Bu yazı
kömüre karşı zeytini savunanların onurlu mücadelelerine ithaf edilmiştir…
Ekonomi -> toplum -> doğa dizilişi
üzerinden hakimiyet alanlarını zora dayalı bir şekilde yürüten ekonomi ( hakim
sermaye birikim sistemi ) toplum ve doğa arasında ki ayrışmayı da sürekli
olarak üretmekte. Bugün yaşanan iklim krizleri ve ekolojik yıkımı bu üretim
üzerinden okumaya çalışalım.
Bir hatırlatma ile başlayalım: Ekonomi ( hakim
sermaye sınıfı ) kazandığında toplum ve doğanın kazanması garanti değildir. Ama
ekonomi kaybettiğinde toplum ve doğanın kaybetmesi kesindir. Bu kesinlik
ilişkisi bizi değer kavramına götürür.
Doğa da varolan bir nesnenin ( hammaddenin )
insan emeği ile birlikte ürüne dönüşmesi ve kullanıcısına yarar sağlaması
üzerinden tanımlayacağımız kullanım değeri ayrıca kullanımın ötesinde bu ürünün
pazarda satılacak metaya dönüşmesi yani kâr amaçlı değişim değeri…
İşte bizim önümüzde duran iki değer kavramı ( tabiki ayrıca belirli bir çalışma
zamanının kristalize olmuş hali olarak değer ) bu şekilde tanımlanabilir.
Kullanım değeri denen kavram doğanın kendi iç işleyiş yapısında da mevcut.
Sulak bir alanın o bölgede yaşayan tüm canlıların kullanımına sunulmuş olması
gibi.
Bu aynı
zaman da sulak alan da yaşayan bir balığın
başka canlılar tarafından avlanıyor olması gerçeğini de gizleyemez. Ama
balık ile insan dışı avcı arasında ki bir değer ilişkisi değildir. Değer
ilişkisi diyebilmemiz için politik kavramların da işin içine girmiş olması
gerekir. Ayrıca bu av ilişkisi içinde insani bir emekte söz konusu değil.
Bu anlamı ile doğanın üretimi ve kendi içinde
ki ilişkileri ile insanın emek üretimi ve ilişkileri arasında önemli ayrımlar
söz konusu. Doğanın üretimi ve tüketimi meta kategorisinde yer almaz. Yani doğa
bizim az önce söylediğimiz anlamda ( kullanım ve değişim ) değer yaratmaz. (
Kullanım kendi iç yapısında içkindir. ) Değer ancak insan emeği ile birleşimi
sonucu doğar.
İşte asıl sorun bu andan itibaren başlar.
İnsan emeğinin işin içine girmesi onun kimler tarafından ve nasıl kullanıldığı
ile doğru orantılı işler. Eğer doğa bu işleyişte değişim değerini tek başına
yaratmıyorsa kapitalizm için dışsaldır yani değersizdir ! Bu aynı zamanda
insani ve doğal olan kullanım değerinin de dışlanmasıdır.
Kullanım değerinin dışlanıp yerine değişim
değerinin konması nimetlerinden sonsuz şekilde ve sonsuza dek yararlanacağımız
doğa kavramını önümüze servis eder. Bu nimet ilişkisi zeytin ağaçları ile kömür
arasında ki ilişkide de kullanım değerinden değişim değerine doğru ilerleyen
bir yol izler…
Toprağın altında ki kömürün yada üstünde ki
zeytin ağacının binlerce yıllık üretilme geçmişlerinin olması kapitalist sermayedar
için bir şey ifade etmez. Geçen sürenin bir anlamı yoktur. Buda bizi zaman
kavramının sorgulanmasına götürür.
Daha önce ifadelendirdiğim ; belirli bir
çalışma zamanının kristalize olmuş hali olan değerin zeytin ağacı veya kömür
için ( metaya dönüşmedikleri sürece ) karşılık bulduğunu söylemek zor. Bu aynı
zaman da sermayenin kendi gözünde bir Dünya yaratma sevdasınında karşılığıdır.
Bu sevda doğaya atfedilen karşılıksız armağan kavramının da kurucu öğesidir.
Karşılığı olmayan armağan ilişkisi bir
tanımdan daha fazlasıdır. Armağan, toplumsal ilişkiler ölçütünde almak ve
vermek üzerine kuruludur. Alma ve verme ilişkisinin her zaman eşitlik düzeyinde
gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Bu anlamı ile alınan armağan = verilen armağan
denklemi her zaman doğru sonucu vermez.
Eğer eşitsiz ilişki varsa bu kez alınan geriye
verilmez! Bugün ekonomi ile doğa arasında yaşanan da budur! Alan sürekli almaya
devam etmek için vereni sürekli vermeye zorlar. Bu zor işgal, talan, sömürü
üzerine kurulu egemenlik ilişkisidir. Bunların tümü aynı zamanda bir güç
gösterisidir.
Bu gösteri armağan kavramının önüne yazılmış
karşılıksız sıfatını kaldırır ve onu sadece armağan olarak görüp tanımlatır.
Böylece ilişki verenden alana doğru ilerler. Bu ilerleme sonucu kapitalist
sermaye için doğanın tek anlamı kendisine sağlayacağı faydalar toplamıdır.
Alınan = Verilen olmadığı için ve her
seferinde alınan fazlalaştığı için bu aynı zaman da bir bedavacılık ilişkisidir
de ! Doğanın armağanı kavramı aslında bedavanın üstünü örtme girişimidir.
Bedavaya hiçbir şey yoktur demek , sömürüyü işgali talanı yok saymak demektir.
Bu tanımlar üzerinden tekrar zeytin ve kömür
arasında ki ilişkiye dönebiliriz. Burada bir tercih söz konusu ise oda
sermayeye büyüme ve yeni kâr alanları yaratacağı için kömürün seçilmesi,
zeytinin feda edilmesidir. Burada armağan olarak görülen kömürdür! Armağanı
alan bu kez alacağı armağını da önceden belirleyerek hediyenin gizeminide
bozmuş olur.
İşte bugün kömüre karşı zeytini savunanlar bu
armağan ilişkisinde yaşanan tüm çarpıklıkları, haksızlıkları, talan ve yağmayı
deşifre etmektedirler. Armağan ilişkisinin bozuk yapısını bir kez daha gözler
önüne sermektedirler…
BertoldBrecht ‘in çok değer verdiğim sözü ile
bitirelim “… Mücadele edenin kazanması kesin değildir. Ama mücadele etmeyen
daha baştan kaybetmiştir…”