Devrim Barçın Arkadaşım tarafından
yapılan bir paylaşım bana,
yanılmıyorsam, 2012 yılında İstatistik
ve Araştırma Dairesi Müdürü iken başıma gelen bir olayı anımsattı dostlar.
Devrim çalışma hayatı ile ilgili son derece önemli veri ve bilgi içerikli
paylaşımlar yapmaktadır. Bu nedenle yazı ve paylaşımlarını muhakkak okumaya
gayret gösteriyorum.
Bu son paylaşımında Sevgili Devrim şu tespitte
bulunuyor. 2000 yılı ile 2019 yılları arasında birikmiş sigorta prim borçlarına
yönelik hükümetin işletmelere sunduğu bir "AF" şansından yararlanmak
için 6,575 işyeri başvuruda bulunmuş. Bunlardan 2,872'sinin ( %44) başvurusu
reddedilmiş, 3,708'inin (%56) ise
başvurusu kabul edilerek af kapsamına alınmış. Af kapsamına alınanların
2,872'si (%77.6) Sigortalara hiç bir ödemede bulunmamış. Tabi bu veriler
ışığında Devrim'in de bellirtiği gibi mağdur olanlar çalışanlardır dostlar.
İyi de hükümetler ülkedeki işletmeleri
kolladığı ve koruduğu kadar çalışan vatandaşlarına karşı da ayni sorumluluğu
taşımıyor mu? Niye hükümetler tarafından gerekli kontroller yapılmıyor ve çalışanlar
bu şekilde mağdur ediliyor? Bu kontrolleri yapmayan hükümetler, sadece
çalışanların değil, mali açıdan gittikçe büyük sorunlarla yüzleşen ve devletin
bir kurumu olan Sigortalar kurumunun da
mağdur edildiğini düşünmüyor mu?
Ülkedeki kayıt dışı ekonominin gelişmesine
böylesi bir denetimsizlik sonucunda devletin çanak tutacağı hiç mi akıllara
gelmiyor? Aslında bütün bu sorunların
çözümü çok basittir dostlar. Çözüm Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi odaklı geliştirilecek idari kayıt sistemidir. İşte dostlar 2012 yılında müdür iken Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi üzerine bir proje hazırlamıştım.
Bu projemle ilgili olarak gazetenin birine bir
mülakat vermiş, bir TV kanalında da bir programda açıklamalar yapmıştım. Bu
projenin içeriğinde; ülkede yaşayan her
bireyin kimlik bilgileri ile yaşadığı adrese kaydı vardı.
Kişi ile ilgili her türlü bilgi, medeni
durumu, işi, iş adresi, eğitimi, adına kayıtlı her türlü araç, taşınmaz mal,
nerden nereye göç ettiği, ne zaman evlendiği, ne zaman çocuk sahibi olduğu
vs.vs. aklınıza gelebilen her türlü bilgi ilgili kurumlar tarafından tutulacak
ama tüm bilgiler kimlik numarası, KKTC kimliği olmayan yabancıların da ülkeye
giriş yaparken beyan etikleri belge numarası altına işlenecekti. Bu sistemin
işlerliliğine yönelik de gerekli detaylara yine bu proje kapsamında yer
verilmiştim. Ben ülkemiz için son derece yararı olacak bu projenin, ki günlük,
eksiksiz, sokak ve hatta adres bazında dahi son derece sağlıklı nüfus verisine
ulaşılabilecekti, hayata geçirilmesini beklerken Dönemin DPÖ müsteşarının da
girişimi ile yine o dönemde DPÖ'den sorumlu bakan olan Ekonomi ve enerji Bakanı
Sunat Atun tarafından bana bir uyarı yazısı verilmişti.
Yazıda Kamu Görevlileri Yasasındaki kamu görevlilerinin demeç verme yasağı maddesini
ihlal etmekle suçlanmıştım. Fakat amirim
pozisyonunda olan bu iki arkadaş ne yazık ki okudukları kamu görevlileri
yasasını iyi anlamamışlardı. Çünkü ben bir daire müdürü olarak Dairemin
geliştirdiği bir projeyi değil, kendime ait bir projemi kamuoyu ile
paylaşmıştım. Bu konuda da Kamu Görevlileri yasası, kamu görevlilerine bilimsel çalışmalarını
kamuoyu ile paylaşma hakkını veriyor.
İşte dostlarım bilimselliğe karşıt görüşte
olan yöneticilerle geldiğimiz durumu Devrim çok güzel bir örnekle paylaşmış.
Tam 10 yıl geçmiş ama biz hala nüfusumuzu bilmiyoruz, hala kayıt dışılığa çanak
tutan bir devlet durumundan kurtulamadık, hala daha polisimiz radar cezasını vermek için cezanın işlendiği aracın sahibini hangi
adreste bulacağını bilmiyor, hala daha
çalışanımızın bir köle gibi sömürülmesine göz yumuyoruz, hala daha ayni
insanlara ve ayni zihniyeti taşıyanlara ülkeyi ve toplumu yönetme fırsatı veriyoruz. Bilimsellik
karşıtlığı ile bu ülke ve bu toplum daha da karanlıklara mahkûm olur dostlar.