DOLAR 32,5077 -0.12%
EURO 34,7977 -0.21%
GBP 40,4838 -0.09%
ALTIN 2.417,40-0,51
BITCOIN 21679320,69%

Taksim kalıcılaşabilir !

ABONE OL
16 Ağustos 2017 08:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2023/03/alt.jpeg
https://yenibakisgazetesi.com/wp-content/uploads/2024/03/300-x-250-1.jpg

Loannou:Federasyon fikri kesinlikle ölmüş değildir ama müzakere sürecinin Crans Montana’da çökmesinden sonra ciddi bir darbe almıştır. Bunun birkaç sebebi vardır.Öncelikle, bu son başarısızlık, Kıbrıs sorununun çözülemez olduğu yargısını güçlendirmiştir

“İkinci olarak, Kıbrıs Rum toplumu içerisinde federal çözüme inanan güçleri daha da hayal kırıklığına uğratmış ve enerjilerini tüketmiştir. Üçüncü olaraksa, müzakerelerdeki tutumunu haklı çıkarmak ve bir nevi oluşan hasarı kontrol etmek adına, Anastasiades hükümeti yeniden milliyetçi bir atmosferin ortaya çıkmasını cesaretlendirmiş ve bunun sonucunda resmi Kıbrıslı Rum söylemiyle hemfikir olmayanlar Türk yanlısıymış gibi bir algı yaratılmıştır”  

“Uluslararası ve yerel siyasal sistem dinamikleri açısından baktığımızda durumun daha da vahim olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Kıbrıs sorunu genel olarak uluslararası toplum ama özellikle Birleşmiş Milletler için çözülmesi gereken bir sorundan ziyade Kıbrıs’ı da ilgilendiren diğer meselelerle ilgilenebilmek adına baypas edilebilecek donmuş bir çatışma olarak görülecektir”

“Dolayısıyla, eğer işler pozitif yönde değişip Federal bir devlet kurma konusunda anlaşmaya varılmaz ya da negatif yönde değişip doğalgaz arama çalışmaları yüzünden askeri anlamda gerginlik tırmanmazsa, karşımızda duran en muhtemel senaryo, karşılıklı bir anlaşma olmaksızın zamanın geçmesiyle ortaya çıkacak yumuşak bir taksimdir”

Eniz ORAKCIOĞLU

Güney Kıbrıs’taki Frederick  ve Kıbrıs Üniversitesi öğretim üyelerinden  Sosyolog Dr. Gregoris Loannou, Yeni Bakış’a başarısızlıkla sonuçlanan  Grants Montana zirvesinin ardından Güney Kıbrıs’ta oluşan havayı aktardı ve soruları yanıtladı.

Y.B: Sizce federasyon fikri öldü mü?

G.L: Federasyon fikri kesinlikle ölmüş değildir ama müzakere sürecinin Crans Montana’da çökmesinden sonra ciddi bir darbe almıştır. Bunun birkaç sebebi vardır. Öncelikle, bu son başarısızlık, Kıbrıs sorununun çözülemez olduğu yargısını güçlendirmiştir. İkinci olarak, Kıbrıs Rum toplumu içerisinde federal çözüme inanan güçleri daha da hayal kırıklığına uğratmış ve enerjilerini tüketmiştir. Üçüncü olaraksa, müzakerelerdeki tutumunu haklı çıkarmak ve bir nevi oluşan hasarı kontrol etmek adına, Anastasiades hükümeti yeniden milliyetçi bir atmosferin ortaya çıkmasını cesaretlendirmiş ve bunun sonucunda resmi Kıbrıslı Rum söylemiyle hemfikir olmayanlar Türk yanlısıymış gibi bir algı yaratılmıştır.  

“Siyasal sistem dinamikleri açısından baktığımızda durumun daha da vahim”

“Uluslararası ve yerel siyasal sistem dinamikleri açısından baktığımızda durumun daha da vahim olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde Kıbrıs sorunu genel olarak uluslararası toplum ama özellikle Birleşmiş Milletler için çözülmesi gereken bir sorundan ziyade Kıbrıs’ı da ilgilendiren diğer meselelerle ilgilenebilmek adına baypas edilebilecek donmuş bir çatışma olarak görülecektir. Bu da kaçınılmaz olarak fiiliyattaki durumu daha da normalleştirecektir. Fakat mevcut durumu düzene koymak da ancak bir anlaşmayla mümkün olabileceği için fiiliyattaki sıkıntılar aynen devam edecektir.

