DOLAR 32,5354 0.23%
EURO 34,7659 0.06%
GBP 40,5666 0.2%
ALTIN 2.489,121,10
BITCOIN 20591763,72%

“Meclis bağımsız değil”

ABONE OL
26 Aralık 2017 08:17
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Eniz ORAKCIOĞLU

Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP- Yeni Güçler) Girne Milletvekili adayı Elif Görem Gümüşmaden, Siyasete ilgisinin gençlik yıllarında, babasının anlattığı devrim anılarını dinleyerek başladığını anımsatarak, “Deniz, Yusuf, Hüseyin ve daha niceleri… Ve kendime, vatanıma ve bizim neden kötü yönetildiğimize yönelik sorular sormaya başladım, önce siyaset ve demokrasi denilen kendi kendini yönetme konuları üzerinde okumalarım oldu ve farkettim ki aslında biz kendi kendimizi yönetmiyoruz. Bu bir yana özellikle bilindik anlamda siyaset yapmanın erkeklerin tekelinde olması, doğal olarak politika ve yaşam biçimimizin erkekler tarafından belirlenmesi sonucunu yarattığını gördü. Bu gerçeğin farkına vardığım anda bir kadın, bir emekçi ve anne olarak siyasette aktif olarak yer almam gerektiğine karar verdim. Ben öncelikle bir emekçiyim, sonra bir kadının ve en önemlisi bir anneyim. İki oğlum var. Bu nedenle barışı her zaman destekledim ve destekleyeme devam etmekteyim. Biliyorum ki savaşlarda en çok canı yanan anneler. Bana göre, en kötü barış savaş ile sözde zaferlerden çok daha önemlidir. Bu düşünceyi yaşama geçirmek için kadın, emekçi ve anne olarak siyasetle çok ama çok yakından ilgilenmek, direk politikaların üretilerek yaşama geçirilmesine taraf olmak gerektiğini düşünüyorum” dedi.


“Kendimi devrimci 

olarak da tanımlıyorum”

“Siyasi görüş olarak kendinizi nasıl tanımlayabilirsiniz?” sorusuna  Gümüşmaden ; “Ben bir emekçiyim ve doğal olarak, yaşamak için emeğinden başka satacak birşeyi olmayan bir sınıfa aitim ve doğal olarak siyasetin solunda yer alan bir solcuyum. Eşit ve eşitlikçi, çoğulcu bir toplumsal yapı istiyorum. Bu yönümle de eşitlikçi toplumsal bir yapıyı savunan ilerici/devrimci bir dünya görüşüne sahibim. İlerlemelerin tarihsel olarak nicel birikimlerin nitel birikime dönüştüren devrimlerle mümkün olduğuna inanıyorum. 1789 Fransız  Burjuva Devrim’i olmasıydı bugün ulus devletlerden bahsetmek mümkün olamaycaktı. Bunun daha açık ifadesi nitel birikimin nitel dönüşümü sağladığı Fransız Devrimi, Fransız, Rus, Türk, Yunan vb. Ulusları ve doğal olarak ulus devletleri yarattı. Tabi bu ulus devletlerin tarih sahnesine çıkması her ulus/millet için eş zamanlı olmadı ki bu tarihsel gelişim açısından eşitsiz gelişim kuralının ne güzel örneklerinden biridir. Bu bağlamda ben kendimi devrimci olarak da tanımlıyorum” dedi.

“Değişim devrimle mümkündür”

Kendini devrimci olarak tanımlayan Gümüşmaden, “Değişmeyen tek şey değişim, bunun da kesinlikle devrimlerle mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu devrim, devletler düzeyinde veya sistemler özelinde değil, bireyin kendisini yeniden tanımlaması bağlamında da mümkün olduğuna inanıyorum. Bu nedenle, bekar bir anne olarak geleneksel kurallar içinde evinde oturmak yerine kendi bireysel devrimime yönelik adımlar atarak, siyasetle ve siyaset yapmakla ilgilendim, ilgileniyorum” şeklinde konuştu.

“En büyük sorun eşitlik, özgürlük ve sevgisizlik”

“KKTC’nin şu an itibarı ile en büyük sorunları nelerdir?” sorusunu da yanıtlayan Gümüşmaden, şunları söyledi; “Pek çok insan bu klasik soruya genellikle aynı yanıtı verir. Ben ise buna eşitlik özgürlük ve sevgisizlik diye yanıt vermek istiyorum. Siyasi olarak aslında bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan sorunların temelinde yatan Kıbrıs Sorunu’nun özüne dikkat edersek, eşitlik, özgürlük ve sevgisizliği buluruz. Birlikte yaşamaya yetecek kadar büyük, bölünmeyecek kadar küçük olan Kıbrıs’ın bütününün bölünmesine neden olan şey emperyalizmin bu coğrafyada yaşayan farklı halkların en büyük ikisinin Kıbrıslı Türk ve Elen’lerin (Rum) eşit olmadığı yanılsamısıyla birinin diğerini yok etmesi daha küçüklerin ise ihmal edilmesi sonucunu yaratan böl ve yönet politikalarına zemin hazırlamasına neden oldu. Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türk, Elen (Rum), Maronit, Latin vs. Aslında emek temelinde eşit olduğu görülebilse, özgürlüğün de ancak bu coğrafyayı yurdu bilen bu insanların eşitliğiyle mümkün olduğunu algılasa, böyle bir kültür yaratılsaydı emperyalizm iki halkı birbirine düşürebilecek miydi?  

