Değerin yerine fiyatın konduğu kapitalizmde
alınıp satılan herşey güzeldir. Hele bu önce değersizleştirilip sonra da
cüzdana sığdırılıyorsa daha da güzeldir. Ormanların , derelerin , dağların ,
ovaların alınıp satıldığı bir hisse senedine dönüştürüldüğü günlerden
geçiyoruz.
Bu akıl tutulmasının altına serilen kilimin üzerinde
“ Finansallaşma “ yazıyor. Peki ama
neden ?
Finansallaşma daha önceden yaratılmış olan
değerin yeniden değerlendirilmesi demek. İçinde yemek pişilirmiş ve yenip
bitirilmiş tencereyi tekrar ısıtmak gibi birşey. Bu anlamıyla finansal sektör
yeniden değer yaratamaz. Yaratılmış değeri yeniden pazarlar. Pazarlama sonucu
oluşan kârların reel karşılığı yok. O nedenle durmadan şişiyor. İçinde yemek
olmayan tencerenin altı kızarıyor ve basınca dayanamayıp patlıyor.
Neoliberalizmin ana unsuru 1970’ lerde ki durgunluk
sonrası işçi sınıfı ve ezilen tüm halklarla birlikte doğayıda içine alan sınıf
savaşımını hızlandırmak olmuştur. Tabiki ana unsur kârların arttırılması ve
hızlandırıcı etkinin devreye sokulmasıdır. Burada ki hızlandırıcı etki içi boş
tencerenin altını yakmaktır.
Aslına bakılırsa finansallaşma yeni bir
birikim rejiminden çok yeni bir hamledir. Kurgusal yapısıyla reel alanı ele
geçirme hamlesidir.
Bu hamle doğayı önce parçalara ayırır ,
aralarındaki organik ilişkiyi koparmaya yok saymaya çalışır. Kullanım değerli
yapıyı bozup değişim değerli kâr mantığını hakim kılmaya uğraşır. Bu uğraşın
altında toplum ve doğa arasındaki sosyo – ekolojik bağı koparma anlayışı
yatmaktadır. Bu kopuşun adı doğaya fiyat biçmektir.
Amaç toprağın suyla , suyun havayla , havanın
da toprakla ve tüm canlılarla olan organik ilişkisini yok saymaktır. Doğanın
finansallaşması , saçma sapan bir düşünce olan “ tamir ekonomisi “ üzerine
kuruludur. Falanca yer yakılıp yıkılıp yok edildiğinde bir süre sonra orayı
eskisinden daha güzel hale getireceğiz diyen bir anlayışın kurgusudur.
Kapitalizm nasıl reforme edilemez ise yakılıp yıkılan yok edilen doğal
alanlarda tamir edilemez ! O alan doğal olmaktan çıkmış bir şantiyeye
dönüşmüştür.
Doğa doğal olma özelliğini yitirdiği andan
itibaren “ kurgusal doğa “ ya dönüşür. Kurgusal doğa , finansallaşmış
fiyatlanmış doğadır.
Biliyoruz ki doğa işleyiş mekanizması olarak kapitalist
ilişkilerin hakim olduğu bir alan değil.
Fakat toplumu ve doğayı sömüren , sömürgeleştiren ekonomi ( hakim piyasa
güçleri ) onlarıda bu mekanizmanın içine alır.
Finansallaşma herşeyin ters yüz edilmesidir.
Toplumsal dönüşümü doğanın dönüşümünden farklı düşünemeyiz. Amaçlarla araçlar
birbirlerini yutarcasına yer değiştiriyor , gelecek hiç bitmeyecek bugünün
içinde tasarlanıyor ve bugünden satılıyor.
Doğanın finansallaşmasının ardında değerin
sayısallaşması yatmaktadır. Sayısallaşma ile birlikte gerçek değer yerini
değersiz nesneler yığınına bırakır. Sayıların ardına gizlenen doğa ,
finansallaşma —> sayısallaştırma —> fiyatlandırma döngüsünün içine
hapsolur.
Neoliberal piyasa güçlerinin ağzından
düşürmediği : “ doğa bizimdir “ söylemine karşılık şu soruyu sormak gerekiyor :
peki ya “biz “ kim ?
Soyut
önermelerle değil somut pratiklerle hareket etme zamanı. Bu pratiğin içinden
gelen bir soru ile bitirelim . Doğa cüzdana sığarmı ?