Daha çok
elma, daha çok para demek. Elmadan paraya giden bu sonsuz çevrim çöküşü de
beraberinde sunmakta. İkinci madde bize;
ne kadar çok şeye sahip olursak o kadar mutlu ve diğer insanlardan farklı
olacağımız yanılsamasını anlatıyor. Yiyeceğimizden fazla erzak, giyeceğimizden
fazla kıyafet, kullanacağımızdan fazla eşya, oturacağımızdan fazla ev alıyoruz.
Yaşamak için alış veriş yapmanın yerini, alışveriş yapmak için yaşamak almış
durumda. Böyle olunca da insani ilişkiler ve insana dair ne varsa alınıp satılmakta.
Ticari mantığı baş tacı edince de; eskiyen çamaşır makinası ile eskiyen
arkadaşlık arasında pek fark kalmıyor.
Ev ziyaretine gitmekle AVM ‘ye gitmek arasında
düşünsel ayrımlar yapılamıyor. Kapitalizmde insani ilişkilerin garanti belgesi
maalesef yok! Ürettiğini satamayan kapitalist, satamadığı ürünlerin yerine daha
işlevsizini, sağlıksızını koyar satmayı tekrar dener. Kırmızı elmayı satamazsa
zehirli kimyasallarla rengini sarı yapar satmayı dener. Yine satamazsa,
genetiği ile oynar başka meyve ile aşılar tekrar pazara sunar. Bu döngü satış
tamamlanıncaya kadar devam edecektir. Kullanım değerinin insani, değişim
değerinin ticari olduğu böylece tescillenecektir. Bu sistemde ekonominin baş geçmesi
ayrışma ve kutuplaşma demektir. Ekonomiyle toplum, toplumla doğa, ayrışırken;
buna doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin ayrışması eklenir.
Böylece
insanın eylem ve sonuçlarını görme, yorumlama, analiz etme Yeteneğine de el
konulmuş olur. Ne insan nede doğa, doğuştan varoluştan fakir değildir. Sistem
tarafından bilinçli olarak fakirleştirilmiştir. Bu anlamıyla da kapitalizm,
bolluktan değil israf ve kıtlıktan beslenir. Doğal içme suyunun bol miktarda
olması, kapitaliste para kazandırıp kâr elde ettirmez.
O nedenle
su kaynakları sınırlı olmalıdır ve hakimi de kapitalist sermayedar olmalıdır.
Suyun kirlenmesi, insanların içip hasta olması da bir kâr aracıdır. Böylece
hastanelere müşteri olarak gidilecek para kazandırılacaktır. Kapitalizm; işçi
ve emekçiler üzerinden para kazanmak, kazanırken zenginleşmek, zenginleşirken
sömürmek, sömürürken tüketmek, tüketirken de yok etmek üzerine kurulu bir
sistemdir.
Gelelim üçüncü maddeye. Kapitalist sınıf, meta
üzerinde kontrol sahibi olmaya başladığı andan itibaren işçi ve emekçi sınıf
üzerinde de baskı ve kontrolü ele geçirmiştir. Elmanın değişim değerinin
olması, sermayedar için kâr ve kontrol demek iken; ezilen ve sömürülenler için
gelirin azalması, yoksullaşma, sefalet, sömürü demektir.
Gelirin
azalması yani paranın azalması sınırlandırmak demektir. Çemberin dışına itilmek
demektir. Bu sistemde parası olan çok konuşur. Daha doğrusu herkes parası kadar
konuşur, konuşturtulur. Boşuna dememişler” mülkün sözü, sözün mülküdür” diye.
Para kimin elinde ise, söz yani egemenlikte onun elindedir.
Bununla birlikte, doğanın ürettiklerinin de
yok edildiği ekolojik yıkımla karşı karşıyayız. Saldırı ve sürdürülemezlik at
başı gitmekte. Büyük insanlığın yok olmadan yaşaması da yönünü doğaya
çevirmesine bağlı. Orman yangınında tehdit gören sadece insan değil. Ormanla
birlikte yok olan milyonlarca canlı. Ağaca bakıp ormanı göremeyen zihniyet,
yangında yok olan milyonlarca canlıyı da önemsemeyecektir.
Kapitalizm, borçlandırarak borçlanarak ayakta
kalmaya çabalayan bir sistem. İnsanlar birbirine, şirketler başka şirketlere,
devletler devletlere borçlu. Üstelik
insanoğlu toptan doğaya borçlu. Dünyaya gelen her insan borçlu olarak doğuyor.
İnsanın insana borcu zamanla ödenir fakat doğaya olan borç nasıl ödenecek? Her
yıl dünyaya veda eden canlı türleri nasıl geri getirilecek? Kapitalizm doğaya
açılmış savaş demektir.
Bu sistemin içinde kalarak ne fakirin
zenginleştiğini nede zenginin fakirleştiğini görmek mümkün değil. Meta
sistemini anlamak ve yorumlamak bugünü anlamaktan geçiyor. Değişim ve dönüşümün
sürekli olduğu bir zaman diliminde, ne geçmiş kavramlarla nede zemini olmayan
ütopyalarla değil; bugünü kendi gerçekliğimiz ile açıklayabiliriz. Elmanın
politik yolcuğu tamda bu gerçek zeminde oluşmakta. Doğada tek başına yetişip,
olgunlaşıp, çürüyen elma; çürümüş bir sistem olan kapitalizmden daha
değerlidir.