Fırsat buldukça annemle birlikte atlarız
arabaya ve uzun uzun yolculuk yaparız. Geçenlerde de şöyle bir Yeşilırmak’a
(Limnidi) kadar uzandık. Yol boyunca yeşilin her tonunu görmeniz mümkün, mavisi
için de ayni şeyi söyleyebilirim. Doğası bozulmamış, kültürel mirası muhafaza
edilmeye çalışılmış, diğer bölgelerimize nazaran çok fazla yabancı nüfus
almamış bir yer. Adeta cennetten bir köşe gibi. Hani hep turizmde kullandığımız
bir slogan var ya Ada için “Cenneten bir köşe” diye, öyle işte. Ancak diğer
bölgelerimiz için özellikle de Girne için bu sloganı kullanmak artık hiç
yerinde değil diye düşünüyorum. Karpaz için ise yarı yarıya demekten kendimi
alamıyorum. Bir Ada ülkesi olarak ekonomimize büyük katkı sağlayan Turizm
faaliyetleri gerek tanıtım açısından gerekse pazarlama açısından maalesef
pandemiyle birlikte artık dibe doğru yol almakta. Gerçekten artık doğru düzgün
bir Turizm politikası için hedefler konmalı, yeni sloganlarla gündeme gelmeyi
amaçlamalı ve ipin ucunu tamamen kaçırmadan yakalayıp, Turizm faaliyetlerinde
ön plana çıkmayı hedeflemenin zamanı geldi kanısındayım. Yıllardır
“deniz-güneş-kum” sloganı ekranlarda dönüp durmakta. Oysa artık bir Ada yerlisi
olarak ben bile bu sloganı cazip bulmayıp, miyadının dolduğuna inanıyorum.
Çünkü deniz, güneş, kum artık her yerde var. Bunun yerine daha cazip bir slogan
ile kültürel mirası öne çıkarmayı, sürdürülebilir turizm faaliyetlerinin
çeşitliliğini ön planda tutmayı ve bunları yılın on iki ayına yaymayı, insanların
nasıl bir tatil aradıklarını araştırıp onların taleplerine yönelik çalışmalar
yapmayı ve bütün bunlara bağlı olarak da tanıtım-pazarlamada köklü bir
değişimle daha etkin bir slogan yaratmayı hedef koymak durumundayız. Ne acıdır
ki turizm faaliyetlerinde geldiğimiz noktada kilitlendik. Bırakın hedef
koymayı, doğru düzgün bir turizm politikamızın olmayışı bile pandemiyle
birlikte gün yüzüne çıkmış durumda. Ve biz halen daha yılların sloganıyla
amaçsız hedefsiz sözde turizmde ileriki zamanlarda iki milyon turist bekliyor
ve Ada’yı cazibe Adası haline getirmekten bahsediyoruz. Oysa ki turizm
politikasının olmayışının ülkeye gelir sağlamayacağı çok iyi bilinmektedir.
Fakat buna rağmen Turizmde sözde siyaset yapılıyor, dahası ülke siyasetini
turizmin içine katarak ülke turizminde tam bir kaos yaratılıp, yaşatılıyor. Hal
böyle iken de her yıl turist kalitesi biraz daha düşmekte, buna bağlı olarak
çalışanlarda da bir kalite tutturmak mümkün olmadığı gibi kaliteli hizmet
sunmak da sözden öteye gidemiyor. Otel ve yatak kapasitesi artışı yapılacağına,
kumarhaneler açılacağına bence artık turizmde “kalite” esas alınarak hareket
edilmelidir. Yetkililere naçizane tavsiyemdir; Girne Antik limanda şöyle bir
yürüyüş yapıp bir cafede oturup bir şeyler içiniz. Sonra bu antik yerin daracık
sokaklarında bir yürüyüş yapınız. Karpaz’a doğru bir seyahate çıkınız, çevreyi
doğayı iyi gözlemleyiniz. Sahillerimizde, özellikle halk plajlarımızda bir gün
geçiriniz. Ve pek tabii ki deniz suyundan numune alıp analiz ettiriniz. Bir akşam
üzeri Lefkoşa Surlar içinde yürüyüş yapınız. Ara sokaklarına dalınız ve
yaşayanları ve yaşananları gözlemleyiniz. Kültürel mirasımız olan Eski
Eserlerimizin bulunduğu mekanlarda o buram buram tarih kokan dokunun ne
hallerde olduğuna yakınen şahit olunuz. Bırakın lüks yerlerde gezmeyi, sıradan
yerlere bir uğrayınız ve Kıbrıslılara has yiyecek-içecek, el işleri, v.s yok
olmaya yüz tuttuğunu, kokoreç, çiğ köfte v.s gibi satışı yapılan yerlerin her
geçen gün artmakta olduğunu, yabancı mutfakların sayılarının artarak bizleri
solladığına yakınen tanık olunuz. Bütün bunları yaptıktan sonra ellerinizi
başınızın arasına alıp etraflıca bir kez daha düşünün derim, Ada ve Turizm
nereye doğru yol alıyor?
YORUMLAR