Neden bu başlık diye sorabilirsiniz. Birisi
İzmir Aliağa ‘ya gelecek asbest yüklü gemi diğeri Rize İkizdere ‘de açılması
planlanan taş ocağı. Birbirlerinden hem coğrafi hemde işleyiş olarak çok farklı
değiller mi ? diye de ekleyebilirsiniz.
Cevabım hayır olacaktır. Hem asbest hemde taş
ocağı madalyonun iki yüzü gibi birbirlerinin devamcısı , tamamlayıcısıdırlar.
Hem asbest yüklü geminin Aliağa ‘da sökülecek olması hemde taşocağının İkizdere
‘de açılacak olması doğanın özelleştirilmesi üzerinden yıkıma talana saldırıya uğraması demektir.
Bu ikiliyi ( gemi ve taşocağı ) aynı kılan da
işleyiş mekanizmalarıdır. Asıl devlet partisi —> hükümet şirket —>
taşeron şirket döngüsü bu işleyin
temelidir. Bu model de ; asıl devlet partisi ( Fikret Başkaya bu konuda çok
önemli saptamalar yaptı ) perde arkasında , karar alıcı konumdadır.
Hükümet şirket ise yol gösterici , koruyucu ,
yer belirleyici durumdadır. Sahadaki son uygulamalar da taşeron şirkete aittir.
Üçlünün en sonunda ve aktif pozisyonda bulunan taşeron şirket önemli bir görevi
daha yerine getirir.
Eğer faaliyetleri kısmen yada tamamen
durdurulursa sorunun bir daha geriye dönmemek üzere çözüleceği yanılsamasını
yaratır. Bu nedenledir ki suçlu hep taşeron şirket olarak gösterilir , buna
inandırılır. Oysa taşeron şirket tabela şirketidir. İsminin değişmesi sorunun
özünü değiştirmez.
Doğanın özelleştirilmesi toplumsal çoğunluğa
rağmen , onun aleyhine yapılan bir eylemdir. Herkese ( insana , hayvana ,
bitkiye , toprağa , suya ) ait olana el koymak hırsızlıktır. Buna şiddet
yoluyla yapılan hırsızlık demek sanırım yanlış olmaz.
Doğal varlıkları doğa üstü varlıklar olarak
gören sermaye için doğa zarar görmez , incinmez , acı çekip yok olmaz
statüdedir. Ona yapılan yok edici saldırı telafi edilebilir ve zamanla düzelir
mahiyettedir.
Taşeron şirket aynı zamanda sermayenin akışkan
, esnek ve seçim serbestisi ile hareketinin sağlandığı öncü kuvvetidir.
Kârların artması demek daha akışkan , daha esnek ve daha fazla seçim
serbestisine kavuşan sermayenin toplum ve doğaya saldırısının şiddetlenmesi
demektir.
Asbestli gemiyi İzmir Aliağa’ya getiren mantık
, Rize İkizdere ‘de taş ocağı açarken de aynı düşünceleri üretir. Sermayenin
birleşik mantığına karşı birleşik örgütlenme mantığını hayata geçirmek için çok
fazla zaman yok. Yerelde kalan , genişleyemeyen eylem biçimleri başlangıç için
etkili olabilir .
İlerleyen süreç maalesef kazanımların sona
erme döneminin de habercisi olacaktır.
Elbette önce sorunun yaşandığı bölgenin
korunması ile işe başlamak gereklidir. Fakat o bölgenin sorunu kısmen (
yürütmeyi durdurma vd ) çözülse bile başka bir yerdeki ( o bölgeye çok yakın
başka bir bölgede olabilir ) sorunla yıkım , talan tekrar hortlayacaktır.
Unutmamalıyız ki ; Rize İkizdere ‘de
katledilen on binlerce canlının ölüm çığlığı İzmir ‘in Aliağa körfezinde
yankılanmaktadır.