DOLAR 32,2795 -0.66%
EURO 34,8279 -0.27%
GBP 40,8190 -0.29%
ALTIN 2.412,62-0,40
BITCOIN 1850001-4,37%

Önce “yapı”sonra “ekonomi” düzelecek

ABONE OL
23 Kasım 2018 08:38
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin her birkaç yılda bir tekrarlanan ciddi sorunlardan dolayı arzu edilen gelişmeyi bir türlü yakalayamadığını vurgulayan Mükellef, bu sorunların temelinde dolaşımdaki paranın Türk Lirası olması başta olmak üzere, dışsal sorunların yanında, çok daha önemli olan “yapısal” yani “içsel” sorunlar yattığının altını çizdi 


Ekonomik kötüye gidişin tamamen dışsal nedenlere bağlanmasının da doğru olmadığını söyleyen Mükellef, geçmişte yaşanan her krizin ardından yapısal sorunlara yönelik gerekli önlem alınmamasına bağlı olarak, ekonomideki yapısal sorunların daha da derinleştiğini kaydetti 


KKTC halkında geleceğe yönelik ekonomik karamsarlığın hakim olduğuna işaret eden Mükellef, günlük hayatlarına devam eden vatandaşta; yaşanan yüksek enflasyonlu ekonomik krizden, gelir düzeylerinde herhangi bir artış olmaması nedeniyle, alınan kısa vadeli önlemlere rağmen çıkılamayacağı ve hatta durumlarının her geçen gün daha da kötüye gideceği düşüncesinin hakim olduğunu söyledi


KKTC’nin her alandaki en büyük dezavantajının istatistiki verilerinin sağlıklı olmamasından kaynaklandığına dikkat çeken Mükellef, bunu plansız ve hızlı nüfus artışının tetiklediğini, vergilendirme sistemindeki yapısal bozuklukların da tuz biber olduğunu ifade etti


Özlem ÇİMENDAL

Devlet Planlama Örgütü İstatistik ve Araştırma Dairesi müdürü ve müşavir Güner Mükellef, KKTC ekonomisinde sık sık yaşanan krizlerin etkilerinin nasıl azaltılabileceği konusunda bilgiler aktardı.

“Ülkemizde yapısal sorunlar var”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin her birkaç yılda bir tekrarlanan ciddi sorunlardan dolayı arzu edilen gelişmeyi bir türlü yakalayamadığını vurgulayan Mükellef, bu sorunların temelinde dolaşımdaki paranın Türk Lirası olması başta olmak üzere dışsal sorunların yanında, çok daha önemli olan yapısal (içsel) sorunlar yattığının altını çizdi. Mükellef, “Özellikle yabancı para birimlerinin Türk Lirası karşısında aşırı değer artışı nedenine bağlı olarak, ülke ekonomisinde yaşanan krizler için bugüne kadar tüm hükümetler kısa vadeli önlemleri gündemlerine almışlardır. Ancak bu krizlerden sonra ekonomideki yapısal sorunların daha da derinleştiğini ve yeni krizler karşısında ekonominin direnç gösterme kabiliyetini giderek yitirdiğini fark edememişler veya fark etseler dahi yapısal sorunların giderilmesinde ihtiyaç duyulan uzun vadelere yayılacak revizyonlar için gerekli iradeyi şu veya bu nedenlerle gösterememişlerdir” ifadelerini kullandı. 

Vatandaşların geleceği belirsiz

2018 yılının başından bu yana yabancı para birimlerinin değerinin Türk Lirası karşısında yaklaşık % 55 arttığını anlatan Mükellef, “Resmi rakamlara göre bu dönemde gerçekleşen enflasyon ise neredeyse bu oranın yarısı kadardır. Buna rağmen geçmişteki krizlerle karşılaştırıldığında, halkın daha fazla etkilendiği ve moral olarak daha kötü bir durumda olduğu görülmektedir. İlk bakışta ekonomimizin içinde bulunduğu bu durumun, tamamen dışsal nedenlere bağlı bir durum olduğu görülebilir. Ancak etkilerinin önemli olmasına rağmen,  bunu tamamen dışsal nedenlere bağlamak pek de doğru bir yaklaşım olmaz. Daha önce de belirttiğim gibi geçmişte yaşanan her krizin ardından yapısal sorunlara yönelik gerekli önlem alınmamasına bağlı olarak, ekonomizmdeki yapısal sorunlar daha da derinleşmiştir” dedi. Mükellef, ülke ekonomisinde kriz ortamı dışında, normal seyrinde dahi halkın, tam olarak nereden kaynaklandığını kestiremeden, bir şeylerin günlük ekonomik hayatlarını olumsuz etkilediğini ve geleceklerinin belirsizliklerle dolu olduğu endişesi taşıdığını ifade etti. 

