Sedat Peker açıklamaları sonucu, KKTC'de 11
farklı suçun işlendiğine işaret eden açıklamalar sonucu, sessiz kalan, kılını
bile kıpırdatmayan siyasi irade, savcılık ve polis'in, onurlu gazetecilerimizi,
Yeni Bakış Gazete emekçilerini, tutuklama ve susturmak için zamanla
yarışırcasına hareket etmelerini görmek manidardır.....
KKTC'de vatandaş olma yolundaki kapının
'önde' değil 'arkada' olduğu malum. Özet olarak, ülkemizde genelde KKTC'de
vatandaşı olmak için birileri (genelde siyasi bağlantıları olan birileri)
devreye sokulur (yani halk diliyle 'torpil' kullanılır) 'hatır, gönül ve çıkar
hesapları sonucu, kriterleri yerine getirememiş birileri için bile vatandaşlık
kapıları (arka kapı) açılmış olur, vatandaş yaptırılır.
Bunun böyle olduğunu sanırım Mısır’daki
sağır sultan bile duymuştur, daha çok derine inmeye gerek yok. Buraya kadar
sanırım hemfikiriz.
Yeni Bakış Gazetesinde çalışan
arkadaşlarımız elde ettikleri net bir kanıt sonunda (arka kapıdan vatandaşlık
alınabileceği iddiasında bulunan ses kayıdı), kamu yararına olduğunu
düşündükleri bu haberi, Yeni Bakış Gazetesinde yayınladıklarından dolayı
tutuklanmışlar ve aleyhlerinde (KKTC polismiz tarafından), bu bahsi geçen ses
kayıdında sesi geçen ve 10,000TL karşılığı vatandaşlık 'ayarlayabileceği'
iddiasında bulunan şahsın, bu 'yasa dışı' görünen falliyetini ifşa etmenin
aslında 'özel hayatın gizliliğini ifşa veya ihlal suçuna' denk geldiği 'nitelikli
şekli, yani ses veya görüntülerin ifşa edilmesi suçunun' işlendiği yorumu
yapılarak tutuklama ve yargı talebi bulunulmuştur.
Yani özü ses kayıdı sahibinin özel
hayatıyle yakından uzaktan ilgili olmayan ama çok net 'kamu yararı ve ilgisi'
olan bu vatandaşlık konusunun bu kadar yanlış yorumlanması ve ağır ceza
mahkemesinde yargılanmaları istenmesi Polisin basit bir 'yarum' hatası olarak
görülemez.
Bu konuda 'suç işlenmiş' görüşüne varan ve
dava okuyan polis, vatandaşlık kurallarının suistimal edildiği, 'çete' usulü
'arka kapıdan' vatandaşlık düzenlendiği konusunu cesaretle ifşa eden
gazetecileri, 'kamu yararı'değil, fakat "özel hayatın ifşa'sı" olduğu
kanıtına varan polis veya polis yetkililerinin ciddi bir hataya imza
attıklarını (veya alet olduklarını) iddia ediyorum.
Bu 'hata' er veya geç ortaya çıkacaktır, bu
'hatanın' ve sebep olanların (böyle olması için emir verenlerin) ifşası
kaçınılmazdır.
Bu hatanın ortaya çıkmasından sonra basın
özgürlüğü ve kamu yararı konuları açısından sular daha berrak akacaktır diye
düşünmekteyim.
AMA şunun da bilinmesi gerekir polisin
'hatası' ortaya çıktıktan sonra ve bu dava duruşmaya gitmeden çöktükten sonra
"sorry" demekle polisin sadece bir 'yasanın yorumunda' hata yapmış
olduğu kabul edilmeyecektir.
Olayın derinine bakılması ve incelenmesi
için, insan hakları ve basın özgürlüğü prensipleri kıstas alınarak, polisin
'suç işlenmiş' yorumunu yapmasına neden olan, gazeteci arkadaşlarımızın ağır
ceza mahkemesinde yargılanmalarını talep eden polis veya polislerin (veya 'emri'
verenlerin), aslında 'polisin görevini kötüye kullanma' olduğu görünen seri
olay ve kararların soruşturmasının takipçisi olacağız ve sorumluların ifşa
edilmesini sağlayacağız.
Her ne kadar da farklı uluslarası
mahkemelerde bu konular ‘ifade özgürlüğü’ ‘kamu yararı’ ve ‘özel hayata saygı’
konuları sürekli tartışılsada, bazı noktalar standart olarak kabul görmeye
başlamıştır.
Genelde mahkemeler potansiyel olarak
medyayı kamu yararına bilgi yayınlamaktan caydıran kararları verme konusunda
dikkatli davranırlar ve doğru dengeleri oluşturmaya çalışırlar. Yani, Avrupa
Mahkemesi de dahil olmak üzere, birçok çağdaş veya gelişmiş ülkelerde
mahkemeler, medyayı kamu yararına bilgi edinme ve paylaşma konusunda
caydırmanın, demokrasi, basın özgürlüğü ve
insan hakları adına geri adım olacağını kabul ederek, mümkün olduğunca ‘özel
hayat ve kamu yararı’ konularıyle ilgili davalarda medya aleyhine karar
vermekten kaçınırlar.
Özellikle de gelişmiş ülkelerdeki mahkemeler,
kısıtlamaların yalnızca zararlı ifadeyi değil, aynı zamanda bir ‘yarı gölgeyi’ dahi
engellediğini belirteceklerini düşünerek bunun vahim olabileceği düşüncesiyle
hareket eder denge kurup karar verirler. Gazeteciler ve editörlerin ellerini
kollarını bağlamayı, onları az bile da olsa kamu yararına görünecek konuları
paylaşmalarında suçlu olarak görmeyi 2basın özgürlüğü’ adınan uygun görmezler.
Bu doğrultuda bazı aşırılıkları bile, paylaşım sonucu bir miktar (özel hayata
yönelik) zarara yol açabilecek olsalar bile, basını susturmaktansa, haberin yayınlanmasını
sınırlamaktan ziyade, kamu yararı tolere etmenin daha iyi olması
düşüncesindedirler.
Kaldı ki şu an söz konusu olan ‘ses kayıdı’
ve içeriği’nin ‘özel hayatla’ yakından uzaktan ilgisi olmadığı netdir ve
içeriği itibariyle (vatandaşlık konusunun suistimal edilmesi) konu ile ilgili
halkın bilgi edinme öğrenme hakkı vardır.
Özel hayatın gizliliği yasaları hiçbir
zaman ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılmamalıdır. Genel olarak
konuşursak, mahremiyet ve ifade özgürlüğü, kişinin kamu yararının ne olduğuna
ilişkin değerlendirmesine bağlıdır. Bu
anlamda Yeni Bakış emekçilerinin tutuklanmasına neden olan ‘ses kayıdı’
içeriğine bakıldığı zaman ‘kamu yararı var mı yok mu’ sorusunun cevabıyle yine
bireyler ve halk yüzleşmelidir diye düşünmekteyim.
Bu konudaki kendi görüşüm zaten net, basın
arakadaşlarım birilerinin kovanına çomak sokmuş, birilerinin kuyruğuna basmış
görünüyorlar.
Hele hele Peker açıklamaları sonucu,
KKTC'de 11 farklı suçun işlendiğine işaret eden açıklamalar sonucu, sessiz
kalan siyasi irade, savcılık ve polis'in onurlu gazetecilerimizin tutuklanıp
susturulmaları için zamanla yarışırcasına hareket etmelerini görmek
manidardır.....
Hak ve adalet er veya geç tecelli edecektir…
YORUMLAR