Kontrol altına alınmış birey , vatandaşlıktan
çıkıp kör bir tüketiciye dönüşüyor. Bu dönüşüm sonucu birey , egemen sınıfların
parçalanan güçlerinin bir yansıması olarak kimliğini , sınıfsal aidiyetini vd.
kaybediyor. Toplumsal şizofreni artarken küfür , beddua gibi aşağılayıcı sözlü
eylemler , heyecan katsayısı maksimize olmuş biçimlerde karşımıza çıkıyor.
Bu tedirginlik içinde ” imkansız ” lık kavramı
yok oluyor. Entelektüel gerilemeyi bedensel vahşileşme ardından da şiddet ve
saldırganlık izliyor. Gerçek yerini hayale , birey yerini hayalete bırakıyor…
Yaşamın gerçeklerinden kaçma , öteleme ,
siyaset dışı olmayı hakikat sayma , büyük sorunlardan kaçarak kurtulmaya
çalışma… Bu Dünyayı yaşanmaz bir topluluk olarak gören birey , bedensel
mutluluğa yönelip tüketimi ( moda – marka ) bir haz nesnesine yükseltiyor. Bu
hazzın ana maddesi ” para ” yı ve para kazanmayı erdemlerin en üstüne
çıkarıyor.
Öte yandan duygular basitleşip abartılırken ,
şüphelenme ve sorgulama kavramları uçup gidiyor. Teslimiyet yaygınlaşırken
manik ruh hali kolaycılığa yöneltiyor. Bu kolaycılık beraberinde ” güçlü ”
kavramını öne çıkarmakta. Güçlünün koruyucu olması duyulan korkunun dışa vurumu
olsa gerek.
Siyasetten uzaklaştırılan toplumsal çoğunluk
korku imparatorluğuna hapsolmuş durumda. İklim krizi ve ekolojik yıkımın
getirdiği doğal afetler ve açlık korkusu , covit – 19 ile yeniden gündeme gelen
salgın hastalık korkusu , çarpık kentleşme sonucu şiddetle zarar verecek olan
deprem ve sel korkusu , artan şovenizmle beslenen savaş korkusu , cinsiyetçi
şiddet korkusu , ekonomik krizlerin getirdiği iş bulamama ve işten atılma
korkusu…
2007 yılından bu yana yaşanan finans ağırlıklı
krizler gösterdi ki ; neoliberal sistem sürdürülebilirliğini kaybetmiş durumda.
Bu sürdürülemezliğin yaydığı korku sisteminde kendisini rant – rüşvet – talan –
yolsuzluk – yoksulluk beşgeninde bulan soyulmuş vatandaş çaresizlik çemberinde
tur atmakta.
Parti – hükümet – devlet birlikteliğinin önce
parti – devlet halini alıp hükümetin etkisiz elemana dönüşmesini , eş çocuk
akraba ve küçük azınlığın oluşturduğu parti – devlet – şirket üçgeni izlemekte.
Şirketin en başa geçtiği bir ekonomik modelde , bu kezde sahneye şirketin
yöneticisi liderin korkusu çıkmakta. Model böyle olunca şirketin temel gelir
biçiminin ” rant ” olması kaçınılmaz.
Rantın elde etme biçimide haraçcı yöntemlere
dayanmakta. Modelin temeli rant gelirlerinin iki ana kaynağı : devlet destekli
ihaleler ve imara açılan arazilerdir. Bu gelirlere vatandaştan alınan vergileri
de eklemeliyiz. Aşırı vergi yükü ve kredi borcu altında sefil bir yaşama
zorlanan vatandaşın korkuları bunlarla da bitmiyor.
Her şeyin tek elde toplanmasıyla , isteğe göre
düzenlenen kanunlar torbadan çıkarılırken , sosyal haklar torbaya tıkılıyor. Korku sahnesini bu kez
ırkçı şoven gerici faşist saldırılar alıyor. Rant gelirinin ardında gerçek
üretim , gerçek gelir olmadığı için oluşan ekonomik , sosyal , siyasal çöküş
işte biraz önce sözünü ettiğimiz faşist saldırılarla önlenmeye çalışılıyor.
Şirket sınai yada finansal bir oluşum olmadığı
için iktidarın getirdiği hegemonik güçle zenginliğini korumaya çalışır.
Zenginliğin ana paydasında da beton ekonomisi bulunmakta. Bu sektörde ( tüm
dünyada örnekleri görüldüğü gibi ) işçi ve emekçi sınıflar için ayrı bir korku
alanı.
Kısa dönemde hızlı kâr getiren sektör ;
kuralsız taşeronlaşma , ucuz iş gücü , güvencesiz iş güvenliği , yasalara
uymayan istihdam , kolay işten çıkarma , ödenmeyen ücretler vd ile lokomotif
durumda.
Artan yoksulluk ve yolsuzluk cinayet
ekonomisine de işlerlik kazandırmakta. Ormansız orman kanunları toplum ve
doğanın her yerini sarmış durumda. Korkutulan vatandaşın ” kul ” oluşunu ,
yakılan ormanların ” kül ” oluşu izliyor. Doğal afetler karşısında doğa bizi
affet diyeceğimiz günler hızla yaklaşmakta. Beton kafalı müteahhitlerin kurduğu
şehirler yaşayan mezarlığa dönmüş durumda.
Egemen sermaye birikim modelinin artık
yönetemez olduğu krizlerinin toplamı anlamına gelen ” çöküşü ” sosyal anlamda
da bir şey vaad edemeyeceğini belgeliyor.Bu belgelemenin yarattığı korku , telaş
ve panik beraberinde rasyonel olanın kavranmasındaki zorluğu yaratıyor.
Bir şeyler yapmak için gerekli olan zaman
daralmakta. Zamanın genişlemesi fizik kuralları gereği bu Dünyada mümkün değil.
Zamanı genişlettiği sanılan korkunun da ecele faydası yok .