“Federasyona dönük Kıbrıs Rum siyasetindeki dinamikler de daha olumsuz bir hal almıştır”

Federasyona dönük Kıbrıs Rum siyasetindeki dinamikler de daha olumsuz bir hal almıştır. Daha önceleri kesin bir tavır belirlememiş olan bazı siyasal güçler, mevcut durumun kalıcı olduğu varsayımına göre pozisyon almaya başlamışlardır. Federasyon temelinde bir çözüme açıktan ve üstü kapalı olarak karşı çıkan partiler 2016 yılında yapılan son genel seçimden güçlenerek çıkmıştı. Bu grup, iki büyük parti, AKEL ve DİSİ dışında kalan partilerden oluşmaktadır. İşin kötü tarafı, AKEL içerisinde de içten içe federasyona karşı çıkanlar vardır; bunların sayısı DİSİ içerisinde daha da fazladır. Öte yandan, Kıbrıs Rum toplumunun önemli bir kesimi ki buna çoğu parti elitleri yanında nüfusun genelini de dahil edebiliriz, bir çözüm modeli olarak federasyona dair net bir pozisyona sahip değildir. Bu kesimin tavrının belirlenmesinde olayların gelişimi ve bunun siyasi arenada ortaya konuluş şekli belirleyici olacaktır.      

“Ciddi yara aldı”

Dolayısıyla, gelinen noktada aslında federal çözüm ihtimalinin ölüp ölmediği sorusuna net bir cevap vermek mümkün olmasa da bu fikrin ciddi yara aldığı rahatlıkla söylenebilir. Daha da kötüsü içinde bulunduğumuz çıkmazdan bizi çıkaracak kararlılık ve güçte herhangi bir siyasal güç de ufukta görünmüyor. Her ne kadar AKEL pozisyonunda oldukça sağlam duruyor olsa da, ne AKEL’in ne de başkanlık seçimindeki adayı Stavros Malas’ın, Kıbrıslı Rum-merkezci hakim söylemi kıracak ve buna karşı paradigmatik bir kayma yaratacak, bir karşı-hegemonya oluşturma sürecini yönetecek gücü ve iradesi var gibi görünüyor. Anastasiades ve DİSİ’yse son bir yıl içerisinde adayı yeniden birleşmeye götürebileceğine dair kredibilitesini tamamen yitirmiş durumdadır. Geriye kalan siyasal güçler ve adaylarsa statükonun bekçisi durumunda. Dolayısıyla, önümüzdeki yıllara dair umutlu olmamızı sağlayacak pek bir şey görünmüyor. 

Y.B: Crans Montana’daki başarısızlık Kıbrıslı Rum toplumu tarafından nasıl algılandı? Başarısızlığın sorumlusu olarak kim görülüyor?

G.L: “Hükümetin resmi söylemi tüm suçun Türkiye’de olduğu, Ankara’nın maksimalist ve inatçı davrandığı, Akıncı’nınsa müzakerelerde hiçbir etkisi olmadığı yönünde. Ret güçleri bu tespitin en baştan beri haklı olduklarının kanıtı olduğu ve Anastasiades’in kendi söyledikleri noktaya geldiğini iddia ediyorlar. AKEL bu söyleme tam anlamıyla karşı çıkmasa da, Anastasiades’in de kullandığı müzakere taktiği ve Mont Pelerini’den itibaren takındığı isteksiz tutumdan ötürü suçlanabileceğini söylüyor. Resmi söylem her ne kadar başlangıçta geniş kabul görse de bir haftadan kısa bir süre içinde farklı kanallardan gelen bilgi ve alternatif görüşlerin artması sonucu ciddi bir darbe aldı. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in Kıbrıslı Rum resmi söylemini desteklemeyi reddetmesi hatta eğer [Eide’nin] ‘kolektif başarısızlık’ açıklamasından ileriye gidilecek ve bir tarafa sorumluluk yüklenecekse bunun Türk tarafı olmayacağını ima etmesi, Kıbrıs Rum toplumu içerisindeki çözüm yanlısı güçlerin Anastasiades’i daha sert biçimde eleştirmelerine neden oldu. En geniş iletişim ekibine ve son zamanlarda hiçbir hükümetin görmediği güçlü bir medya desteğine sahip olmasına rağmen Anastasiades’in kendini ne kadar zor bir pozisyona soktuğu Eide’yle girdiği son tartışmada ortaya çıktı. Eide’nin verdiği son röportajların ışığında gayrı resmi ve dolaylı olarak bilinenler resmi bir hal aldı. Son derece dengeli ve dikkatli bir şekilde ifade edilmiş olsa da Eide Kıbrıslı Rum tarafının bir uzlaşmaya varmak için daha isteksiz davranan taraf olduğunu ifade etmiştir. Aslında bu söylenen, son dokuz aylık dönemde Kıbrıs Rum kamuoyunun gözlemlediğinden farklı bir şey olmadığı için Kıbrıslı Rumlar bu söylenene itibar ettiler. DİSİ taraftarları ve yumuşak retçilerin buna karşı ürettiği karşı argümana göreyse ulaşılacak bir çözümün referandumda kabul edilme ihtimali zaten çok düşüktü. Yani diyebiliriz ki, sonuç itibarıyla, hükümet tartışmayı müzakere masasında gerçekte ne olduğu noktasından saptırıp, bir takım varsayıma dayalı senaryolar ve gizli ve prematüre kamuoyu anketlerini kullanarak sorumluluktan kaçma arayışına girmeyi tercih etmiştir.       

