Spor
faaliyetlerine katılmak bir insan hakkıdır.
“Bağımsız Olimpiyatçılar” veya “Bağımsız Sporcular”
sıfatıyla sporcularımızın uluslararası spor müsabakalarına katılma hakları
varken, tek seçeneğin Türkiye milli
takımlarında yer alma ve Türkiye bayrağı altında yarışmaları katılmaları doğru
mu?
1 Yıl geç de olsa Olimpiyat oyunları yine milyonları
televizyon ekranlarına kilitlemeyi başardı. Tabii ki Olimpiyat Oyunlarına
katılmak her sporcunun hayalidir ve büyük miktarda kararlılık ve uzun yıllar
eğitim gerektirir.
Oyunlara katılmak için sporcular öncelikle Olimpik
Antlaşmaya uymalı ve Uluslararası Federasyonun (UF) sporlarını yöneten
kurallarına uymalıdır. UF'lar kuralları belirler ve eleme etkinlikleri
düzenlerken, sporcunun ülkesinin Ulusal Olimpiyat Komitesi (NOC) sporcuyu
destekler ve Oyunlara katılmalarını sağlar.
Uluslararası spor camiası, sporla ilgili siyasiler ve
kurumlar, spor’un, insan haklarını ve herkesin spora dahil edilmesini teşvik
eden en iyi elçilerden biri olduğunu kabul ettikleri söylenir. Ayrıca sporu bir
İnsan Hakkı olarak savunmak ve onu teşvik etmek için daha güçlü köprüler
kurmanın, spor yoluyla insanların cinsiyet, milliyet, yaş ve hatta fiziksel
durumu aşan değerleri öğrenmelerinin çok önemli olduğu kabul edilir.
Olimpizmin Temel İlkeleri’nin 4. Maddesi, “Spor faaliyetlerine katılmak bir insan hakkıdır.
Her birey herhangi bir ayrımcılığa maruz kalmaksızın, Olimpiyat ruhu içerisinde
spor yapma olasılığına sahip olmalıdır. Bunu yapmak için dostluk, dayanışma ve
fair-play anlayışının hâkim olması gerekmektedir”.
Bu anlayış çerçevesinde sporcular, ülkelerindeki
siyasi geçiş süreçlerinde, Ulusal Olimpiyat Komitelerinin uluslararası
yaptırımları karşısında askıya alındığı durumlarda ve hatta ‘iyi niyet’ ve
‘şefkat’ yaklaşımı dahilinde bile çeşitli nedenlerle Olimpiyat Oyunlarında veya
birçok uluslararası müsabakalarda “Bağımsız Olimpiyatçılar” veya “Bağımsız
Sporcular” adı altında yarışma hakkına sahiptirler.
Bu anlayış ve yaklaşım (‘Bağımsız sporcu’ sıfatıyle
uluslararası spor oyunlarına katılma hakkı) Olimpiyatlardan önceki yıllarda
bile uygulanmaktaydı. Mesela, meydana gelen jeopolitik değişimlerin ardından
Makedonya, Kamboçya, Doğu Timor, Güney Sudan ve Curaçao'dan sporcular,
uluslararası baskılar sonucunda Ulusal Olimpiyat Komitelerinin askıya alınması
nedeniyle Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nden (bugünkü Karadağ ve Sırbistan),
Kuveyt ve Hindistan'dan bağımsız sporcular ve dopingle mücadele kurallarının
toplu ihlali nedeniyle uluslararası spor oyunlarından men edilen Rusya’nın
sporcuları ‘Bağimsız sportcular’ sıfatıyle spor yeteneklerini uluslararası
düzeye taşıma fırsatı bulmuşlardır.
Hal böyle iken nasıl olur da bizim kendi
sporcularımız, futbolcularımız hiçbir uluslararası oyunlara, turnuvalara
katılamıyor?
Uluslararası spor kurumlarının, spor camiası’nın ‘şefkatı’, insan haklarına
duyarlılığı, spor “insanlığı,
kardeşliği, dayanışmayı teşvik edenm bir köprüdür” anlayışı nerede?
Bir taraftan ‘ambargolar’ sebep olarak gösterilerek,
sporcularımız ya hayallerinden vazgeçirilirler, yada, tek seçenek olarak, Türk
milli takımlarında yer almaları ve Türkiye bayrağı altında yarışmalara
katılmaları teşvik edilmektedirler. Bir diğer yandan ise, Kıbrıs’lı Türklerin
(Türkçe konuşan Kıbrıslılar’ın) hak ve özgürlüklerini sınırlamakla meşgul
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’, “zorunluluk doktrini’ni” (“doctrine of necessity”) tezini
(Bu konuyu bir sonraki ‘Köşe Yazımda’ detaylı olarak ele alacığımı şimdiden
bildirmiş olayım) haksız bir şekilde
kullanarak sporcularımızı, spor aktivitelerimizi ve genelde Türkçe konuşan
Kıbrıslı’ların insan haklarını, sürekli ve sistemli bir şekilde ihlal ettiği
görülüyor.
Bunu derken sakın bazıları yanlış anlamasın, yanlış
yorumlamasın, ben yine, dünya’da ve yurdumuzda kalıcı barış’tan yana, birleşik
Kıbrıs’tan yana, tüm insanlar’ın olduğu gibi,
etnik kökeni ne olursa olsun, her Kıbrıs’lınında özgür ve eşit doğduğuna
inanan ve hiçbir ayrırmcılığa maruz kalmaması gerektiğine inanan, etnik nüfus
sayısı ne olursa olsun, her anlamda her bir Kıbrıs’lının siyasi, hak ve
özgürlüklerinin eşit olduğu inancında olan biriyim.
Yıllarca, futbolcularımız ve sporcularımız,
uluslararası oyunlarda ve müsabakalarda başarı potansiyeli olan birçok
sporcumuz uluslararası spor müsabakalarından
men edilmişlerdir.
Yiğitcan Hekimoğlu, Tuğba Aydın, Taygun Artan Özcihan,
voleybolcu Merve Çelebi ve atıcı Salih Hafız ve futbolcular dahil birçok
sporcularımıza spor kariyerlerini uluslararası platformlara taşıyabilmeleri
için tek seçenek olarak gösterilen, Türkiye milli
takımlarında yer alma ve Türkiye bayrağı altında yarışmaları katılma olmuştur.
‘Bağımsız sporcu’ sifatıyle katılma hakkı varken (ki
benim görüşümce ve kendi başına böylesi durumlarda, uluslararası arenalarda varoluş, eşitlik, hak
ve özgürlüklerimiz adına verdiğimiz mücadelenin sesi daha yüksek ve daha etkili
olacağıdır) tek seçenek olarak Türkiye milli takımlarında yer alma ve Türkiye
bayrağı altında yarışma gösterilirse be sporcularımız buna zorlanırsa bu uzun
dönemde neye hızmet eder diye sormak lazım (cevap malum!).
Her anlamda bu toplumun kendi iradesiyle kendi
kaderini tayin hakkını elinden almaya çalışanlar, yıllarca verilen varoluş ve
kimlik mücadelesini hiçe sayanlar, bu toplumun varoluşuyle sosyal mühendislik
ve ‘gerrymandering’ oyunları oynayanlar, bu toplumun demokrasi ve özgürlük
mücadelesine önemli olabilecek katkıda bulunma potansiyeliolan ‘Bağımsız
Sporcular’ sıfatıyle sporcularımızın önlerini açmaktansa spordan onların
vazgeçmelerini tercih ederler.
Dürüst olmak gerekirse, benim nacizane görüşüm ve
önerim, bir an önce kendi spor kurum ve kuruluşlarımız, demokrasi ve insan
hakları savunucularımız ve siyasi temsilcilerimiz bu konuyu gündeme almalı ve ‘ambargoları’ aşmak
için “Bağımsız Olimpiyatçılar” veya “Bağımsız Sporcular” adı altında
sporcularımızın yarışma haklarına sahip çıkmalarıdır…
‘Halep oradaysa arşın burada’……. (anlamayanlar için – “atıp tutmaktan
vazgeçin, sorun değil, çözüm yaratın!”)
YORUMLAR