaman. Ve bu partileri bir yalana inandırıyorlar aslında: Herkes aynıdır ve hiçbirinde fark yoktur diye.” İşte Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi bu şunun bu öbürünün partisidir gibi. “Bu siyasi partileri değil, adamları seçelim!” gibi bir yalan da uyduruyorlar. Ama bana göre olay o değil. Bana göre yıkılması gereken bir sistem var karşımızda. Bu düzenin Partisi CTP’dir, UBP’dir, DP’dir… Bana göre ana partisi, UBP’dir. Demokrat Parti’dir. Yıkmak için CTP geldi; yıkmak yerine onların yerine geçmeye kalktı tam tersi. Bir örnek vereceğim: Mesela çiftçilikte zenginlik sınırı koymamız lazım. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi… İşte 200 büyükbaş hayvandan yukarıya sınırlamalar olur. Siz zenginsiniz denir ve yardım verilmez. Mesela süpermarket zinciri olan adama arpa yardımı verilmez. Ya da petrol ticareti yapan adama mazot yardımı verilmez. Avrupa Birliği’nde böyle bir şey yoktur. Türkiye’de bile böyle bir şey yoktur artık. Ve yardımlar, zengin olduğunuz için yavaş yavaş kesilir ve küçük, orta işletmelere verilir. Şimdi CTP, kendi döneminde Tarım Bakanı’nı değiştirmeye kalktığında, gene büyük çiftlik ağasını atadı. Ve gene değiştirmedi. Hem Esnaflar Birliği Başkanlığı, hem Ticaret Odası Başkanı… Dolayısıyla onu değiştirecek bir zihniyet, oraya getirilemedi. Ben baktığım zaman bu sistem durdu. Şimdi karşımızda, balon halinde, HP geliyor. Baktığınız zaman bu başka bir balondur. Zaten bunu değiştirmek için değil, bunların yerine, bu eskileri değiştirelim de bunu koyalım gibi sloganlarla gelir. Ama bu düzenin yapılanması için hizmet verir. Bunlarla ilgili hiçbir şey söylemez. HP mesela vergi reformu demez, tarım reformu demez, faiz yasası demez… Oralarda durur onlar. Ama asıl değişmesi gereken partiler değil, insanlar tabii ki. Bence siyasi modeldir. Demiyorum devrim olacak, ancak yalnızca doğru dürüst yasalarla sosyal adaleti koruyacak bir sistemin gelmesi lazım. Yani bunun değişmesi lazım. O yüzden orta direkle özel zümrenin kalması gerekiyor. Ve bence bu seçim de onun seçimidir. Bir önceki de oydu, daha önceki de oydu. Şu ana kadar Ortadirek yenildiği, gerilediği, ezildi ve değişmedi.
Ç.D.: Tecrübeniz, bu süreçle ilgili ne gösteriyor size Sayın Çakıcı?
M.Ç: Halka doğru gösterirsek ve doğru anlarlarsa değiştirecekler. Ama değiştirmenin önündeki en büyük engellerden, şu anda, halk bunu seziyor, görüyor. Duygu olarak bunlar değişmelidir diyor. Bunlar gitmelidir diyor. Ama ne yapacağını bilemiyor. Yani bir karmaşa var. Anlattığınızda anlıyor. Mesaj doğru giderse anlıyor. Yani ben Güzelyurt çarşısında tek tek bütün esnafı gezdiğimde, ne bileyim, Girne pazarını, Mağusa pazarını gezdiğimde; tek tek girdiğimde, anlatıyorum. Ben vergi veriyorum diyorum. 136. Sıradayım. Ben Mehmet Çakıcı olarak… Mehmet Çakıcı kim? 5-6 çalışanı olan, bir muayenehanesi olan 2 evi olan, 2 arabası olan bir adam. Bütün bu saydığım efendiler, benim geridedirler. Şimdi dolayısıyla, ben ve benim gibiler ödüyor. Muafiyetlerle korunan, özel yasalarla korunan, yasalar değişmediği için de korunan bir zümre var. Ve bunlar zenginleştikçe zenginleşiyorlar. Orta direk yok elektriğini ödeyemedi, yok asgari ücret yükselemedi, yok esnafa kredi yok, yok devlet fakirdir kağıt yok… Ama adamın biri Maldiv adası kurar denizin ortasında. Ama onu vergi listesinde görmezsiniz. Yani