Önce şunu bir
kenara koyalım ki bu yazımı okurken bu gerçeğin bilinciyle değerlendirme
yaptığımı bilmiş olasınız. Hiç kimse Sedat Peker’in anlattıklarıyla ilgili şok veya
sürpriz olduklarını söylemesin, kimse bu anlatılanların, itiraf ve ifşa
konularının, ‘devlet adına’ ‘millet ve bayrak
adına’ yapılan eylemler olduğuna inandığını söylemesin. Ayrıca kimse
iddia edilen gizli ve örtülü pis işlerin, sadece Türkiye’de yaşandığı saflığına
da kapılmasın.
Siyaset,
sermaye ve mafya işbirliğiyle gerçekleşen bu tarz pis işleri, karanlık işleri,
cinayetle sermayenin hakim olduğu her ülkede bulmak mümkündür. Örtülü ve gizli
eylemler yaparak sözde ulusal çıkarları, gerçekte ise sermaye çıkarlarını
korumak için kullanılan bu tarz eylemler geniş bir faaliyet yelpazesini kapsar
ve gerek anayasa, gerekse evrensel insan hakları bildirgesi dahil, her türlü
yasaların üstünde görülür ve ulusal güvenlik adına bunlar ‘meşru’ kılınır.
Dolayısyle
Sedat Peker’in yayınladığı videolardaki itiraflar, açıklamalar’dan çok bu
yazıda üzerinde durmak istediğim, demokrasi, insan hakları, hak ve özgürlükler
adına, kalıcı barış adına, mücadele verenlerin bu süreci nasıl
değerlendirmeleri gerektiği ve nasıl fırsata dönüştürmenin elzem olduğudur.
Malumunuzdur,
son günlerde Sedat Peker’in açıklamaları sadece Türkiye’yi değil, dünyanın önde
gelen medya kuruluşlarının da dikkatini çekmiştir.
Milyonlarca
insan bu açıklamaları canlı dizi izler gibi merakla izliyor, her Sedat Peker
Video sonrası saatlerce farklı medya,
sosyal medya programlarında, platformlarda tartışıyor, açıklamaları,
ifşa edilen, itiraf edilen konuları kahve köşelerinde, evlerinde tartışıyor oldu.
Yine söylemiş
olayım, Sedat Peker’in açıklamaları, itirafları konuşmasak da, bugün tartışılan
boyutlarda tartışmasak da, tüm bunlar yıllardır bilinilen konuşulan konulardı.
Yani ‘derin devlet’, ‘faili meçhul! ama aslında ‘faili meşhur’ cinayetler,
insan kaçırmalar, susturmalar, mala mülke çökmeler vs vs. dün de bugün de
bilinen konuşulan olaylardı.
Tabii bunları
konuşanlar, konuşma cesareti gösterenler genelde kendileri bu ‘gizli, örtülü’
faaliyetlerin hedefi dumundaydı ve söylediklerini çok da dikkate alan,
dinleyen, tartışan başkaları yoktu. Çünkü bunlar her zamanki komplo
teoristyenleri, “olağan şüpheliler” (usual suspects) olarak bilinen “vatan
dümanlarıydı”, siyasi, sermaye ve taşaron mafya
üçgenine göre.
Diğer yandan
bugün ağızları açık, şaşkın şaşkın Sedat Peker açıklamalarını ‘dizi’ izlercesine
takip eden, bireysel çıkarlar batağına batmış bir toplumun büyük bir
kesminin’de, algı operasyonlarıyle sözde ‘vatan millet adına’ gizli ve pis
işler çeviren siyasi, sermaye ve taşaron mafya üçgenine inanmak,
değerlendirmek, görmek her zaman işlerine gelmiştir. Sözde dolduruşa getirilmiş
bu tetikçiler, sermayenin mafya taşaronları.
Bu arada şunu
da sizlerle paylaşayım ki bunu da bir kenara koyun ama aklınızda çıkarmayın.
Bahsi geçen üçgenin (Siyaset, Sermaye ve Mafya) üçüncü kanadı, yani mafya, bu
pis işleri yapan taşaronlar olarak ‘işlerini’ hayırına ve hatırına yapmazlar.
Ciddi miktarlarda maddi ve manevi çıkarlar karşılığında, kara bütçe veya gizli
ödenek’lerden, devlet’in gücünden çıkar elde etme karşılığında tetikçi olurlar,
sermayenin çıkarları doğrultusunda ‘koruyucu’ olurlar (Birçok siyasetcinin
olduğu gibi). “Gizli ödenek” veya bir başka adıyle “kara bütçe”, sözde ‘vatan
millet adına’ gizli eylem ve gizli faaliyetler, operasyonlarla ilgili hesap
harcamalarıdır ve her ülke bu pis işler için, sermaye çıkarlarını korumak böyle
bir bütçeye sahiptir.
