“aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp
farklı sonuçlar beklemek aptallıktan başka bir şey değildir” ALBERT EINSTEIN
Kuzey
Kıbrıs serüvenimizin başlamasından bu yana nerdeyse yarım asır geçmiştir.
Otonom Kıbrıs Türk yönetimi, Kıbrıs Türk Federe devleti ve asla
çıkaramayacağımız KKTC kazığı. Koskocaman kırk yedi yıl.
1983
kadar olan süreçte yine de her şeye rağmen ülke ikiye bölünmüş olsa da uluslar
arası camiaya bağlı bir yapılanma içerisinde olduğumuzda, uluslar arası
kuralların geçerli olduğu bir devlet yönetimi mevcuttu. Sosyal, kültürel,
ekonomik, sanatsal ve de üretim ilişkileri bakımından üreten ve ürettiğini dünyayla
paylaşan bir yapılanma.
1980
Türkiye’de gerçekleşen askeri darbe neticesinde sivil otoritenin ortadan
kalkması ve her türlü özgürlüklerin dumura uğraması Kıbrıs’ı Türkiye’den çok
daha fazla etkilemişti. Adeta darbe sanki Kıbrıs’taki yönetimi değiştirmek için
bir algıyı da ortaya çıkarmıştı. Düşünün mevcut yönetiminizle dünyayla entekre
bir şekilde yaşarken, bir anda size, fikrinizi de almadan bir devlet
dayatılıyor. Öyle bir devlet ki; bütün
ülkelerle ilişkilerinizin rafa kaldırılacağı bir devlet.
Hala bu
gün kendime sormadan edemediğim şu soruyu sürekli tekrar ediyorum. Yahu bu
Kıbrıslılar KKTC yi kurarken herkes aklını mı yitirmişti? Böyle bir yapıyı
kabullenmek akıl tutulmasıyla alakalı olmalı.
Evet KKTC
bir akıl tutulmasının ürününden başka bir şey değildir. Çünkü Kıbrıslıların
ürünü değildir. Tabi pek çok Kıbrıslı büyük bir coşkuyla bunu kutsarken aslında
onların da birer işbirlikçi olduğu süreç içerisinde anlaşılmıştır. Yani
“GANİMETÇİLER”.
Süreç
içinde bu işbirlikçilerin sağ kanat içerinde olduğu yanılgısıyla yaşadık. Ama
yaşanan süreçler bize göstermiştir ki aslında bu yapının en büyük savunucusu ve
işbirlikçisi kendine (tırnak içinde tabi ki) solcular olduğu anlaşılmıştır.
Özellikle şimdilerde hararetli bir şekilde seçimlere hazırlanmaları da bunun en
büyük göstergesi. Ve adeta öyle kendilerinden geçmişlerdir ki seçimi boykot
edeceklerin de ne akılsızlıkları ne de aptallıkları kaldı. Sanki boykot yapacak
insanlar kendilerine oy verecekmiş gibi. Ama onların derdi herkesi seçime
katmak ve mevcut yapıyı onamaktır.
Yani
sürekli mağlubiyetin garanti olduğu bir seçim.
İşte bu
da bize aslında en büyük statükocuların ve KKTC’CİLERİN bu çakma solcular
olduğunu göstermektedir.
47 yıllık
sürekli mağlubiyetten ders almayan bu çakma solcular aslında ders almak gibi
bir dertlerinin olmadığını, bilakis toplumu mağlup etmek için organİze
oldukları ayan beyan ortaya çıkmıştır. Çıkmıştır çıkmasına da toplumumuz yani
Türkçe konuşan Kıbrıslılar bundan hala daha bir ders çıkarmamışsa pek tabi
başına geleceklerden de şikayetçi olmamaları lazım.
Yani
takke düştü, kel göründü.
Kısa bir
hatırlatma yapmakta fayda var diye düşünüyorum. Bir kere Türkçe konuşan
Kıbrıslıların özellikle 1983 den bu yana softa şaşırtmasıyla kaybettikleri
bütün yasal haklarının altında işte bu işbirlikçi çakma solcuların imzası
vardır.
İtem
yasasından bileşik faize, kdv den özel hayatı koruma yasasına, bilişim
yasasından aileleri birleştirme yasasına kadar her şeyin altında bunların
imzasını görürsünüz.
Özellikle
ailelerin birleştirilmesi yasasını geçirerek iki yılın içerisinde iki yüz bin
(200.000) türk vatandaşının adamıza girmesini sağlamışlardır. Ve Kıbrıslılara
yapılan saldırılara ve haksızlıklara da zerre kadar ses çıkarmamışlardır. En
güzel örnek de Afrika gazetesine yani basınımıza saldırırlarken, (hem de başka
bir ülkenin başkanının emri ile) maalesef kıllarını bile kıpırdatmamışlardır.
Evet
takke gerçekten düştü. Bence en büyük telaşınız, seçilmekten çok ustanızın bu
dönemde size biçtiği görevi yerine getiremeyecek olmanızdır.
Ama telaşınızı
anlıyorum ve size hak veriyorum. Yani üzülüyorum sizler için ama maalesef
elimden de sizin için hiçbir şey gelmiyor.
Ne deyim
“ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN”…….!!!!!!!!!!!
YORUMLAR