Osmanlı
ve Ruslar arasında Doksan Üç harbi olarak bilinen felaket Abdülhamit
döneminin en zor günleriydi. Ruslar bugünkü adıyla Yeşilköy, o günkü adıyla
Ayastefanos’a kadar gelmişti. Yapılan anlaşma şartları çok ağırdı. Rusların bu
başarısı ve Akdeniz’e inme olanağı bulması Avrupa devletlerini
endişelendirmişti.
Bu endişeyle
İngilizler Ruslara karşı Osmanlıya yardım etmek için Kıbrıs adasının
kendilerine kiralanmasını istediler.
Osmanlı İngilizlerin isteğini kabul ederek
Kıbrıs’ı Bileşik Krallığa ahalisiyle birlikte kiraladı mı?
Evet kiraladı.
Osmanlı’nın 11 Temmuz 1878 tarihinde itibaren
Kıbrıs üzerindeki egemenliğinde vazgeçti
mi?
Evet vazgeçti.
Birinci dünya savaşında Almanların yanında
savaşa katılan Osmanlıya karşı Birleşik Krallık Kıbrıs Adası’nı ilhak ettiğini açıkladı mı?
Evet açıkladı.
Türkiye Kurtuluş savaşından sonra imzalanan Lozan Barış Anlaşmasının 20.
Maddesi ne diyor?
Madde 20 — “Türkiye, Britanya Hükümetince
Kıbrıs’ın 5 Kasım I914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirir.” Diyor.
Bunun anlamı Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs
üzerinde hiçbir hakkı olmadığını kabul ve ilan etmek değil mi?
Evet bu maddeye göre Türkiye tüm haklarından
vazgeçmiş oluyor.
Uluslararası anlaşmalar uluslararası hukukun
bir parçası değil mi?
Evet. Öyledir. Yeni bir anlaşma yapılıncaya
kadar eski anlaşmanın geçerliliği devam eder.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan Anlaşılmasından
sonra ilgisi ne oldu?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasal olarak Lozan
Anlaşması’nın ilgili maddesine uygun davrandı. Buna rağmen devlet içinde
öğütlenmiş ve bazı güçler hem Kıbrıs’ta
hem de Türkiye’de düzenledikleri provokasyonlarla eylemlerle Türkiye’nin
ilgisini buraya çekmeye çalıştılar. 1955
yılının 6-7 eylül günleri bu
provokasyonların tarihteki kara bir lekesidir.
Aynı provokasyonlar Kıbrıs’ta da yapıldı.
Atatürk heykelinin kurşunlanması, Bayraktar Camisine bomba konulması hep bu
yüzdendir.
Kıbrıs Rumları bu süreçte ne yaptılar?
Kıbrıs Rumları
İngiliz Sömürge dönemine karşı ayaklandı fakat bu ayaklanma bir
bağımsızlık mücadelesi olmadı. Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması mücadelesi
oldu. Bu da başarılı olmadı.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları ile
garantör ülke olarak Türkiye bir görev üstlendi.
Garantörlük görevi Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde
hakkı olarak görülebilir mi?
Hayır. Bu görev üç garantör ülkeye Kıbrıs’ın
egemenlik, toprak bütünlüğü ve anayasal düzenin korunması için verildi. Bu
anlamda Garantörlerin bir hak talebi olamaz.
Türkiye
ve KKTC’nin Kıbrıs’taki haklarından bahsetmesi uluslararası hukuka göre uygun mu?
Lozan Anlaşmasıyla Türkiye’nin Kıbrıs
üzerinden vazgeçmesi hâlâ geçerlidir. Bu konu ile ilgili yeni bir anlaşma
yapılmamıştır.
KKTC’nin de tanınmamış olması yine
uluslararası hukuka göre Kıbrıs adası üzerinde bir hak talebinde bulunmalarına
olanak vermez.
Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyetinin
kurucu ortağı olmaları nedeniyle Kıbrıs Cumhuriyetinden doğan bir hakkı vardır.
Ancak Türk tarafı bu hakkı hiçbir zaman talep etmemişler. Her zaman KKTC’nin
tanınmasını istemişlerdir. Türk toplumu adına hak talep edilecekse önce Kıbrıs
Cumhuriyeti’ndeki haklarımız talep edilmelidir. Hakkımız olan da budur.
Yukarıda
anlatmaya çalıştığım tarihi gerçekler ışığında Kıbrıs adası üzerinde ne Türkiye’nin
ne de KKTC’nin bir hakkı vardır. Eğer bu hak savaşta” kan döktük ve aldık
bizimdir” anlamında kullanılıyorsa o da
uluslararası bir hak olarak görülmez. Bu nedenle “söke söke alınacak” bir hakkın ne olduğu
merak konusu olmaya devam edilecek.