Örnek olarak
şunu da paylaşmış olayım - Türkiye Cumhurbaşkanlığına gizli eylem ve
faaliyetler için sadece 2020 yılında 14,1 milyar TL ($1.7 milyar USD) örtülü
ödenek verildi nasıl ve nereye harcandı konusunda hiçbir hesap yok.
Bu yazımda
konulara değil, daha çok Peker açıklamalarının sunduğu fırsatlardan
bahsedecektim demiştim yine de birazcık konunun içeriğine daldım gibi, kusura
bakmayın. Bunları başka yazılarda tekrar ele alırız sanırım, ne de olsa
Pandora’nın Kutu’su bir kez açıldı.
Bakın, bırakın
Peker’i, sanırım gerek YouTube aracılığıyle, gerekse başka platformlar’da
‘itirafçı’ olmak için yarış başlamış görünüyor. Düne kadar konşulamayan
olaylar’ı, gerçekler’i konuşmak için, paylaşmak için yarış başlamış gibi.
Herkes açıklama yapma, itirafta, iftira’da bulunma, delil paylaşma hırsına
yakalanmış gibi. Hangi birini okuyacağımız’a izleyeceğimize şaşırdık desem
yanlış olmaz sanırım.
Belli ki “Bir
Zamanlar Peker” dizisinden esinlenen daha birçok dizi bizleri bekliyor….
Tamam da hangi
fırsattan bahsediyorsun, bize fırsattan bahset diye düşündüğünüzü
hissediyorum.
Daha önce de
dediğim gibi, her zamanki komplo teoristyenleri gizli ve pis işleri ve bunların
sorunlularını yıllardır konuşuyorlardı, ama bu dafe biraz farklı sanırım. “Üçlü
çete çemberinin” içinden birinin bunları açıklaması biraz farklı oldu sanırım.
Her ne kadar da bizlere “işte gördünüz mü, biz bunu biliyorduk zaten,
söylüyorduk ve kimse inanmıyordu” dedirttiysede, kimse gücenmesin küsmesin ama
bu defa kaynak “güvenilir” yerden. Yani artık bu pis işleri açıklayan, her
zamanki “komplo teoristyenleri” değil, bizzat “bu işler bana yaptırıldı, ben
yaptım, yaptırdım” diyen ama sözde birazcık da ‘vizdan azabı çeken’ ve hatta
“Kutlu Adalı’nın öldürülmesini ben yaptıracaktım ama ne yazık ki sonunda bana
nasip olmadı!” diyecek kadar küstah’dan, söyledikleri, açıklamaları milyonlar
tarafından takip edilen, bir psikopath’dan geliyor.
50 yıldır
Türkiye halkı’na, emekçilerine, demokratik kitle örgütlerine, sendikalarına,
medya mesup ve kuruluşlarına yönelik, mücadelemizle ilgili, Kıbrıs’ta
demokrasi, barış ve özgürlük adına verilen mücadele ile ilgili bilgi akışında
yol kat edilmemiştir ve bunun bedelini sürekli ödemişizdir.
Şimdi ise
küstah ve psikopath birinin açıklamaları, gerek burada (Kıbrıs’ta), gerekse’de
Türkiye’de ve hatta birçok ülke’de milyonların ve medyanin ilgisini çekmiştir.
Görünen o ki,
bu açıklamalar ve itiraflar sonucunda eğer istenirse vede niyet, irade var ise,
hem bizim polisimiz, hem TC Polisi, hemde Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)
harekete geçer, toplumu ilgilendiren ve suç unsuru teşkil eden her konuyu ve
bahsi geçen pis işlerle ilgili adı geçen, suçlanan her kişiyi araştırır. Yıllar
alsada gerekli deliller toplanır yargılamalar yapılır ve adaletin tecelli
olması sağlanır (bunu yazarken bunun olmayacağını da bilmekteyim).
“Fırsat”
dediğim konu, bu süreçte, Peker videolarının bize sunduğu fırsatlardır ve bu
fırsatların değerlendirilmesidir.
Peker
açıklamaları ve itirafları sonucu sadece YouTube’da bulabileceğiniz onlarca
video, onlarca haber, yorum ve söyleşiler oluşmuştur. Kıbrıs’la ilgili yapılan
yorumlar tartışmalar izlendiğinde ne demek istediğim anlaşılacaktır. Bu ‘Üçgen
Çete’ işbirliği Kıbrıs’la ilgili yıllardır “demokrasi” ve “tüm halklar
kardeştir” anlayışımıza ters, toplumumuzun büyük bir çoğunluğunu sanki Türkiye
düşmanıymış gibi, “vatana” “millete” ihanet etmiş “Rumcu’lar” olarak yansıtmış,
Türkiye halkı üzerinde onların Kıbrıs’a
ve Kıbrıslılara bakış açılarını, tutum, davranış, mantık ve duygularını algı
yönetimi ve operasyonlarıyle etkileyip ve şekillendirmişlerdir.