Krizden alınan kısa vadeli önlemlerle çıkılamayacağı düşüncesi hakim 

KKTC halkında geleceğe yönelik ekonomik karamsarlığın hakim olduğuna da işaret eden Mükellef, günlük hayatlarına devam eden vatandaşta; yaşanan yüksek enflasyonlu ekonomik krizden, gelir düzeylerinde herhangi bir artış olmaması nedeniyle, alınan kısa vadeli önlemlere rağmen çıkılamayacağı ve hatta durumlarının her geçen gün daha da kötüye gideceği düşüncesinin hakim olduğunu söyledi.  Mükellef, “Halkımızı bu düşüncelerinden uzaklaştırmak ve ihtiyaçları olan moral motivasyona ulaşmalarını sağlamak için hükümet; uygulamaya koyduğu kısa vadeli önlemlerin yanında yapısal sorunları gidermek için de uzun vadeli önlemleri gündemine almalıdır” ifadelerini kullandı.

KKTC ekonomisi sık sık kriz yaşıyor 

 Sık sık karşılaştığı krizler karşısında KKTC ekonomisinin son derece kırılgan olmasına neden olan önemli yapısal sorunlar olduğuna vurgu yapan Mükellef, bunların başında işletmelerdeki kurumsallaşma ve kurumsal kaynak planlamasındaki yetersizliklerin geldiğini ifade etti. Mükellef, ekonomiyi oluşturan sektörlere ait işletmelerin çok büyük bir bölümü küçük ölçekli ferdi işletmeler iken, orta ve çok az sayıda olan büyük ölçekli işletmelerin neredeyse tamamının da aile işletmeleri şeklinde olduğunu söyledi. Mükellef, “Bu yapısıyla işletmeler kurumsallaşmada ve kurumsal kaynak planlamasında yetersiz kalırken, ekonomiye kazandırdıkları sınırlı olmakta ve krizler karşısında da son derece kırılgan olmaktadırlar.  Son günlerde yeni bir yapılanma hedefinde olan KOBİGEM’in bu sorunu tam anlamıyla ortadan kaldırmasa bile, işletmelerimizin daha güçlü bir konuma gelmelerine önemli katkısı olacaktır” diye konuştu. Mükellef, bunun özelde ülke işletmeleri genelde ise ülke ekonomisi adına son derece önemli bir durum olduğuna dikkat çekti.

KKTC’nin istatistikleri ve verileri sağlıklı değil 

İşletmelerin; gerek ait oldukları sektördeki gerekse ülke ekonomisindeki konumlarını değerlendirmede ve geleceklerine yönelik planlama çalışmalarında, ihtiyaç duyduğu verilerdeki yetersizlikler ve sorunların bir diğer önemli problem olduğunun altını çizen Mükellef, ülkeye ait sosyo-ekonomik verilerde; kalite, güvenilirlilik, zamanlılık ve kapsam gibi birçok önemli sorun da bulunduğunu dile getirdi. Mükellef, KKTC’de verilerinin önemli bir bölümünün de aynı zamanda diğer ülke verileri ile karşılaştırılabilir olmadığını da ifade etti. 

Mükellef, işletmelerin ait oldukları sektördeki ve ülke ekonomisi içindeki konumlarını net bir şekilde belirleyemedikleri gibi geleceklerini planlamada da önemli sorunlar yaşadığını ifade etti.

Enflasyon direnci gelişiyor 

Çeşitli nedenlerden kaynaklanan yüksek enflasyonun uzun vadelere yayılmasından dolayı ekonominin enflasyon direnci ile karşı karşıya kaldığının altını çizen Mükellef, “KKTC enflasyonunun; Döviz kuru, TC enflasyonu, Asgari Ücret ve Nüfus ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğu birçok çalışmada gözlemlenmiştir. Doğal artış hızının dışında nüfusumuz içe göçle (ülkemizde üniversitelerin hızla çoğalmasından dolayı TC ve üçüncü ülkelerden gelen öğrenci nüfusu ile yabancı öğretim elemanı nüfusunun yanında ülkedeki yabancı işgücü ve bunların aileleri) kontrolsüz ve hızlı bir şekilde artmaktadır. Hızlı bir şekilde artan nüfusumuzun mal ve hizmet ihtiyaçları da artmaktadır. Fakat artan mal ve hizmet ihtiyacımızı yerli işgücü, yerli sermaye ve yerli üretim ile karşılamak mevcut ekonomik sistemimizde mümkün değildir. Bu nedenle ekonomimizin dışa bağımlılığı da hızla artmaktadır” şeklinde konuştu. 

Yerli üretimin eksiği, ithalat ile karşılanmaya çalışılıyor 

Yerli üretimin karşılamakta yetersiz kaldığı mal ve hizmet ihtiyacının ithalat ile karşılanmaya çalışıldığından da bahseden Mükellef, “Yıllara göre gerçekleşen toplam ithalatın % 60-70’i Türkiye’den yapılmakta ve önemli bir bölümü de üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta olduğu gibi yabancı para birimleri ile gerçekleştirilmektedir. Bu da toplam ithalatın neredeyse 

% 80’inin yabancı para birimleriyle gerçekleştirildiği anlamındadır. Bundan ötürü de yabancı para birimlerinin TL karşısındaki değer artışı ve/veya TC’de gerçekleşen enflasyon ülkede yeni enflasyonlara neden olmaktadır. Ülkede gerçekleşen enflasyon ise gecikmeli olarak asgari ücrete ve kamu çalışanları ile emeklilerin maaşlarına yansıtılmaktadır. Ücretlerdeki artış da KKTC’de yeni enflasyonları gündeme getirmektedir” diyerek, bu döngünün bu şekilde devam etmesiyle de ülke ekonomisinin gündemini enflasyon direncinin meşgul ettiğini söyledi. 