ben baktığımda, bunu aslında orta direğin ezilmesi olarak da görüyorum. Çünkü ben de kendimi orta direğin bir ekonomik gücü olarak o sınıftan biri olarak görüyorum. Baktığım zaman ben ödüyorum. Demek ki düzgün ödeyince 136. sıraya çıkıyorsunuz.2-3 maaşla… Ki bir fabrikamız ya da büyük bir otelimiz ya da çok büyük bir üniversitemiz yoktur. Yani biz ödediğimizde, bu sıralar değişebiliyor demek ki. Demek ki bu ülkede vergi adaleti yoktur. Dolayısıyla insanlar kaçırabiliyor. Esnaf ödemeyim, vermeyim, kaçırayım diyebiliyor sonuçta vergiyi de… Oradan toplanamıyorsa, benzine zam, ekmeğe zam, tek kazanım, fonlarla şunlarla bunlarla, aslında geniş kitlelere zamlar uygulanıyor devletin paraya ihtiyacı olduğu zamanlarda. Ama elimiz bu arı kovanına gitmiyor. Aslında gitmemesinin en önemli sebebi, bu yapının korunmasıdır. Bu yapıyı koruyan da bu özel zümrenin partileridir. Bunlar da o yasaları değiştirmiyorlar. Faiz yasası gelmiyor meclise. Değişmiyor. Çiftçinin zengini için, tarım reformu gelmiyor. Çünkü çiftçinin tanımı bile yapılmadı daha. Vergi bile alamadık. Gidin Maliye Bakanlığı’nda: 2 milyar TL’dir turizmden, eğitimden gelir. %10’unu alsanız, 200 milyon TL’dir. Türkiye’den maaşlar için aldığımız yardım 150 milyon TL’dir. Almadığımız vergiyi, bir yılda, alsak; Türkiye’ye dönüp diyebiliriz ki: “Biz senin maaşlar için bize verdiğin yardımı istemiyoruz. Bize yardım et. Tamam. Hastane yapalım, köprü yapalım, bilmem ne yapalım. Ama maaşlar için sana ihtiyacım yok!” diyebiliriz. Fakat bunu yapmak için bile bizim paraya ihtiyacımız var. Maaşları ödeyemiyoruz diyoruz. Yani bu açıdan baktığımızda bence, ülkedeki kavga, orta direk ve zenginlerin kavgasıdır. Partiler bunun süsüdür. Hangi parti gelirse gelsin değişmez tabi. Çünkü ortada değişmesi gereken konu partiler, renkler ve kişiler değildir. Değişmesi gereken bu yasalardır. Ve bu yasaları değiştirecek bir güçlü siyasi irade lâzımdır.
Ç.D.: TKP-YG, farklı kesimlerin bir araya gelerek, anlattığınız mücadeleyi ortaya koymayı hedefleyen kesimin insanlarıdır diye çıkıyorsunuz 7 Ocak’taki seçimlerde halkın karşısına.
M.Ç.: Evet.
Ç.D.: Peki, farklı kesimleri uzlaştırma noktasında, nasıl değerlendiriyorsunuz partinizi?
M.Ç.: Ben aslında bu açıdan çok anlamlı buluyorum. Bizi zaten birleştiren budur. Bundan sadece halk da rahatsızdır. Bu söylediğim sistemden. Demokrat da rahatsızdır, sosyal demokratlar da rahatsızdır. Sosyalist de rahatsızdır, komünist de rahatsızdır. Yani liberal rahatsız değil mi bundan? Sağdaki rahatsız değil mi? Merkezdeki bir insan rahatsız değil mi? Buna baktığımda, bu gözlüklerle baktığımda sadece solcu rahatsızdır. Yani buradaki mesele, bir sistem, bir model denendi; bir şekilde de başarısız oldu. Liberal geldi, ya da sosyal demokrat geldi değil! Bizim bir bakarsınız Sovyet bloku gibi, aşırı devletçi bir yapımız var; bir bakarsınız aşırı liberaldir bir an. Yani sorun zaten sağ ve sol meselesi de değildir. İş adamı da rahatsızdır bundan. Siz düzgün ihalelere katılmak isterseniz, rahatsızsınız. Verginizi düzgün ödemek, düzgün iş yapmak, düzgün hali almak isterseniz, rahatsızsınız. İşadamları rahatsız. Esnaf rahatsız. “Devlet bana ödememi yapmıyor. Bana para yok!” diyor. Devlet ise “Ödemesini yapıyorum.” diyor. Ben size söyleyeyim, hayvancılık sektöründe birkaç tane büyük hayvancının, hayvan başına yardım aldığını. 