Parti önce hükümete evrilip devletle özdeş
hale gelir. Böylece devletin asıl partisi meydana gelmiş olur. Ardından da
hükümet şirketleşir. Böylelikle o da asıl - hükümet şirkete - dönüşür
Kapitalist sistemde sınıf hakimiyeti ve özel
mülkiyetin korunması birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu korunma ekonominin
(piyasa güçlerinin) beraberinde siyasal ve sosyal alan üzerindeki hakimiyetinin
de anlatımıdır.
Başlıktaki üçlüye devleti de dahil etmek
anlamlı olacaktır. Böylece iç içe geçmeleri daha net okuyabiliriz. Parti önce
hükümete evrilip devletle özdeş hale gelir. Böylece devletin asıl partisi
meydana gelmiş olur ve belirleyen olarak perdenin arkasındaki yerini alır.
Ardından da hükümet şirketleşir. Böylelikle o
da asıl - hükümet şirkete - dönüşür. Hükümet şirket perde arkasına gizlenmeden
sahnede kalarak eylemlerine devam eder.
Hükümet şirket bu eylemlerine taşeron şirket
üzerinden devam eder. Taşeron şirket beslenir, büyütülür iş yapacak kıvama
getirilir. İş yaparken önüne çıkacak engeller bir bir ortadan kaldırılır.
Buraya kadar anlattıklarımdan şu özeti yapmak
mümkün: Ekonomi-toplum-doğa dizilişinin en başında bulunan ekonomi (piyasa
güçleri) önce resmi (hükümet şirket) sonrada gayri resmi (taşeron şirket)
üzerinden toplum ve doğaya hegomonik basınç uygular.
Taşeron şirketler tabela şirketleridir. Anlık,
dönemlik, belirli sürelik çıkarların temsilcisi ve uygulayıcısıdırlar.
Üzerlerinde yazılı son kullanma tarihleri geleceklerinin de belirleyicisidir.
Neoliberal sermaye birikim düzeni kirliliğinde
(zehirli kimyasallar, nükleer atıklar, çöp vd ) yeniden üretim düzenidir.
Merkez kapitalist ülkelerde biriken kirler çevre ülkelere taşınıp orada yok
edilmekte. Bu taşıma ve yok etme görevi de taşeron şirketlerindir.
Sermaye —> kâr —> daha fazla sermaye +
kirlilik —> daha fazla kâr + daha fazla kirlilik.... döngüsü günümüz birikim
modelinin şemasıdır. Dikkat ederseniz sermayenin büyümesi kirliliğin
büyümesinden bağımsız değildir ve olamaz da.
Kirliliğin artması demek toprağın, suyun,
havanın zehirlenmesi ve yok olması demektir. Kapitalizm genişlemek, artı değer
üretmek için topluma ve doğaya saldırmak onları sömürgeleştirmek zorundadır. Bu
sömürgeleştirme aynı zamanda toplum ve doğaya açılmış savaş demektir.
Çevreden merkeze kâr akışı, merkezden çevreye
kir akışıyla el ele yürür. Burada ilginç bir durum ortaya çıkar. Çevre ülke iki
kez kirlenir. Birincisi merkez kapitalist ülkelerden gelen kirler, ikincisi de
ülke içinde ki yabancı ve işbirlikçi sermayenin yarattığı kirlenmedir.
Taşeron şirket bir kez daha sahne alır. Bu kez
görevi yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldırmak, yolu açmaktır. Böylece
hükümet şirketin emrindeki taşeron şirket uluslararası şirketlerinde
taşeronluğunu üstelenecektir.
Biliyoruz ki; kapitalizmde serbest piyasa diye
bir şey yoktur. Buradaki serbestlikten kasıt, sermayenin önüne çıkıp onu
engelleyen unsurların yok edilip sermayenin rahatça hareket etmesini
sağlamaktır. Sermaye önünde engel olarak gördüğü topluma ve doğaya her fırsatta
saldırır ve bunu da toplum ve doğanın yararına yaptım masalıyla kamufle etmeye
çalışır.
Dünyanın askeri kanunlarla kontrol altına
alınmaya çalışılması piyasa güçlerinin hükümet şirketler aracılığı ile hareket
etmesini sağlama mantığını barındırıyor. Ekonomik vesayet savaşları günümüzde taşeron
şirketlerin savaşıdır.