Hemen
hemen herkesin bildiği bir şeydir aslında Dalkavuk. Osmanlı döneminde
saraylarda bulundurulan ve padişahın istekleri doğrultusunda onu eğlendiren,
ona yalakalık yapan ve önünde el pençe divan duran kişidir. Şimdi bizde de bir
zat var ki, giderek Osmanlı örf ve ananelerini yaymaya çalışan, temsili
gezmelerle padişahının isteklerini yerine getiren, sosyal medyada alay konusu
olan, ama en önemlisi de özünü unutan bir zat. Ee boşuna dememişler, nereden
geldiğini bilmeyen, nereye gideceğini de bilemez. Aslında boşlukta yaprak gibi
savruluyor da farkında değil. Çünkü at gözlükleri onu kör etmiş. Dünyada şöyle
bir durum vardır; İngiltere’de doğup yaşam sürenlere, İngiliz, bir diğer ifade
tarzı ise İngiltereli olarak tanımlanır, Almanya’da doğup yaşam sürenlere de
Alman veya Almanyalı denir.
Biz
de Kıbrıs’ta doğup büyüdüğümüze göre Kıbrıslıyız veya Kıbrıslı Türküz.
Atalarımız nereden gelmiş, nereden kök salmışız o işin ayrı bir boyutu. Lakin,
bizim “Dalkavuk” yine yapmış yapacağını ve padişahına şirin görünmek için
talihsiz bir açıklama yapmış. Kanımca, taşıdığı makam görev ve
sorumluluklarından ziyade, kendisini Osmanlı döneminde yaşayan, saray
görevlilerinden biri olarak gören ve yine kanımca “Dalkavuk” sıfatını
benimseyen bir zattır. Bu aşamada artık bakıyoruz, görüyoruz, biliyoruz ve
gülüp geçiyoruz.
Her
taht, bir gün gelir elden gider. Her rüya, sabah olunca son bulur. Her hayal,
gerçekler su yüzüne çıkınca yıkılır. Her yalan, bir gün ortaya çıkar. Bizler
Kıbrıslı Türkler olarak “Silkin ve kendine gel” desek de, o kendisine sunulan
görevi ziyadesiyle benimsemiş bulunmakta, eski tarihi yaşamakta ve Osmanlı
döneminden bir türlü çıkamamaktadır. Ne diyelim, kolay gelsin.