Şimdi ise
“Takke düştü kel göründü” misali (Takkenin altındaki keli bilmemize rağmen!)
kirli çamaşırlar sokağa dökülmeye başladı ve geriye dönük bir zamanlar ‘sır’
gibi görünen olaylar ‘faili mechul’ ama aslında ‘faili meşhur’ olaylar, bir bir
tekrardan tartışılmaya yorumlanmaya başlandı.
Şu an Türkiye
medyasında, birçok platform'da, Kıbrıs'la ilgili bilgiler paylaşılmaya
konuşulmaya başlandı. Sanırım daha önce hiç olmayan, bulamadığımız bir fırsata
şahit oluyoruz. Kıbrıs'ta verilen demokrasi mücadelesinden bahsediliyor,
demokrasi, özgürlük, insan hakları savunucularının Türkiye karşıtı, Türk
düşmanı olmadıkları, aslında tüm bunları iddia edenlerin, söyleyenlerin algı
operasyonu yaratıp kendi pis işlerini rahatlıkla Kıbrıs’ta yaptırma
çabaları olduğu konuşuluyor. Derin devletin mafya işbirliğiyle buralarda,
Kıbrıs'ta, yaptıkları, yapmaya çalıştıkları ifşa ediliyor ve bunun karşısında
tehdit olarak görülen herkesin, "Rumcu", "PKK'cı",
"Türkiye düşmanı" olarak gösterilerek tehdit edilmelerinin,
öldürülmelerinin, yok edilmelerinin meşru gösterildiği konuşuluyor. Türkiye’nin
demokratik, emekci kitlelerine, basın mensuplarına ulaşmanın doğruları anlatmanın
tam zamanıdır diye düşünmekteyim. Bazı gazetecilerimizin, sivil toplum
kuruluşlarının bunu yapmaya başladıkları görmnek sevindirici.
Kıbrıs'ta her
türlü karanlık işleri organize edebilme, sürdürebilme adına, kendilerine göre
pis işlerinin ve emellerinin önünde engel olabilecek herşeyi ve herkesi,
Türkiye halkına "bayrak düşmanı", "Türkiye düşmanı" olarak
gösterme, "Rum ajanı" olarak gösterme çabaları ifşa olmaktadır.
Bahsettiğim
fırsata dönüştürmemiz gereken durum tam da budur, bilgi bulanıklığını berraklaştırma,
yıllardır sürdürülen algı operasyonlarını ifşa etme, Türkiye’de verilen
demokrasi, özgürlük ve insan hakları yolunda mücadelede dayanışmadan yana
olduğumuzu göstermenin zamanıdır diye düşünüyorum.
Elbetteki Peker
açıklamaları sonucu suç unsuru olan konular tek tek ele alınmalıdır, soruşturma
ve dosya açılmalıdır. Benim kendi değerlendirmem, Kutlu Adalı dosyası ve
soruşturması dışında en az 11 farklı konu ile ilgili de soruşturma
gerekmektedir (sadece Kıbrıs ile ilgili).
Kıbrıs’ta da
faili mechul denilen fakat aslında failleri çoğu zaman bilinen, sözde “vatan
millet sakarya” adına işlenen sayısızca cinayetler eylemler olmuştur. Sn Kutlu
Adalı cinayetiyle ilgili şu an ortaya çıkanlar, yıllardır birçok kişinin bilip
de söylediği konulardı. Fakat söylenenler çoğu zaman “hearsay” veya “söylenti
kanıtı” olmaktan öteye gidememişti (veya götürülmemişti desek daha doğru
olur!). Keza, Türkiye'nin karanlık yüzünde Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink
cinayetleri gibi birçok cinayet ve gizli örtülü kalmış suç teşkil eden olay ve
faaliyetlerde, “terörle mücadele adı altında” sözde “vatan ve milletin
çıkarları” adı altında sayısızca faili mechul cişnayetler işlenmiş, gizli eylem
ve faaliyet düzenlenmiştir ve düzenlenmektedir. Ne yazık ki Türkiye’nin bu konuda
sicili hayli kabarıktır.
Her olayla ilgili
(faili meçhul) doğru resmin ortaya çıkması ve sorumlu kişilerin
yargılanabilmeleri için önce olayın tam olarak ve eksiksiz resmi ortaya
çıkmalıdır. Yani olayın resmini tamamlayan parçaların biraraya gelmesi ve o
resmi bütün yapan parçaların (doğru parçaların) yerine oturması gerekmektedir.
Kutlu Adalı davası ile ilgili ve davanın veya soruşturmanın niye tekrar
açılabileceği değerlendirmesini bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım.
YORUMLAR