Bu sorunun yanıtı koca bir ‘hayır’dır.  Onun için evet bu coğafyada yaşayan tüm insanların hangi dil ailesi veya dine sahip olursa olsun eşit olduğunu ortaya koyan, bir anlayışın yaşama geçmesiyle “Kıbrıs’ta barış engellenemez” diye ifadesini bulan birarada yaşamının koşulları sağlanacaktır. İki erkek çocuğu olan bekar bir anne, bir emekçi olarak işte tamda bu nedenle Kıbrıs Sorunu’nu buraya kadar anlatmaya, ifade etmeye çalıştığım anlayışla (eştilik, özgürlük ve doğal olarak sevgiyle) çözülmesi gerektiğini savunuyorum.” 

“Ben güvenmiyorum”

Gümüşmaden değerlendirmelerinde, vatandaşların siyasete ve siyasilere karşı güven sorunu yaşadığını da vurguladı. Gümüşmaden,  “Halkın, söz-yetki ve karar süreçlerinden dışlandığı bir siyaset ve siyaset yapma anlayışına insanlar neden güvensin diye sorayım ben size? Siz, hiçbir konuda söz yetki ve karar sürecinde olmadığını siyasete ve siyaset yapma anlayışına güvenir miyidiniz? Ben güvenmiyorum. Belli aralıklarla seçim yapmak ne halktan yana siyaset yapma anlamına gelir, ne de demokrasinin ruhunda var olduğu vurgulanan halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelir. Demokrasi ve doğal olarak siyaset yapmak, insanların her konuda söz-yetki ve karar süreçlerine aktif ve gerçekçi olarak katılabildiği bir ortamın yaratılmasıyla da ilgilidir. Bu da gerçek anlamda örgütlü bir toplumsal yapının oluşturulması demektir. Özel sektör çalışanlarının sendikalaşamadığı, emeğinin her geçen gün sömürüldüğü, yasaların bile gerçek anlamda uygulanmadığı bir ortamda dört yılda bir (ki o da hiç dört yılı bulmaz) seçim yapan bir siyaset yapma anlayışına neden güveneyim ki? İnsanların, yaşadıkları ülkede siyasete ve siyaset yapma anlayışına güvenmesi ancak gerçekten buna etki yapabildiklerini gördükleri ve yaptıkları oranda mümkündür? Bizde ise bırakın böyle bir örgütlü toplumu, dört yılda bir yapılan seçimlere bile başka bir ülkeden Türkiye Cumhuriyeti devletinden aktarılan nüfusun etkisiyle idaresinin yok sayıldığı veya en aza indirildiği bir ortamı görüyoruz. Bunu küçük bir örnekle açıklayayım. Bir önceki seçimlerde Lefkoşa belediye başkanı yaklaşık 7000 oyla; Mağusa belediye başkanı 8000 oyla (rakamları yuvarlıyorum) seçilirken siz dört yılda 14.000 yeni vatandaş yaparsanız size, bu sisteme nasıl ve neden güveneyim ki?” 

“Pek çok konu farklı 

anlayışla ele alınmalı”

  Gümüşmaden, Cumhuriyet Meclisi çatısı altında görev yapan milletvekillerinin halkın yararına icraat yaptıklarına inanmadığını belirtti. Gümüşmaden şunları söyledi; “Siz milletvekili olun, hatta hükümetçilik oynayan bir partiden milletvekili olun. Siz yeniden seçilmek için hizmet ettiğiniz insanlar yerine yeni yapılacak vatandaşlarla yeniden seçileceğinizi düşünür ve bilirseniz niye vatandaş için icraat yapasınız ki. Burada temel sorun aktarılan nüfusla değişen demografik yapı. Bu nedenle başta vatandaşlık olmak üzere pek çok konunun yeniden ve farklı bir anlayışla ele alınması gerekir.”