Plansız ve hızlı nüfus artışı tetikliyor

Plansız ve hızlı bir şekilde artan nüfusun, ülke ekonomisinin ithalata bağımlılığını artırdığını anlatan Mükellef, ihracatın ithalatı karşılama oranının uzun yıllar önce 

% 30’lar seviyesinde iken,  bugün sadece % 6 dolaylarında gerçekleştiğini vurguladı. Mükellef, ülke ihracatının son zamanlarda 100 milyon dolar seviyelerinde iken ithalatın ise gittikçe artan ve 1.5 milyar doları aşan seviyelerde olduğunu ifade etti. Mükellef,  “Bu da gösteriyor ki, artan ihtiyaçlarımızı ülke içindeki üretim karşılamakta yetersiz kalıyor veya ülkedeki mal ve hizmet üretimi ithalatla sağlanandan daha pahalı gerçekleştiğinden, ithalat yerli üretime tercih ediliyor. Bu nedenle dışa bağımlılığımız hızla artmaktadır. Ülke ekonomisinin hızla artan bir ithalata bağımlılığı ise, ithal ikamesine dayalı bir modelin geliştirilmesinde yetersiz kalındığını ve bu yüzden tüm zamanlarda artan bir dış ticaret açığı ile karşı karşıya kalındığı anlamındadır” dedi. 

Vergilendirme sisteminde yapısal bozukluklar var 

Ülke ekonomisinin mevcut vergilendirme sistemindeki yapısal bozuklukların da istikrarlı bir şekilde arttığının altını çizen Mükellef, devletin vergi gelirleri incelendiğinde; dolaylı vergilerin (dolaylı vergiler daha kolay toplanabilmektedir) dolaysız vergilere oranla daha fazla olduğunun görüldüğünü kaydetti. Mükellef, dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının %58 civarında iken dolaysız vergilerin payının ise %42’lerde olduğunu ifade etti.  “Unutulmamalıdır ki, ülke ekonomisinde %30 civarında kayıt dışı ekonomi mevcuttur ve kayıt dışı ekonomide dolaysız vergiler devlet tarafından tahsil edilemiyor” diyen Mükellef, dolaysız vergilerin GSMH’nin %9’unu, dolaylı vergilerin de % 12’sini oluşturduğunu ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmış olması durumunda bu oranların eşitlenerek vergi adaletinin sağlanabileceğine işaret etti.

AR-GE için yeterli kaynak ve zaman ayrılmıyor 

Ülke ekonomisi içinde AR-GE (Araştırma – Geliştirme) harcamaları hakkında herhangi bir veri bulunmadığını da vurgulayan Mükellef şöyle konuştu: “AR-GE çalışmaları, ülke ekonomilerinde ihracatın artırılmasına, ithal edilen malların yerel ekonomi tarafından üretilmesine ve üretilen mal ve hizmetlerin katma değerinin artırılmasına kadar birçok alanda önem kazanmıştır. Günümüzde pek çok ülke AR-GE çalışmaları için GSMH’lerinin % 1’inden fazla bir miktar harcamaktadırlar. Sn. Başbakanımız ülkemizde AR-GE için devletin destek sağlamasına olanak sağlamak amacıyla bir yasa tasarısı hazırlama aşamasında olduklarını açıklamıştır. Bu da önemli bir gelişme olarak değerlendirebilir. Bu yapısal sorunların nedenlerini doğru teşhis etmek ve alınacak önlemleri doğru bir şekilde formüle edebilmek için, en ayrıntılı verilere ulaşmak oldukça önem arz etmektedir. Bununla birlikte yapısal sorunlarla mücadelede, içsel ve dışsal gelişmeler günlük olarak takip edilmelidir. Alınacak önlemlerde tüm paydaşlar belirlenmeli ve gerekli iş bölümü yapılmalıdır. İstenilen hedeflere ulaşmak için ihtiyaç duyulacak ek önlemler ve yapılacak revizyonlarda sorumluluğu olacak paydaşlar zamanında uyarılmalı ve sorumlulukları netleştirilmelidir.” 

DPÖ, İstatistik ve Araştırma Dairesi güçlendirilmeli 

Mevcut yasalarla bu görevleri sürdüren devletin iki kurumu DPÖ ve İstatistik ve Araştırma Dairesi bu çalışmaların merkezinde olacağından, bunların geliştirilecek yasal düzenlemelerle yeniden yapılandırılması ve görev ve sorumluluklarının da netleştirilmesi gerektiğine değinen Mükellef, “Ekonomimizin yapısal ve dışsal bazı sorunlarıyla mücadelede arzu edilen başarıya ulaşabilmek için bu iki kurumun yeniden yapılandırılması, olmazsa olmazlarımızdır” dedi.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam