“Her
seferinde aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek abdallıktan başka bir şey
değildir”
ALBERT
EINSTEIN
Sürekli olarak Kıbrıslılara yaşam
kültürleriyle alakalı birtakım atıflarda bulunularak anlam yüklemeye
çalışılıyor. Bunu hem Kıbrıslılar hem de Kıbrıslı olmayanlar sürekli değişik
biçimlerde ifade etmeye çalışıyor. Pek tabi bunu sürekli bu şekilde yapmanın
sosyolojik ve tarihsel yönleri vardır.
İnsanın Kıbrıs adasına ilk ayak bastığı andan
itibaren sürekli olarak her zaman birilerinin gaspına ve işgaline maruz
kalmışlardır. Sanırım neolitik dönem hariç ada insanı sürekli buna maruz
kalmıştır. Ve adadaki yaşam da her zaman işgal koşullarına göre şekillenmiştir.
Yaşam kültüründen üretim ilişkilerine, ticaretten el zanaatlarına kadar her
daim bu böyle olmuştur. Bu şekillenme aynı zamanda işgalcinin kültürel
yapısının dayatılmasını da beraberinde getirmiştir. Fakat burada üzerinde
durulması gerek en önemli nokta işgalcinin ne kadar süre burada kaldığı ve bu
etkinin bu sürece paralel nasıl geliştiğidir. Bildiğiniz üzere bir çok
medeniyet Kıbrıs’ı işgal etmiş ve kültürünü de dayatmıştır. İşgalci ne kadar
süre kalırsa kalsın eninde sonunda adayı terk etmiştir. Fakat yerli halk ve ona
entekre olan işgalcinin bir kısım insanı yeni işgalcinin himayesine girmiştir.
Bu her seferinde yeni halkların Kıbrıs halkına dahil olmasına sebep olmuştur.
Ve bu durum şu an içinde bulunduğumuz işgal koşullarına kadar gelmiştir. Ama
şuna da değinmeden geçemeyeceğim.
On iki bin yıllık Kıbrıs adası serüveninde
yerli halklar bu dönemde olduğu kadar kötü koşullara maruz kalmamıştır.
Özellikle işgalin istilaya dönmesi, yerli insanların tasfiyesine neden
olmuştur. Bu bilinç dışı yapılan bir politik argümanın ötesinde, tamamen
bilinçli bir politikanın ürünüdür. Bu istilacı yaparken başta mağdur ettiği
insanların değerlerini bir diğer halka peşkeş çekerek adeta Kıbrıslı Türkleri
icazete boğmuştur. Bu icazetin belirlediği yaşam biçimi içine “ikiyüzlülüğü”
“sahtekarlığı” “samimiyetsizliği” aldığında tarihin hiçbir döneminde görülmeyen
bir dejenerasyona yol açmıştır. Pek tabi bu da 47 yıllık kuzey Kıbrıs
serüveninde on binlerce yerli işbirlikçiyi ortaya çıkarmıştır.
Kıbrıs bir çenet adadır, Memleketimiz
muhteşemdir, portakalımız dünyanın en iyi portakalıdır, patatesimiz spondanır.
yani en iyisidir. En bizin en muhteşem şeyimizdir. Ve şeyler üzerine kurduğumuz
bu kuzey yarısında zerre kadar hiçbir “şeyi” sorgulamadan yaşıyoruz. Böyle EN
ve ŞEYLERLE yaşadığımızdan maalesef atanan bütün siyasiler de halkın ensesinde
andrez oynuyor. Bakmayın siz ki seçimlerimiz var. O seçimler mevcut istila
koşullarının yasallaşmasını sağlamak içindir. Zaten bunu sağlayacak koşulları
1975 yılından beri istilacı uyguluyor. Ha geldiğimiz noktaya bakarsak bir takım
aklını yitirmiş entelektüel ve aydın insan rejimi sorgulamak ve onu yok saymak
için mevcut rejimin 47 yıldır ön gördüğü KKTC SEÇİMLERİNİ BOYKOT etmiştir. Vay
efendim ne demek de boykot diyerek solcusundan sağcısına herkes tarafından
saldırıya uğramıştır. Bence bu çok normal. aynı zamanda da doğal bir reaksiyon.
Çünkü rejim zaten bunun alt yapısını çoktan yapmıştı. Hatta bu saldırıların
çıtasını o kadar yükselttiler ki, adeta BOYKOTCULARI aşağılayıcı yollara
girmişlerdir. Onların derdi sizin onlara oy vermeniz değildir. Seçimlere
katılarak sistemin varlığına onay vermektir. Hangi sistemin? Kıbrıslı Türkleri
dünyadan izole eden sistemin onayını vermenizi isterler. Ama görünen o ki, hem
pandeminin dayattığı koşullar, hem ekonomik krizin bir hiper enfilasyona
dönüşmesi gerek sonradan vatandaş olan gerekse de bu ülkenin binlerce yıllık
vatandaşı olan insanların sandıktan yani rejimden uzaklaşmasına neden olmuştur.
Ve çok ciddi anlamda sağcısından solcusuna büyük bir kitlenin sandığı yani
secimi boykot edeceğini göstermektedir. İşte bu realiteden dolayıdır ki rejimin
tetikçileri ve kurşun askerleri büyük bir telaş içinde her türlü bilimsellikten
uzak bir şekilde rejimin karşısında duranlara saldırmaktadır.
Özellikle sosyal medya bu insanları o kadar
güzel deşifre ediyor ki. Adeta şu atasözünü bize anımsatıyor.
“TAKELERİ DÜŞTÜ KELLERİ GÖRÜNDÜ”
Çok uzun zaman önce (25 YIL) uydurma rejim
farkındalığı YENİ KIBRIS PARTİSİNİN örgütlü mücadelesinden sonra bu günlere
gelmiş ve içine de çok farklı kesimleri alarak nihai şekline ulaşmıştır. Ama
görünen o ki bu örgütlülük seçimlerden sonra da devam ettirilip uluslar arası
aktörler de devreye sokulacak. Toplumlar arası görüşmeler de bu BOYKOT
duruşuyla nihai neticesine ulaşacaktır diye düşünülüyor. Bu çok ciddi bir
tarihsel fırsatken aynı zamanda da tamamen yoık oluşunda bir argümanı olarak
düşünülebilir.
YORUMLAR