1000 hayvanı olan bir adam, yılda birkaç 1 milyon devlet yardım alıyor. Küçük hayvancılar, hayvanlarını satıyor. Bunlara satıyor yine. Veya kapatıyorlar. Ve devlet bulamamış para kursun mandıraları köylerin dışına. Çünkü zaten onlara para yetiştirmekten, zaten devletin kaynağı bitiyor. Bunu değiştirmesi gereken kimdir? Bir siyasi irade gelir: “Ben bunu değiştireceğim! Ben buraya sınır koydum!” der. Buradan topladığımız kaynağı da küçük ve orta hayvancıyı korumak için, süt parasını desteklemek için bir çaba ortaya koyarsınız. Bunu yapmak için, ne solcu ne sağcı olmaya ihtiyaç yoktur. Bunun böyle olduğunu hem Sağcı bilir, hem solcu… Aslında bizi birleştiren proje budur. Programdır. Bugünkü mücadeledir. İnsanlar duygu olarak, çok tanımlayamayabilirler. Yani beni niçin lider olarak kabul etsin sağdan ve soldan gelenler? Çünkü biz aslında söylediklerimizde birleşiyoruz. Duygularımızla birleşiyoruz; düşüncelerimizde birleşiyoruz. O yüzden burada, merkezdeki adam da birleşiyor. Sağcı da solcu da… Sonuçta sosyal adaletle birleşiyorlar. Eşitlikte birleşiyorlar. İşkenceye karşı durmada birleşiyorlar. Bilimde birleşiyorlar. Ne bileyim genel sağlık sigortasında birleşiyorlar. Çiftçilikle zenginlik sınırında birleşiyorlar. Bizim söylediğimiz en sağdakinden en soldakine kadar ihtiyaçtır. Çünkü faiz yasasının değişmesi gerekiyor. Hepimiz biliyoruz merkezdeki adam da bilir, en soldaki adam da bilir. Biz bunu değiştirmek gerektiğini bildiğimiz için bir araya geldik. Zaten bu dev büyüklerle de başa çıkmanın yolu birlikten geçer. Yani ayrı ayrı girseydik; CTP’den kopan parçalar oldu. Sosyal Demokrat Parti, ayrı bir yerdeydi. Birleşik Kıbrıs Partisi ayrı bir yerdeydi. Toplumcu Demokrasi Partisi ayrı bir yerdeydi. Toplumcu Demokrasi Partisi’nde kendini bulamayan TKP’liler ayrı bir yerdeydi. Ve bence yeniler de… Bugün TKP’nin içinde ilk kez aday olan veya ilk kez üye olan insanlar var. Bunların da hep beraber birleşebildiği bir yerdir aslında partimiz. O yüzden çokta şaşırtıcıdır. Bizi göz ardı ettiklerini görüyorum. Çok saldırıya uğradığımızı da görüyorum…(Burada sözünü bölüyorum)
Ç.D.: Kimler?
M.Ç.: Bence görmemezlikten geliyorlar bizi.
Ç.D.: Kimler Mehmet Bey?
M.Ç: Çok kesimli görmemezlikten gelme var. Bence, yani, bir açıdan bakmamak lazım buna. Kimisi siyasi kaygıyla görmemezlik geliyor. Kimisi bu söylediklerim hoşuna gitmez, büyük bir tehlike görür. Kimisinin söylediklerinize canı sıkılır. Yani bu söylediklerimiz çok rahatsız edici şeylerdir. Bana göre arı kovanına her siyasi parti cesaret etmez soksun elini de. Çünkü karşımıza aldığımız büyük menfaat temelleri de vardır. Bunu söylemek lazımdır. Bunun projesini dizayn etmek lazımdır. Ve bu da bence bir yurt sevgisidir. Eğer ülkemizi, düzeltmek istersek bunları yapacağız. Hem solcumuz, hem sağcımız, hem merkezdeki hep beraber yapacak bunları. Çünkü bunlarla başa çıkmanın yolu, hep beraber mücadele etmektir. Bunlarla beraber keşfetmektir. Ama herkesin farklı endişesi olabilir. Kimisi siyasi kaygıyla da gelebilir, kimisi ekonomik bir kaygıyla da gelebilir veya başka kaygıları hedefler olabilir. Yani aslında gittiğimiz yol karışık olsa da aslında aynı yoldur. Yani değişmemiz gereken şeyler aynıdır diye düşünüyorum.
Ç.D.: Peki TDP’de bütün bu anlattığınız idealleri ortaya koymanıza engel olan neydi?
