Ne yazık ki yine 50
‘koltuk’ doldurulacak ve yine statüko yoluna devam edecektir.
Boykot kararının
altında yatan nedenlerle ilgili bir itirazım kesinlikle yok, bu ülkenin
(Kıbrıs’ı) geleceği konusunda endişeleri olan, duyarlı ve farkında olan birçok
insan için de bu nedenlerin geçerli olduğu konusunda şüpheleri olmadığını
düşünmekteyim. Beni esas endişelendiren, bu ‘pasif boykot’ çağırısı ve eylemidir. Her ne kadar da sosyal
medya’da bu çağrı ivme kazanmaktaysa’da, bu ‘seçimi boykot’ çağrısının örgütlü
ve nihai hedefi değiştirecek bir niteliğe sahip olmadığı düşüncesindeyim.
Bu tür boykotların
etkileri genellikle asgari düzeydedir ve boykota, yönetme kabiliyetini
engelleyen başka önlemler eşlik etmedikçe veya asgari bir seçmen katılımı
gerekli olmadıkça, göreve gelecek hükümeti pek de etkilemeyecektir. Yine 50
‘koltuk’ doldurulacak ve yine statüko yoluna devam edecektir.
Boykotlar bu nedenle
genellikle meşruiyeti etkileyebilir (ki ülkemizde böylesi bir boykot
girişimiyle bu dahi kuşkulu), ancak nihai sonucu etkilemez sayın yoldaşlar.
Boykota çağrısı,
seçimleri boykota başvurmanın demokratik süreç üzerinde uzun vadeli ve zarar
verici bir etkisi olabileceği konusunda çok gerçek bir tehlike de var.
Yakın tarihe sadece
bir bakmamız, örgütlenmemiş seçim boykotlarının birçok ülkede nasıl yıkıcı ve
zararlı sonuçlara neden olduğunu görmemize yeter diye düşünürüm. Mesela
1992'de, o zamanlar parlamentonun üçte birini kontrol eden Lübnanlı
Hıristiyanlar, Suriye'nin aşırı etkisini protesto etmek için parlamento
seçimlerini boykot etmeye karar verdiler. Sonuç olarak, Şii Müslümanlar
temsillerini büyük ölçüde artırdılar, Lübnan Hizbullahı adlı yeni ortaya çıkan
sert bir Müslüman grup, bu boykotu fırsata dönüştürerek Lübnan’ın siyasetine
yön verme gücünü elde ettiler. Bir diğer örnek, Sırp muhalefetinin 1997
seçimlerini boykot kararı sonucu, elleri kana bulaşan Slobodan Miloseviç’in
yeniden seçilmesine ve Kosova'daki savaşın yolunun açılmasına neden olmuştu
(savaş ve sonrası malum).
Sri Lanka'da LTTE
(Liberation Tigers of Tamil Eelam), Kolombo'daki hükümetin Tamilleri temsil
etmediğini kanıtlamak için çeşitli zamanlarda boykot çağrısında bulunmuşlardı
ve genel tartışmalarda zaman zaman bu
boykotlar etkili olmuşlarsada, sonuçta Tamil bölgelerinde sadece 10
kişinin oy kullandığı ve bu 10 oyu alan kişinin Meclis'te mutlu bir şekilde
oturduğu milletvekilleri oldu.
Örnekleri daha da
çoğaltabiliriz AMA, benim esasen üzerinde durmak istediğim, önümüzdeki 23 Ocak
seçimlerinin boykotu, bu yönde seçimleri boykot çağırısının nihai hedefe
yönelik daha etkili olması için nasıl örgütlü olması gerektiği ve acilen ne
yapılması gerektiğidir.
Öncelikle şunu
belirtmekte fayda var. Her seçimde
%30’dan fazla seçmenin oy vermediği düşünürsek, bu rakamın artmasına neden
olacak bir ‘boykot’ çağırısının etkisi
ne olacaktır? Nihai hedefi değiştirecek mi?
Şu an seçimleri boykot
etmek yerine, seçime zaten şu veya bu nedenden katılmayanların sayılarını
artırmak yerine, ‘pasif boykot’ yerine, seçime katılıp, ‘seçimi boykot’
oylarını, ‘meclisi boykot’ çağrısına yönlendirmenin doğru olacağını ve daha
etkileyici olacağını inancındayım. Seçime katılarak “BOYKOT” çelişkili gibi
görünsede, stratejik ve örgütlü bir boykot
ve protesto yöntemi olan ve aslında statükoya çelme takan, dıştan yönetilen bir
meclisi “İÇTEN BOYKOT” etme, kazanılan herhangi bir sandalyeyi, koltuğu almayı
ve başka bir şekilde meclisin işine katılmayı reddetmek, meclisin hiçbir
kararında katılımcı rol almamak, anlamlı ve güçlü ‘sessiz’ ses olmak daha
etkili olur diye düşünmekteyim.
Her ne kadar da
tanınmamış bir devleti, de facto’da olsa, meşru gösteren bir meclisi red
etmenin doğru olduğuna inansak da, onun işlemediğini, meşru olmadığını
göstermek için seçim boykotundan farklı
olan ve daha etkili olan bu yöntemi, pasif boykot yerine ‘AKTİF BOYKOT’
yöntemi iyice düşünülmelidir.
Bu yöntem 19. yüzyılın
başlarından beri Birleşik Krallık ve İrlanda'daki İrlanda cumhuriyetçi siyasi
hareketleri tarafından kullanılmaktaydı ve hatta 1860'larda Avusturya
İmparatorluk Konseyi'nde Macar ve Çek milliyetçileri tarafından da kullanılan
yöntemler olmuştu.
100 yıl boyunca
Westminster'e seçilen İrlanda'nın en büyük cumhuriyetçi siyasi partisi, Sinn
Féin milletvekilleri, İngiliz Parlementosun’daki seçimle kazandıkları
sandalyelerdeki yerlerini almayı reddettiler, ta ki “1998’de “Good Friday”
Anlaşması imzalanana kadar ve Sinn Féin’in talepleri doğrultusunda bir
anlaşmaya varılana kadar.
23 Ocak’taki ‘Seçimi
Boykot’ girişiminin ve altında yatan meşru nedenlerle ilgili siyasi desteği ve
gücü ancak o zaman gösterebiliriz ve bunun her seçimde kat ve kat artmasını
sağlayabiliriz.
GEÇ OLMADAN ‘Seçimi
Boykot’ çağırısına katılan bir siyasi parti adı altında ‘BOYKOT’ adayları
gösterilmeli ve seçimi değil, sistemi ve onun gayri meşru meclisinin boykotuna
gidilmenin doğru olacağına inanıyorum.
YORUMLAR