Y.B: Size göre bir sonraki aşamada bizi ne bekliyor?

G.L: “Bu zor bir soru. Güneydeki başkanlık seçiminden önce kesinlikle herhangi bir müzakere olmayacaktır. Tabii ki seçimi kimin kazanacağı çok önemli. Bununla birlikte kuzeydeki son seçimden farklı olarak, kanaatimce, bu seçim federasyon ve iki devletli çözümü savunanlar arasında bir nevi referanduma dönüşmeyecek. Kıbrıs Rum toplumu önümüzdeki dönemde de, siyasi elitlerin teoride çözümü dillerinden düşürmezken pratikte çözümü getirmek için bir şey yapmadığı, bulanık bir siyasi mecrada hareket etmeye devam edecek gibi görünüyor. Dış ya da iç dinamiklerde büyük bir değişiklik meydana gelmemesi durumunda, AKEL’in kazanması durumunda dahi Kıbrıs Rum toplumundaki mevcut dinamiklerin değişebileceğine inanmıyorum – Ki AKEL’in kazanması çok muhtemel görünmese de Akıncı’nın dönemi sona ermeden yeniden müzakerelerin başlayabilmesi için tek umut veren senaryo durumundadır.      Olması en muhtemel şey, Kıbrıs’ın ötesinde, AB ve Türkiye gibi aktörlerden kaynaklanacak gelişmelerin ortaya çıkmasıdır. Kapsamlı çözüm müzakerelerinin olmadığı bir ortamda, olabilecek değişikliler ancak kuzey Kıbrıs’ın statüsü ve, AB ve Türkiye ile ilişkilerinin yeniden tanımlanması yönünde olabilir ki bunda Kıbrıslı Rumlar’ın söyleyebilecekleri pek bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla, eğer işler pozitif yönde değişip Federal bir devlet kurma konusunda anlaşmaya varılmaz ya da negatif yönde değişip doğalgaz arama çalışmaları yüzünden askeri anlamda gerginlik tırmanmazsa, karşımızda duran en muhtemel senaryo, karşılıklı bir anlaşma olmaksızın zamanın geçmesiyle ortaya çıkacak yumuşak bir taksimdir. Bununla birlikte, eklemem gerekir ki, kanaatimce Kıbrıs’ta taksimin resmileşmesi orta vadede yaşayabilir bir çözüm olmadığı gibi, uzun vadede barışın sağlanmasına katkıda da bulunmayacaktır çünkü bu tür bir durum iki toplumu bir düşmanlık ilişkisi içerisinde yaşamaya mahkum edecek ve bugün bu durumda olmamızın müsebbibi olan tahripkar milliyetçilikleri beslemeye devam edecektir. Bu şartlarda yapmamız gereken kitlelerden kaynaklanan, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmiş, iki toplumlu barış aktivizmi çabalarını artırmak, iki toplum arasındaki ilişkileri güçlendirmek ve siyasal elitlere çözüm çabalarını artırma yönünde baskı yapmaktır. Bu sadece lafla, protestoyla ya da oy vererek yapılamaz. Gerçekten yapılması gereken farklı düzeylerde ve alanlarda, toplumların çabasıyla federal yapılar oluşturarak bunlar dahilinde hareket etmektir. Bu yaşamın her alanında yapılmalıdır. Bunu yapmak Lefkoşa’da şimdiden mümkün; Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara açılması durumunda Mağusa’da da yapılabilir. Eğer yeterli sayıda Kıbrıslı, siyasal anlamda bütünlüklü bir federal çözümü savunmaya devam ederken, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda sistematik olarak işbirliği yapmayı başarabilirse, sadece federasyon fikri yaşamaya devam etmekle kalmaz, bundan da önemlisi, birleşik Kıbrıs hedefi olgunlaşmış bir federal bilinç ve yaşanmış bir toplumsal tecrübe ışığında bir nevi ‘aşağıdan yukarıya federasyon’ temelinde yükselir”.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP

SON DAKİKA HABERLERİ

kıbrıs reklam