Son
zamanlarda sıkça etrafımdaki eş-dostun yakınlarının ölüm haberini alıyorum. Gün
geçmez gazetelerde yeni bir ölüm ilanı ile karşılaşıyorum, üzülüyorum.
Özellikle son günlerdeki ani ölümler düşündürücü. Artan sıcakların etkisi mi,
ekonomik sıkıntıların verdiği stresten kaynaklı mı, virüsün yarattığı kaygıdan
dolayı mı, yoksa aşılardan mı, hiç bilinmiyor. Yapılan açıklamalar sıradan
“eceli çağırdı, ömrü o kadardı” v.s. Oysa yaşarken hayatımızın bir pamuk
ipliğine bağlı olduğunu, belki de son günümüz olduğunu hiç düşünmeden
yaşıyoruz. Bir yaşam kavgası içerisinde yoğrulurken sevdiklerimizi ihmal
ediyoruz, hatır sormayı unutuyoruz, kıymet bilmeyi beceremiyoruz ve en önemlisi
de bir para kazanma hırsı içerisinde kendimizi unutuyoruz. Ah şu kör olası
para, ah şu bencillik, ah şu hırslar ve egolar…. Bizleri yiyip bitiren ve
tüketen hep bunlar ve halen daha bu duyguları görmezden gelip üzerine üzerine
yürüyoruz. Ne zaman bir dost, bir akraba, ya da bir tanıdığımın ölüm haberini
alsam kendi kendime ilk düşündüğüm şey “acaba mutlu yaşadı mı?” sorusu oluyor.
Şüphesiz herkes mutlu bir yaşam ister ve herkesin mutluluk anlayışı farklıdır.
Kimisi paranın peşinde, kimisi rahatın, kimisi aşkı arar durur, kimisi hedefler
koyup o yolda ilerler, kimisi şatafatlı hayat için yanlış yollara sapar, kimisi
de “azacık aşım dertsiz başım” der ve yaşar gider işte. Yaptığım tanıtımlardan
dolayı sürekli farklı mekanlar ve değişik yaş gruplarından insanlarla iletişim
halinde oluyorum. Geçenlerde yine öyle bir günde yaşlı bir hanımla uzun uzun
sohbet etme imkanım oldu. Ayakta duracak takati yok, yılların yorgunluğu
yüzündeki derin çizgilerden belli oluyor. Haftanın üç günü diyalize giriyor,
ama yine de yaşamında mutlu, tebessümü hiç eksik etmiyor yüzünden. Merak edip
biraz hayatını irdelediğimde, yıllarca esir gibi çalışıp, belli bir yaşa
gelince işlemeyi bırakıp sadece yaşamdan keyif alabilecek şekilde günlerini
değerlendirdiğini anlatıyor. Öyle ki, o günlerin hazzı halen daha ona yaşam
enerjisi veriyor ve mutlu bir hayat sürüyor. “Güzel anılar biriktirdim, lüks
yaşamadım ama her fırsatta doğaya çıktım, insanlara elimden geldiğince yardımcı
olmaya çalıştım, evimde her zaman bana yoldaş olacak bir kedim oldu, fazla
paraya tamah etmedim, ve asla müziği hayatımdan eksik etmedim” diye uzun uzun anlatıyor.
Ben yaşlılarla sohbeti seviyorum, onların nasihatlerini kulak ardı etmiyorum.
Oysa çevremdeki hayatları incelediğim zaman karşıma çıkan manzara çok da iç
açıcı değil. Bir çoğumuz lüks araba sevdasında, villalar, yatlar katlar
merakında. Sanki tüm bunları öbür dünyaya götürebilecekler. İnsanlıktan
haberleri yok, yaşam kaynağını kendilerince lükse bağlamışlar. Zihinlerindeki
yaşam anlayışı sıradan insanlarınkinden çok farklı oluyor. Dahası ölüm
haberlerini bile ruhsuz bir edayla karşılayabiliyorlar. Bu sabah yine
haberlerde bir ölüm ilanı görüyorum “apansız gitti” diye. Tanımıyorum ama
üzülüyorum. Tıpkı Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “ölümün saati yok”. İşte bu
yüzden her günü kendimizi ve etrafımızdaki insanları mutlu edecek şekilde
yaşamayı bir yaşam tarzı yapmamız gerektiğine inanıyorum. Yaşamdaki en güzel
duygunun sevgi olduğunu, kişiliklerin parayla değil, insanlıkla yol aldığını,
bir gün mutlaka toprak olacağımızın bilinciyle davranarak yaşamayı ve ardımızda
güzel sözler, güzel izler bırakmayı hedefleyerek hayatımızı sürdürmeyi bilmemiz
gerekiyor. Çünkü bu hayatın tekrarı yoktur. Dünyadaki salgın bizlere çok şeyler
anlatıyor aslında. Corona bizlere, her nefes alıp-verişimizin, yaşamın,
sevdiklerimizin kıymetini bilmemiz gerektiğinin öğreticisi olmasa da,
hatırlatıcısı olmuştur. Toprak aldığını geri vermiyor. Ve evet, sevgi şifadır,
hayattır, yaşamın kaynağıdır.
YORUMLAR