Siyasetçiler
önce “reform” sözü verirler, sonra sözlerini “deforme” ederler. Bu sözü kimin
söylediğini bilmiyorum ama çok doğru bir söz söylemiş. Ülke olarak her geçen
gün geriye doğru ilerliyoruz. Hiçbir kurum doğru düzgün çalışmadığı gibi
memlekette her geçen gün sorunlara bir yenisi eklenerek halk olarak çıkmaza
doğru sürükleniyoruz. Siyasilerin gözüne perde inmiş, ne kaos, ne toplum
umurlarında değil. Hoş aslında bu sistemsizliği, bu karmaşayı da yaratan onlar.
Sağ gösterip sol vuruyorlar. Birçok devlet dairesinde çökmüş bir sistem halk
gereken hizmeti alamıyor. Eğitime bakıyoruz, 12. Sınıflarda yüz yüze eğitime
zar-zor başlandı, ancak eğitmenler henüz aşı olmadı. Aşı programı hazır, ortada
aşı yok. Yani Nasreddin Hocanın eşeğine ters binmesi gibi. Turizme bakıyoruz,
“Kapalı Turizm” adı altında birkaç otel kelepçeli mahkum misali misafir kabul
edecek. Küçük ölçekli Butik Otelleri düşünen yok. Seyahat Acenteleri Allaha
havale, Rehberlerin varlığından bir haber. Yani kim kime dum duma gibi. Sağlığa
bakıyoruz, anılan vaka sayıları o kadar tutarsız ki, bir gün inişte, bir gün
yükselişte, tıpkı döviz borsası gibi. Aşılar geldiydi-gelecekti, aşı planı
vardı-yoktu, aşılanmada sıra hangi yaş grubunda cevap verecek birini bulursanız
“şükran” çekiniz. Yani “yağmur duası” yerine, “aşı duasına” başladık halk
olarak. Ulaştırmaya bakıyoruz, toplu taşımacılık yapanlar ilçeler arası
kısıtlamalardan dolayı sözde çalışır gibi. Maliyeye bakıyoruz, düzenli olarak
basında yer alan açıklamalardan biri “para yok borçlanmaya gideceğiz”, diğer
açıklama ise “hayat pahalılığı donduruldu”. Ehh alıştık artık temcit pilavı
gibi sürekli pişirip pişirip koyuyorlar önümüze. Ekonomi ve Enerji bakanlığına
bakıyoruz, içte bir savaş, dışta parti başkanlığı için savaş, “at binenin kılıç
kuşananın” misali. İçişlerine bakıyoruz, en çalışkan, en yoğun olan bakanlık.
Malum boyuna vatandaş yapmakla meşguller. O kadar ki Corona’yı bile
sallamıyorlar. Dışişlerine bakıyoruz, ben pek dış işlerinden anlamam ama dış
güçlerini iyi bilirim. Dışta o kadar temsilcimiz var ki, iyi iş çıkarıyorlardır
diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Tarıma bakıyoruz, menü kuvvetli, ithal
küçük baş hayvan var, fidan dikimi var, ülkeye hizmet var. Eh daha ne olsun
yani. Çalışma bakanlığına bakıyoruz, destek ödenekleri tabiri caizse tam bir
“arap saçı” içinden çıkabilene aşk olsun. Yani ben bu Cazibe Adasından sizlere
kısa kısa notlar düştüm. Evet şu an sizi duyar gibiyim “ağlanacak halimize
gülüyoruz” diyorsunuz. Bence de.. Sanırım bu güne kadar, siyaset hiç bu kadar
yerlerde sürünmemişti. Sanırım bu güne kadar, hiç bir siyasetçi bu kadar
yalanın arkasına saklanmamıştı. Sanırım halk geçmişten bu güne kadar, hiç bu
kadar görmezden gelinip ezilmeye mahkum edilmemişti. Sanırım geçmişten bu güne
kadar, çözümsüzlük ve sistemsizlik bu kadar net çıplak gözle görülmemişti.
Sanırım KKTC geçmişten bu güne kadar nereye sürüklendiğini hiç bu kadar net
görememişti. İşte bir toplum yok edilmek istenirse, önce o toplum
fakirleştirilir, daha sonra nüfusu kirletilir, ardından tarihine gölge düşürülür,
sonra eğitime birtakım şartlar getirilir, daha sonra o ülkede din, dil ve ırk
çeşitliliği sağlanarak “asıl olan yerleşikler” arada kaynayarak yok olmaya yüz
tutar. Şuan hepsini yaşıyoruz. Belki yeni bir tarih yazarız, belki yazmayız,
belki yok oluruz, belki küllerimizden yeniden doğarız. Yarınlar çok şeylere
gebe, hiç birimiz ne olacağını bilemeyiz. Çünkü siyasi arenada menfaatler söz
konusu olduğu için her an her şey değişebilir. Ancak bir gerçek var ise,
siyaset bu memlekette hiç bu denli ucuz ve seviyesiz olmamıştı. Ve bir gerçek
daha var ise, bazılarının üzerine giydiği gömleğin puntoları kendilerine çok
çok büyük geldi. Cazibe Adasından kısa kısa notlarla bu haftalık da bu kadar.
Saygılar.
YORUMLAR