Albert Camus: Her şeyin kaynağı ama bütün her
şeyin kaynağı bilgidir
Sevgili dostum
Yılmaz Parlan bir seferinde şöyle demişti; “Eğer okumuyorsan her şeyi
biliyorsun” ama “okuyorsan sadece gerçeği biliyorsun”. Ben de bu sözü dostumdan
ödünç alarak sizlerle birkaç bir şey paylaşmak isterim.
Evet okuyorsan sadece gerçeği biliyorsun. Ama okuduklarının
gerçekliğiyle gerçeği biliyorsun. Yani sadece okumak da yeterli değildir.
Okuduklarımızın ne kadar gerçeği yansıttıkları konusunda da bilgi sahibi
olmamız gerekmektedir. İşte bu yüzden çağdaş eğitim verilen gelişmiş ülkelerde
okuma bir eğitim olarak veriliyor. Kaldı ki sadece okuma değil öğrenmenin de
eğitimi veriliyor. Ortalama insan ömrünün 70
veya 80 yıl olduğunu düşünecek olursak, bu yaşam dilimi içerisinde
insan, ömrünün kaçta kaçını okuyarak ve öğrenerek geçirir.
Bununla ilgili farklı farklı rivayetler vardır ve bu
rivayetlerin hemen hemen hepside kendi içinde bir doğru barındırır. Yukarıda
gelişmiş ülkelerden bahsettik ve çağdaş bir eğitim sistemiyle hem okuma hem
öğrenme konusunda bireye ciddi anlamda eğitimler verdiğini söyledik.
Peki gelişmemiş ve çağdaş bir eğitim modelini benimsememiş
ülkelerde durum ne diye bakacak olursak, tam tersi bir manzarayla karşı karşıya
kalırız. Daha çok ezberci ve didaktik yöntemlerle bireye verilen eğitimler,
bireyi bırakın okuma konusunda geliştirmediğini, öğrenmenin ne demek olduğundan
bile bir haberdir. Öyle ki okuyup öğrenmekten çok inanmaya yönelik eğilimler
içindedir bu gelişmemiş ülke insanları. Pek tabi arada çıkan birkaç istisna
insanı da kendileriyle kategorize ettiklerinden, belli bir entelekyaya sahip
insanları da karalama veya yargılama yoluna gidiyorlar. Bu aslında gelişmemiş
bir ülke insanının yönelimi olduğundan bunun da yadırganmaması gerekmektedir
diye düşünüyorum. Tersi bir eğilim ise beni her zaman şaşırtmıştır. Hayrete düşürmüştür
ki, arada çıkan ve takdire dayanan bu eğilimlerin altını yokladığınızda, takdir
edeninde bu gelişmemiş yapının içinde istisna olduğunu ve onunda bir okuyucu
olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Her şeyi okumak mümkün mü? Hayır kesinlikle mümkün
değildir. Fakat öğrenmeye paralel edindiğimiz yöntemler birçok şeyi okurken,
okuyamadıklarımıza karşı da algılarımızın açık olmasını sağlar ve hiç farkında
olmadan yöntemlerimiz sayesinde de birçok okumadığımız şeylerle ilgili bilgiler
edinebiliriz. Yukarda da belirttiğim gibi, ortalama insan ömrü rakamlarına ve
yaşam biçimlerimize baktığımızda, bazı şeylerin mümkün olmayacağını da
görüyoruz. Peki ne yapmalı ki bu üzerinde yaşadığımız dünyayı ve toplum yaşamı
içinde bizleri çerçeveleyen temel disiplinleri öğrenelim. Bunun aslında çok
basit bir iş olduğunu 57 yıllık yaşam serüvenimde çözümledim dersen yalan
söylemiş olmam.
Sadece bir tane yaşamımız olduğu gerçeğinden yola çıkacak
olursak, hem kendimizi hem üzerinde yaşadığımız ve uzayın sonsuzluğunda milyarlarca
yıldır bir döngü içerisinde varlığını sürdüren dünyayı ve evreni öğrenmemiz
gerekmiyor mu? Ömrümüzün süresi de belli. Peki ne yapmak gerekir. Sadece
evrenin işleyişine bile bakarak bir çok şeyi evrenin işleyiş biçimiyle
öğrenebileceğimizi görebiliriz. Yani evrenin düzenini ve yöntemini prensip
edinmemiz gerekir. Özellikle okuma ve öğrenmeyle ilgili. Mesela insanoğlunun
zaman karşısındaki çaresizliğini bize rehberlik etmeli ve ona hükmetmek için
tıpkı doğada ve evrende olduğu gibi biz de zamanımızı planlamamız ve onu
yönetmemiz lazım. Nasıl? Planlamak ve yönetmek okuma ekseninde
gerçekleşeceğinden, okumaya, günlük okuma kotası koyarak ilk müdahalemizi
yapabiliriz. Mesela günde 10 sayfa veya sahip olduğumuz zaman dilimine göre 50
sayfa. Bu hem zamana müdahale etmemizi sağlayacak hem de zamanı yönetme
olanaklarına sahip olmamızı sağlayacak. Burada en önemli amaç alışkanlığı
kültüre dönüştürmektir. Alışkanlıklar kültüre dönüştüğü anda siz isteseniz de
bunu aksatamazsınız. Hatta koşullarının ne olursa olsun. Günde 10 sayfa okuyan
bir insanın aylık okuma miktarının 300 veya 310 sayfa olduğunu düşünürsek, bu
yılda 3650 sayfa yapar. Seksen yıllık yaşam serüveninizin okumaya başlama
zamanının 20 olduğunu düşünürsek, 60 yıllık bir okuma serüveni söz konusudur. Bu
da 3650x60= 219.000 sayfa yapar. 219 bini, ortalama bir kitabın 300 sayfadan
olduğunu da varsayarsak böldüğümüzde bu da 730 kitap eder. İşte bu kadar
basittir bu hesap. Bunun için yapmanız gereken (10 sayfa için) her gün 10
dakikanızı okumaya ayırmanızdır. Sizce çok fazla bir şey mi bu? Bu arada 10
sayfadan yola çıktığımızı düşünecek olursak, 50 sayfa okuyanları bir tahayyül
edebilir misiniz? İşte aslında okumak ve öğrenmek bu kadar basit. Hatta daha da
öteye giderek sizlere on sayfa için alternatif öneride de buluna bilirim. Bunu
hiç aksatmadan üstelikte sağlıklı bir şekilde sindirim sisteminizi boşaltırken
de yapabilirsiniz. Bu arada 10 sayfadan yola çıkıp 730 kitaba ulaşırken,
unutmadan bu 730’un yanına da beş duyumuzu koymamız lazım. Çünkü bu serüven size
değişik okuma biçimlerini de öğretecek. Yani beş duyunuzla da okumaya
başlayacaksınız. Hem de kendiliğinden. Hiç bir çaba sarf etmeden. Böyle iken
bile her şeyi maalesef okumamız mümkün değildir. Ve de olamayacak. Fakat bu
şekilde bir yaşam biçime sahip olan insan da her daim bilmediği şeylere vakıf
olacaktır. Bu da okumayla ilgili en büyük realitedir. Bu yazıyı okumuşsanız ve
de bir okuyucuysanız hemen yazı biter bitmez bunu planlayabilirsiz. Yok eğer
okuyucuysanız, hatta iyi bir okuyucuysanız, sayfa sayılarınızı hem artırırsınız
hem de büyük farkındalık yaşarsınız. Unutmayın okudukça var olabilirsiniz ve
varlığınızı sürdürebilirsiniz, okudukça insan olabilir ve insan kalabilirsiniz.
Bunun dışındaki her şey yanılsamadan başka bir şey değildir.
Herkese iyi okumalar dilerken Ocak 2008
yılında sayın İrfan Erdoğan’ın Alfa yayınlarında çıkan “ÖĞRENMENİN GÜCÜ” adlı
kitabını ve Klas Melander’in “ÖĞRENMENİN GÜCÜ” kitaplarını tavsiye ederim.
YORUMLAR