M.Ç.: Orada bu idealleri ortaya koyduk. Yavaş yavaş büyüyecek. Ama o zaman tecrübesizdik. 40 yaşında Çakıcı, ilk girdiğim seçimi hatırlarım. Eroğlu gibi, Talat gibi benden önceki nesiller vardı. Ben aralarında çok gençtim. Çok yeniydim. Serdar Denktaş falan… Dolayısıyla CTP’yi değiştirip, 2009’da Eroğlu daha tecrübeli görünüyordu. Çözümle ilgili bir programlar vardı. Ben bir sürü proje hazırladıydım, ilk 100 günde ne yapacağız falan diye. Kadın ticaretini engellemeden tutun, işkenceyle ilgili yasaların değişmesinden tutun, ekonomik programdan tutun, sivilleşmeyle ilgili öneriler… Tarım reformu yine vardı oralarda… Ve Sayın Eroğlu çıktı; hiç unutmam, su ve doğalgaz getireceğini söyledi. Suyu getireceğim ve yanılmıyorsam ya elektrik ya doğalgaz… O zaman Türkiye’nin zaten planladığı iki projeyi kalktı bize söyledi. Aslında halk, o dönemde farklı, belki güven duydu. Ben çok yeniydim. Partinin ekonomik gücü yoktu. Belki kabul ettirmemiz daha zordu. TDP’nde bunlar hep konuşuldu. TDP’de başka bir şey de vardı: Bir grup insan, kendi değerlerimizle birleşmek yerine, kendi gelecek kaygılarıyla uğraşıyordu. İdeallerimizle birleşmek yerine, beni eleştirmekle meşguldü. “Ne zaman Çakıcı gider? Nasıl değişir? Ben nasıl başkan olurum?…” gibi şeylerle. Ben bunları görmüyor muydum? Görüyordum. Ama birleştiriciydim. Çeşitli ekipler vardı. Çatışmalı kavgalı bile olsa orda, bir parti lideri vardı. Ve bağlayıcıydı. Aslında, yani, hepsine aynı kucakta bir tavrım vardı. Ama orada bir şey endişesi olduğunu gördüm: “Acaba Çakıcı ne zaman gider de biz onların yerine nasıl geçeriz?” gibi, daha farklı bir acelecilik de gördüm. Yoksa benden sonrası elbette var. Yani biz ilanihaye orada kalıcı değildik. Yani bunun bir zamanı vardır yeri vardır şekli vardır diye düşünüyorum. Parti bir yere gelmeden, güçlenmeden parti başkanı değişikliği çok doğru olmazdı zaten. Gerileten bir parti başkanı değil, yükselten de bir parti başkanı vardı orada. Ama başka endişeler girdi; yani “Acaba ne zaman çıkar ben ne zaman girerim? Ben onun nasıl yerine geçip, Başkan olabilirim? gibi daha değişik şeyler vardı. Yani ben beklerdim ki, biz bu hedeflerle hep beraber yürüyelim ve hep beraber bu hedeflere gidelim, Fakat yerine, parti içi çekişmeyi hedef gören İnsanlar vardı. Yani seçime giderken, parti başkanı eleştirilemez. Bu kurultayda olur. Çıkarsınız, orada eleştirirsiniz. Ama ben onu nasıl düşürürüm, nasıl yok ederim? Başkan Güzelyurt’ta, İskele’de gezerken, ben Lefkoşa’da nasıl organize yaparım, nasıl keserim gibi bir plan olursa; o zaman oradaki kitleden halka da bir yarar olmaz. Bana yapılacak bir eleştiri de olabilir aslında bu. Yani sen bunları görmüyor muydun, nasıl izin verdin? Ya da aynı parti içinde görüyordun da müdahale etmiyor muydun? Bazen edemezsiniz. Bazen yaşamak durumunda kalabilirsiniz. Yani bezelye değil ki da bunları ayıklayasınız, partiden atasınız. İnsanlık işte. Doğruya yöneltirsiniz. Uğraşırsınız. Siz kucaklayıcı olursunuz… Ama bazı insanlar size olmayabilir. Bu da siyasetin bir gerçeğidir. Ve ne kadar çok kucaklasanız da bazı insanları ikna edemeyebilirsiniz. Buda psikiyatrinin  bir başlangıç noktasıdır.
Ç.D.: Tam o noktaya geliyordum. Mehmet Çakıcı’ya yönelik ilginç bazı eleştiri noktaları var. Bu adam bir psikiyatrist. Konuştuğu zaman sizin zihninizin nasıl çalıştığını ve duygu durumunuzun ne olduğunu görebiliyor. Ona göre sizi yönetiyor. Sizinle konuşurken, kendi yöntemlerini kullanıyor. Övgü mü eleştiri mi bilmiyorum ama bu değerlendirme ile ilgili ne dersiniz?
M.Ç.: (Kahkaha atıyor) Yani bunu eski partililerim mi söylüyor? Ya da kimler söylüyor?
Ç.D. Siyasetle ilgilenenler diyelim. Hem partili, hem partili olmayan… Karışık: Partiden olanlar ya da diğerleri…
M.D.: Aslında bana hakaret ediyorlar. Niçin biliyor musunuz?
(DEVAMI YARIN)

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam