Dünyanın en büyük yemini, doktorların yapmış
olduğu yemindir. En büyük özelliği ise mesleklerinin dışında başka alanlara
kaysalar bile bu yemin o kişiyi o alanda da bağlar. Hipokrat aynı zamanda
ibni-i sina da dahil tıbbın üç öncüsünden biridir. Bağlar bağlamasına da acaba
bizde durum nedir? İşte o yemin. Ve 12nci yüz yıla ait haç şeklinde bir
orijinal Hipokrat metni ile birlikte.
“Hekimlik
mesleğinin bir üyesi olarak;
Yaşamımı
insanlığın hizmetine adayacağıma,
Hastanın
sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,
Hastamın
özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,
İnsan
yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,
Görevimle
hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet,
milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka
herhangi bir özelliğin girmesine izin vermeyeceğime ,
Hastamın
bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma,
Mesleğimi
vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma,
Hekimlik
mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup
geliştireceğime,
Mesleğimi
bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve
minnettarlığı göstereceğime,
Tıbbi
bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için
paylaşacağıma,
Hizmeti
en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki
yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime,
Tehdit
ediliyor olsam bile, tıbbi bilgilerimi, insan haklarını ve bireysel
özgürlüklerini çiğnemek için kullanmayacağıma,
Kararlılıkla,
özgürce ve onurum üzerine,
Ant
içerim.”
Özellikle yazıma Hipokrat andıyla başlamak
istememin nedeni 47 yıllık kuzey Kıbrıs siyasetinde doktorların en büyük rolü
üstlenmesidir. Yukarıdaki ant’a baktığımızda ve doktorların büyük bir kısmının
da siyasette olduğunu düşündüğümüz de
kuzey Kıbrıs denen bu yarım adanın, dünyanın en muhteşem ülkesi olması gerekmez
miydi? Hele de içinde şu cümle varken “yaşamımı insanlığın hizmetine
adayacağım”. Bir doktor bunu rahatlıkla söyler ve aynı zamanda yerine getiri.
Çünkü o alanla ilgili donanıma sahip olduktan sonra o cümleyi kullanır. Peki
siyasette de başarılı olabilirler mi?
Mırıldanmalarınızı duyar gibiyim. “evet öyle
olması gerekirdi” dediğinizi.
Öyle mi ya?
Pek tabi değildir. Neden?
Çünkü ülkemizdeki doktor hasta ilişkisi
inanılmaz bir güven temelinde kurulmuş olduğundan. Hatta doktorun tıbbın
dışında hastasına bulunduğu tavsiye bile mutlaktır. Bu bir kültür maalesef ve
içinde zerre kadar sorgulama yok. Halbuki Kıbrıslılar o kadar da okumuş
insanlar. Nasıl olur da bir doktorun söylediği her şey mutlak kabul
edilebiliyor. Acaba Hipokrat’ın bu işte bir parmağı var mıdır? Doktorun size
tavsiye ettikleriyle ilgili bir başkasının eleştirel telkini sizi şuna maruz
bırakır. “eee bizim doktor dedi yahu. Sen doktordan daha iyi mi bilecen” hatta
daha da ileri giderek size şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Buna başka bir
doktor itiraz etse bile hasta ona da karşı çıkacak. Bu sefer medeni diye nitelendireceğimiz
bir dille. “yani, söyledikleriniz doğru olabilir belki ama ben doktorumdan
memnunum” derler. Bu da başka bir kültür. İçinde yüzde yüz biat ve sadakati
barındıran.
İşte bu kültürdür bizi bu noktalara taşıyan.
Ve doktorlarımızın hemen hemen tamamı da bunun farkındadırlar. Fakat az da olsa
mesleğine sadakatle bağlı olan doktorlarımızı da tenzih ederek, çoğunluğun bunu
suistimal ettiğini rahatlıkla görebiliriz.
İşte siyasi tarihimizde bu kadar çok doktorun
yer almasının temel nedeni budur. Ve diğer bütün nedenler de bunun türevidir.
Hiçbir doktor siyasette başarılı olamaz. Hele
de böyle bir kültürel yapını ortaya çıkardığı bir doktor siyasetçiyseniz asla
ve asla başarılı olmanız mümkün değildir. Tabi burada dikkatinizi çekmek
istediğim en önemli nokta biad ve sadakate bağlı bir doktor yaklaşımı, maalesef
siyasetteki doktorun yapmış olduğu hatanın veya hataların da sorgulanmamasına
neden olur. Bir ülkenin yönetilmesinde, yönetime aday olanların çok ciddi
anlamda bir entelekyaya sahip olmaları gerekir. Kaldı ki doktorlarımız çok uzun
eğitimleri sırasında (12-14 yıl) tamamen tıp mesleğine ve uzmanlığına yönelik
konuları yüklendiğinden maalesef birçok disiplinden de mahrum kalırlar.
Ekonomiden üretim ilişkilerine, felsefeden sanat tarihine, sosyolojiden
etimolojiye ve daha birçok disiplinden bir haber olduklarından bu disiplinlerin
gerekleriyle hareket etmek yerine çoğu zaman duygularıyla hareket ederler ve
ciddi anlamda hem ülkelerine hem de ekonomiye zarar verirler.
Aslında doktorlar birer dogmatiktirler. Bunun
nedeni de sadece tıbbi alanda sürekli kendilerini yetkinleştirmeleridir. Hatta
bundan dolayı da çok ciddi anlamda duygusal problemler yaşarlar.
Düşünün 50 kişilik bir meclisiniz var ve bu 50
kişinin 20 si doktor. Hipokrat andına göre her şey düzgün ve güllük gülistanlık
içerisinde gitmesi gerekirken bir doktor başbakan çıkıp başka bir etnik kimliğe
sahip insanlara yakıt verilmemesini söyleyebiliyor. Üstelik andında hiçbir
etnik kimliği gözetmeyeceğim diye yazarken.
Absürt dediğimiz şey bu olsa gerek.
Ha başka ülkelerde de mi böyle? Diye
sorarsanız, kuzey Kıbrıs ve Türkiye hariç hiçbir ülkede böyle bir şeyler yoktur. Veya şöyle demek daha doğru
olur. Hasta doktor ilişkilerinin bu düzeyde olduğu ülkeler hariç.
Dünyanın en muhteşem andını bu durumlara
düşürmeyin artık.
Siz doktorluk yapın, siyaset size göre bir
alan asla olamaz.
Hele de böyle ne idüğü belirsiz ülkede.
Hoş neresinden bakarsanız bakın bu konu şu an
yaşadıklarımızın yanında bir hiç olarak durur. Çok merak ediyorum, açlık ve
sefalet kapının arkasında. Önümüzdeki altı ay içerisinde bunun çok ciddi
yansımalarını göreceğiz. Hep birlikte. Hatta doktor vekillerimiz, bakanlarımız
ve başbakanımızla.
YORUMLAR