“Önemli olan, siyaset yapma anlayışının 

tamamen 

değiştirilmesidir”

Gümüşmaden, meclisin yenilenmesinin siyaset yapma anlayışı, demografik yapının sürekli değiştirilmesinin engellenmesi, nüfusun kesinlikle bilinmesi sağlanmadan, bir fark yaratmayacağını söyleyerek, “Önemli olan, siyaset yapma anlayışının tamamen değiştirilmesi, nüfus aktarımının önüne geçilmesidir. Dünyada bir ülkede yaşıyorsun diye illa o ölkenin vatandaşı olacaksın kuralı vardır demek büyük yanlış. Kaldı ki aynı dili kullansak da burada yaşıyor diye herkesin vatandaş yapılması (Sözde uluslararası kurallar böyle ki böyle değil) sürdüğü sürece Meclisin tam değişmesinden çıkan anlamlı sonuç olmaz. Bir ülkeden başka bir ülkeye nüfus aktararak sonra o ülkeyi referandumla kendine katma oyunları veya politikaları sürdüğü sürece sorunuzun anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Unutmayalım bir zamanlar Hatay diye bağımsız bir devlet vardı. Sahi o bağımsız Hatay Cumhuriyeti nerede, ne oldu o devlete?” dedi.

“Kadın vekil konusuna sayısal yetersizlik 

olarak bakmıyorum”

Meclisteki yapıya kadın veya erkek milletvekili ve bunların sayısal yetersizliği konumundan bakmadığını anlatan, Gümüşmaden, “Evet, kadınların siyasete teşvik edilmesi için pozitif ayırımcılık denilen uygulamanın belli bir süre sürdürülmesi doğru bir politika. Ne var ki, bunun sonsuza dek sürdürülmesi de anlamlı ve doğru değil. Kaldı ki buraya kadar ortaya koymaya çalıştığım politika yapma anlayışı, sistemin yeniden ve insandan yana, başka bir kendi anlayışını bu topraklara dayatmasına hayır diyemeyecek çok sayıda kadının veya erkeğin Mecliste bulunması bir anlama gelmez. Kadın ve erkekten çok, Kıbrıs Türk halkının gerçekten kültürü, yaşam şekli (zorla kendi istemediği bir Müslümanlaştırma yorumundan bahsediyorum) korumaya yönelik politika yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa Mecliste yanlı politika yapma anlayışını savunan çok sayıda kadın olmasının anlamlı olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

“En kötü barış en iyi savaş ve zaferden 

daha iyidir”

Kıbrıs sorunu ve Ada’da bulunacak bir çözüm ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Gümüşmaden, “Kıbrıs Sorunu ancak Rum tarafı olarak ifadelendirilen otoriteyle çözülecek. Bunun başka ikinci bir yolu yok ve olmayacak. O nedenle asla çözülmeyecekmiş gibi davranmak doğru değil. Kaldı ki çözüm sürecinin dışlanması söz kosunu bile olamaz. Tek taraflı isteklerin her zaman haklı olduğunu söylemek ise saflık. Daha önce de belirttim en kötü barış en iyi savaş ve zaferden daha iyidir. Kaldı ki barış yapmak zordur ama bu zordan kaçılım kolayı yapıp savaşalım diyemem. Savaşı savunmak asla mümkün değil bir anne olarak benim için. Sorunuza net kısa bir yanıt vereceksem evet ne kadar uzarsa uzasın görüşmelere devam edilmelidir. Başka bir yol düşünmek, hem uluslararası hem de bizim için doğru bir seçenek değildir. Kendi adıma ikinci Hatay olmayı istemem” şeklinde konuştu. 

“Meclis bağımsız 

hareket edebilseydi bugün bu sorunları 

yaşamazdık”

“KKTC Meclisi sizce tam bağımsız olarak hareket edebiliyor mu? Yoksa müdahale var mıdır?” sorusuna ise “Hayır” yanıtı veren Gümüşmaden, sözlerine şu şekilde devam etti; “Tam bağımsız hareket edebilseydi bugün tüm bu sorunları yaşamazdık. Tam bağımsız hareket edebilseydi, seçilmek için yeni vatandaş yapalım yerine vatandaşa daha iyi hizmeti nasıl veririzi düşünürdü vekiller. Sınırları çizilmiş demokrasicilik oyunu içinde bağımsız gibi hareket eden bir Meclisten bahsedebiliriz. Yine de zaman zaman, milletvekillerinin net, açık, tam bağımsızlıktan yana hareket ettiğini ve bunun da Kıbrıs Türk halkının yüz akı sonuçlar yarattığını görüyoruz. İşte Toplumcu Kurtuluş Partisi Yeni Güçler’de tam bu anlayışı Meclise taşımak istemektedir ve taşıyacaktır.”

“Dokunulmazlık kürsü ve siyaset yapmakla 

sınırlandırılmalıdır”

Milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda görüşlerini de paylaşan  Gümüşmaden, “Dokunulmazlık kürsü ve siyaset yapmakla sınırlandırılmalıdır. Herhangi bir insan salt milletvekilidir diye trafik suçundan veya ceza hukukunun konusu olan herhangi bir suçtan dolayı yargı bağışıklığı alması gerekmez. Milletvekili, siyasi olarak söylediği veya yaptığı hiçbir konuda yargılanmamalı ama bu yanlış, sahte çek, dolandırıcılık, önceden işlenen ceza hukuku konusu suçlardan yargılanmamalı sonucu çıkarılmamalıdır” şeklinde konuştu.

“Faiz, anaparanın iki 

katını hiçbir koşulda 

aşmamalıdır”

“KKTC mahkemelerindeki davaların çok büyük bir kısmı alacak – verecek davasıdır. Sizce ülkedeki banka faiz oranlarının düzenlenmesi gerekiyor mu? Şeklindeki soruyu da yanıtlayan Gümüşmaden, şunları söyledi; “TKP Yeni Güçler’in faizler konusundaki açıklaması ve politikası nettir. Faiz ana paranın iki katını hiçbir koşulda aşmamalıdır. Yine de mahkemelerdeki alacak verecek davalarının bugün yaşanılan çarpık düzen ve Kıbrıs Sorunu’yla da ilgili olduğunun altını çizmek isterim.”

“Uyuşturucu 

konusunda ise ezberleri 

bozmak gerekli”

Son yıllarda ilkokul yaşlarına kadar düşen içki, sigara,  uyuşturucu kullanımı ve mücadelesi ile ilgili görüşlerini de Yeni Bakış okurlarıyla paylaşan Gümüşmaden, şunları söyledi; “ Bu topraklarda içki her zaman ve yaygın olarak tüketildi. Bundan sonra da tüketilecektir.  Sigara ise yine idare yoksunluğu nedeniyle denetim altına alınamamaktadır. Uyuşturucu konusunda ise ezberleri bozmak, salt polisiye ve ceza anlayışından farklı bir şekilde olayı ele almak gerekiyor. Uyuşturucu kullanım sürecinin incelenmesiyle, uyuşturucunun alışma ve satıcı olma arasındaki bağlantıyı kesmek, anlamsız tedavi etme yerine kullanıcılara kontrollü kullanma olanağının sağlanması yaygınlaşmanın önüne geçilmesi için önemli olduğunu söyleyebilirim. Ülkede, uyuşturucu, sigara ve içki bağımlılığı birlikteliği sağlanarak, hem bir şaşırtmaca yapılırken, bir başka bağlamda bir rant alanı olarak da kullanıldığını görüyoruz. Dünya, özellikle gelişmiş Avrupa ülkeleri sorunu nasıl çözmüş diye bakmakta yarar var. Yine de söylüyorum. Buna bakmak pek çok insanın işine gelmez. Çünkü, bu üç soruna gerçekten, gerçekçi gözümler üretmek pek çok insanın rahatına engel olmak anlamına gelecektir ki, bu kesimler aslında uyuşturucu gibi bağımlılıklara kazanç kapısı olarak bakıyor.”

“Milletvekillerinin 

bağımsız olması 

sağlanmalı”

 Gümüşmaden milletvekili seçilmesi halinde ilk gündeme getireceği icraatlarla ilgili de bilgi verdi. Gümüşmaden; “Bir milletvekiline (hangi partiden olursa olsun) en azından İngiliz parlamentosundaki milletvekili kadar bağımsızlık, politika üretme hak ve yetkisi verilmesini sağlamak. Böyle bir yasal düzenleme, bugüne kadar eleştirdiğimiz ve parti başkanının sözünden çıkmayan, çıkamayan güçsüz milletvekili yerine, sözünü söyleyen, yetkisini kullanan ve karar alan güçlü vekiller yaratır ki bu da burjuva anlamında bile demokrasinin gelişmesine katkı yapar. Sistemi parti ve parti başkanı güçlü olmaktan çıkararak, milletvekili eksenli güçlü yapıya dönüştürdüğümüz anda, demokrasiye dolayısıyla halkın kendi kendisini yönetmeye bir adım daha yaklaşmış olan bir ortam yaratırız. Kapitalizmin geçerli olduğu koşullarda bile alabildiğince güçlü bir demokrasi, örgütlü toplum yaratmak mümkündür. Örgütlü bir toplum, güçlü bir milletvekili düzeniyle daha güçlü bir demokrasi insanları ve topluma daha eşitlikçi bir dünyaya yani sosyalizme yaklaştıracaktır. Son tahlilde, demokrasinin fazlası bizi tam demokrasiye götürme potansiyeli taşır ki bu daha eşitlikçi ve örgütlü toplumsal yapı demektir. Önemli olan, her tür uygulamayla söz-yetki-karar iktidarın halka verilmesi olduğunu unutmamak lazım” dedi.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam