İdeoloji ve bilim arasında ki ince duvar
egemen yönetim biçimleri tarafından önce bilimin üzerine yıkılır ardından da
ideoloji, yıkılmış bilimsel temellerle donatılır. Bilim zırhına bürünmüş bu
ideolojik yapılar uzunca bir süredir üniversitelerin iktisat bölümlerini inşa
etmiş durumda.
Giydiği bu zırh ile iktisat dokunulmazlık
payesini kazanıp eleştiriden muaf , kendinden menkul olma haklarını elde
etmiştir! Diyelim ki; iktisat (burjuva iktisadı yerine yazı boyunca sadece
iktisat dedim. Siz burjuva iktisadı olarak okuyun ) eleştirisinde bulundunuz. O
zaman bilime ideoloji karıştırmakla suçlanır derhal kapının önüne konursunuz.
İktisadı doğa bilimleri mertebesine yükselten
egemen zihniyet sosyal olanla doğal olan arasında ki ayrımı yok sayıp ona bu
payeyi verebiliyor. Bu paye ile iktisat sosyal bilimlere ait iki önemli
sorundan sıyrılmış oluyor. Birincisi öznel olma yani taraf tutma, ikincisi
tarihsel olma yani belirli bir zaman diliminde var olup bir süre sonra
sonlanma.
İktisadı doğal bilim mertebesine yükseltip
insan iradesinden bağımsız ve hatta onun üzerinde görme eylemi ona isim verme
aşamasında başlıyor. İktisat artık bir bilimdir ve yeni adı da ekonomidir!
Hemen belirtmekte yarar var; iktisat bilim (ekonomi) olmadığı gibi bilimsel
kanunlara sahipmişçesine bize yutturulan yasalara da sahip falan değildir. Bu
anlamı ile evrensel olduğundan da söz edilemez! Belirli bir tarihsel döneme
denk gelen sınıfsal ilişkilerin belirlediği taraf tutmanın sürekliliğidir
iktisat.
Hepsi o kadar. Doğal bilim haline getirmek
için yapılan matematik süslemeleri de ayrı bir trajedi. Kafaları karıştırma
sanatına iyi bir örnek olarak gösterilecek bu karışım ortaya acayip bir yapı
çıkarmakta. Bu ikili yapıyı pazarlamaya çalışan bilim insanları kapitalist
sistemin satış memurlarından fazlası değillerdir!
İktisadı bilim olarak pazarlamanın adı ekonomi
olunca bunu meşrulaştırmak için ant içen bilim insanları onu klasik liberalizme
dayandırmakta geç kalmayacaklardı. Klasik liberalizm hem felsefi bir siyaset
argümanı hem de ekonomik doktrinler toplamıdır. Bireysel özgürlükler ve
çıkarlar, rekabet, serbest ticaret, piyasa etkinliği ve tabi ki özel mülkiyet
bu doktrinin temel taşlarıdır. Kapitalizm ise mevcut işleyişin, sistemin
adıdır. Kendisini meşrulaştıracak alanı liberalizm de bulan sosyal bir
formasyondur.
İktisadın ekonomiye oradan liberalizme oradan
da kapitalizme giden yolculuğunda önemli bir uğrak yeri daha var: Piyasa. Bu
uğrak yerleri tek tek birbirine eşitlenmekte. Bu eşitlik kapitalizm ile
piyasayı da içine almakta. Bir kez daha altını çizerek söylemek gerekirse tüm
bu eşitlemeler bilinçli tercihlerin sonuçlarıdır. Bu eşitlemeler sonucu
kapitalizm kavramı kullanılmadan diğerleri üzerinden kavramlar üretilmeye
çalışılıyor.
Kapitalizmin içinde barındırdığı; sömürü,
sosyal eşitsizlikler, özel mülkiyet, iklim krizleri, ekolojik yıkımların üzeri
örtülmeye çalışılıyor. Piyasanın tarih boyu gelen sürekliliği kullanılarak
kapitalizmin de tarihin sonuna dek var olacağı, insanlığın başka seçeneğinin
bulunmadığı kafalara işlenmeye uğraşılıyor.
İktisada giriş dersleri aslında kapitalizmi
kutsama ayinlerinden farksız, içi ve içeriği bilinçli manipülasyonlarla dolu
kurmacalar bütünüdür. Kaynaklar kıt ama ihtiyaçlar sınırsız diyerek başlayan bu
dersler harika birer sahne sanatları değil de sahte sanatlardır! Her şeyi ile
sınırlı insan var olacak ama ihtiyaçları sınırsız olacak.
Bizimde
buna inanmamız istenecek! Şunu sormak gerek; ihtiyaçlar sınırsız ve kaynaklar
kıt ise bu kıtlığı kim yaratıyor ? Bu soru bu derslerde asla yanıtlanmaz. üzeri
geçiştirilerek çözüme girişilir: Kıtlık var ama bunu iktisat bilimi çözer! Siz
ne isteniyorsa onu yapın, gerisini bize bırakın… Oysa gerçekte kıtlığı yaratan
kapitalizmin kendisidir.
İktisadın en önemli tezlerinden bir tanesi de
toplumu bireyler toplamı olarak ifadelendirmesidir. Burada tanımlanan birey
rasyonel davranan, çıkarlarının farkında , olup bitenden haberdardır. Piyasa
ise kendiliğinden dengeye ulaşan, sermaye ile emek arasındaki çelişkilerin
müdahale ve mücadelesiz çözüme kavuştuğu, işsizliğin olmadığı yada varsa bile
yanlışlıklar sonucu oluşup düzeltilebileceği, sınıfların iç içe geçip
kaynaştığı böylece sınıflar üstü yapıya ulaşıldığı bir sistemdir. Bu anlayış
ile insan bilen, eyleyen, değiştiren özne olmaktan çıkarılıp soyut bir nesneye
dönüştürülmektedir.
1980’lerle birlikte kapitalizmin çıkmaz sokağa
girmesine izin vermeyen iktisat bilimi sokağı açmak için önüne gelen ne varsa
yıkmak üzere harekete geçecekti. Sermayenin önündeki engelleri özellikle sosyal
kazanımları özelleştirme makinesi ile yıkıma uğratacaktı. Topluma ve doğaya
saldıran bu makine zaman içinde ölümcül darbeler indirdi. Her şeyi alınıp
satılan metalar haline indirgeyen sistemin teorisi neo liberalizmdi!
Bugün iktisadın tümden bir eleştirisini yapma
zorunluluğu büyük aciliyet taşımakta. Sadece neoliberalizmi değil, baştan sona
tüm burjuva iktisadını buna dahil etmek gerekmekte. Ekonominin toplum ve doğa
üzerindeki işgalini meşru gösterme sloganı ile yola çıkan burjuva iktisadı tüm
kirli yönlerinin eleştirilmesini ve değiştirilmesini beklemekte.
Çok değerli bulduğum ve bir anlamda yazıyı da
özetleyen bir halk deyişi ile bitirelim. İktisatçılar ikiye ayrılır:
1-
Hiçbir şey bilmeyenler
2-
Hiçbir şey bilmediğini dahi bilmeyenler.
YORUMLAR