Her şeyin
eskimeden eskitildiği, kullanılmadan yok edildiği, insani değerlerin yerine
metalaşmış suni ilişkilerin geçtiği, vahşi doğanın vahşi ekonomiye teslim
edildiği bir dönem geldi çattı. Bu sürece kullanmak için üretmek yerine
tüketmek için üretmek dönemi diyebiliriz.
Kullanım değeri yok edildi, yaşasın değişim değeri diyen kapitalizmin
ideologlarının çığlıkları her yeri kaplıyor…
Almak
için satma dönemi yerini satmak için almaya bıraktı. Almak yani tüketim
sınırlarına dayanınca devreye ideolojik manipülasyonlar girdi. İnsani ihtiyacın
yerini “moda”, yaşamak için zorunlu harcamanın yerini “lüks tüketim”, pahalı
olmayan dayanıklı üretimin yerini “marka ” aldı. Kullanım için değil , değişim
için üretmenin türevi olan bu kandırma sanatı , günümüz albenisi içinde hayli
işlevsel.
Diğer
yandan oyunun dışında bırakılmışlar var. Bu insanlar dünya nüfusunun çok büyük
kısmını oluşturuyor. İnsani ihtiyaçlarını karşılayamamaları modadan, yaşamak
için zorunlu harcamalarını dahi yapamayanlar lüks tüketimden, pahalı olmayan
dayanıklı mallara sahip olamayanlar markadan anlamaz ilan edildiler.
Kullanım
değerinin öne çıkmasını önemseyenler, değişim değeri savunucuları tarafından
lanetlendi ! Yeryüzünün lanetlileri gökyüzüne, eşsiz doğanın sınırlı kaynakları
başka gezegenlere havale edildi, yok sayıldı. Şimdi yok sayılanların yok etme
zamanı. Yazının başlığını, insani ihtiyaçlar için yetiştirilip meta haline
getirilmemiş elmadan, pazarda alınıp satılan metalaşmış elmanın yolculuğuna
ithaf etmek için seçtik.
Kapitalist
sistemde, meta üretildiği için satılmaz, satılması için üretilir. Elmanın
üretilip pazara getirilme nedeni de öncelikle insani ihtiyaçları karşılaması
değil, satılıp para kazandırmasıdır. Elmaya bu mantık çerçevesinde yaklaşan sistem,
yaşayan ne varsa ölü metalara çevirmekte. Toplumsal gereksinimin yerini pazarda
kâr elde etmek için satış alınca; temel insani gereksinimler örgütleneceğine,
gereksiz aşırı üretim ve doğanın yok edilmesi sonucu israf örgütlenmekte.
Semt
pazarında tezgâhta duran elma, satıcının gözünde para (değişim değeri ) ,
alıcının gözünde yiyecek ( kullanım değeri ) olarak görünür. Elmayı elma yapan
en önemli özellik; yetiştirilmesinden pazarda satışına dek insan emeğinin ürünü
olmasıdır. Doğa ile toplum arasında kullanım değeri temelli ilişkiler öne
çıkarken, ekonomi ile toplum / doğa arasında değişim değeri temelli ilişkiler
öne çıkmakta. Meta- değişim değeri- kapitalizm ilişkisini ve birbirlerini
ürettiklerini hatırlatmak gerekli.
Pazarda satılan metalar ( elmalar ) aynı
zamanda toplumsal ilişkilerin, dayatmaların, zorlamaların taşıyıcılarıdır. Bir
tarafta elmanın yetiştirilmesi için gerekli alet ve ekipmana sahip olanlar ve
elmayı yiyenler; diğer tarafta elmayı yetiştirmek için iş gücünü satmaktan
başka çaresi olmayıp elmayı yedirenler. Kapitalizmin bu dayatması, insanın
doğayla olan sürdürülebilir ilişkilerini bozmakta yok etmektedir. Bu yok ediş,
iç içe geçmiş toplumsal ve ekolojik çöküşleri de yaratmakta. Unutmamalıyız ki;
insan doğa sayesinde yaşar. Filozofun dediği gibi ” insan ne yerse odur, doğa
insanın bedenidir “.
Elmanın
pazarda satılması elmanın doğal değil toplumsal bir özelliğidir. Tek başına
kaldığında doğa ile ilişki kuran elma, pazar için üretildiğinde ekonomik
ilişkiler kurar. Ekonomik ilişkiler üç yönlü işler. 1-
Sermayenin
sınırsız büyüme ve kâr elde etme isteği. 2- Toplumun zengin ve bir kısım orta
kesiminin aşırı ve gereksiz tüketime yönelmesi. 3- Toplumun çok büyük kısmının
ve doğanın tamamının fakirleşmesi, sömürülmesi, yok edilmesi.
Birinci
madde ile başlayalım. Sermaye büyümek, daha fazla kâr elde etmek istiyor. Fakat
Dünya büyümüyor! İhtiyaçlar sonsuzdur
deniyor, ama doğanın kaynakları sınırlı. Kapitalizm değişim değerinin
örgütlenmiş, enternasyonal hali. 8-10 yılda bir alacağımız çamaşır makinesi
yerine, yılda 4-5 kez bozulan çamaşır makinesi üretiyor. Sistem para kazanmayı
bir numaralı amaç haline getirince, yenilebilir elma para kazandıran elmaya
dönüşüyor.
(Devamı
yarın)