Kafamızda sürekli bir komplo teorisiyle yaşıyoruz ne yazık ki...
Ülkenin siyasi ortamını getirdikleri ve toplumsal çılgınlık haline
dönüştürdükleri bu acımasız hayat toplumu adeta afyonlayan(uyuşturan) ‘Türk’
dizilerine konu olan mevzu gibi hepimizi böylesine düşüncelere sevk ediyor.
Belki uykudan uyanırız da bir
yerde de ‘stop edip’, paranoyayı kenara koymanın hepimize faydası olacak adımı
atarız. Hayatın kör noktalarını yakalamak için ruhun derinliklerine inmek
gerekir de yükselen değerin alçaklık olduğu bir dünyada bunun hükmü kalmış
mıdır?
İsyanlarını içine gömen insanların iç sesine ah düşüyorsa onların
yüzünü güldürmeyenlere de ah düşüyor demektir. Gelecek hepimizin aynı sırrı
üflerken işine gelenleri duyanlarla yediklerini önüne yemediklerini çöplere
boşaltanların çocukları bir gün ayni kaderde buluşacak.
Hayatta ne dilediysek hepsi geri tepti. Düğüm attık çaresizliklere sonra bir düğüm daha. Artık bezginiz ve
ürkek. Miadı doldu umutlarımızın kahvelerimiz de soğudu, sökükler için ne iğnemiz var artık ne
ipliğimiz.
Hepimize yetecek kadar barış vardı da şimdi birbirine bakan
insanların yüzü bir karış, barıştan uzak. Şimdi içimizden boş bir otobüs
geçiyor, içinde yıkılan hayallerimiz, umutlarımız var, sayenizde...
Çocuklarımıza verdiğimiz sözleri tutamadık, inandığımız gibi olsun
isterdik ülkemiz ve dünyamız, yine olmadı, beceremedik mi? Bazen pişmanlıkları yaşıyoruz
ama aynı şansı iki kere vermiyor zaman ne ektiysek onu biçiyoruz.
İyi günde herkes yanımızdaydı da kötü günde ölümüzden bile medet
umdular. Kaybettiklerimizi kazanmak için caba göstermeyi bile bıraktık. Şimdi kaybolan güzelliklerimizi fellik
fellik arıyoruz da geçti diyorlar zamanı. Bizde yasanmış güzelliklerimiz
için artık sadece kuru bir hayal kuruyoruz.
***
Evet. Her gün insanlar ölüyor, tam da bu yazıyı yazarken haberi
düştü sitelere, Ozanköy'de aşırı doz
uyuşturucu kullandığı şüphe edilen 23 yaşındaki Halil Dural Atatürk büstü önünde
hayatını kaybetti.
Bu ölümlere bir şekilde ve birileri mezar kazıcılar gibi bizi buna
alıştırmaya çalışıyor. Alışmak; duygusuzlaşma, yok sayma, önemsememe, kale
almamaya yönlendirir insanı. İnsanın çaresizliğini ortaya koyar.
Bunu tavsiye edenler de bize duygusuzlaşmayı telkin etmektedir.
Bir nevi öğretilmiş çaresizlik aşılanmaya çalışılıyor sanki hepimize de. Ve o noktada artık duyguların, beynin ve
bedenin tepki vermemesi, ‘imkansız, bu asla olamaz, mümkün değil” tepkisinin
zamanla ‘olur böyle şeyler, normaldir’ haline dönüşmesidir.
Davranış bilimcilere göre insan olumlu ya da olumsuz her şeye
alışabilir hatta bu alışkanlık bağımlılık yapabilir. Ancak böylesi bir durum
insanı insan yapan değerler adına ağır bir bedeldir. İşte yine boynu bükük, kolu
kanadı kırık günlerden geçiyoruz. Her yönüyle zor bir süreç gerçekten.
Barış diyenler ‘Vatan hainliği’ ile suçlanıyor, savaş diyenler
alkışlanıyor. En yetkili ağızlardan başlayarak gazetelerde atılan başlıklardan
TV'lerdeki yorumlara, oradan toplumun galeyana gelmiş avazına kadar koro
halinde savaş naraları atılıyor.
Yönetenler, sabit fikir peşinde gitmeyi, zulme bayraktarlık etmeyi
yaşamın sanki bir gereği ve gerçeği olarak görmeye ve göstermeye çalışıyor.
Atanmış hükümet içerde ve dışarda savaş ve düşmanlık konseptini
devreye sokarak varlığını bunun üzerine inşa etmeye çalışıyor. TC'de kamu güvenliği adı altında yürürlüğe
soktuğu kararnamelerle despotik bir yönetim pekiştirilmeye çalışılıyor.
İşin insana en acı veren yanı bu savaşların geniş kitlelerce
benimsenmesi ve desteklenmesi. Düşünmeyen, araştırmayan, biat kültürüyle
şekillendirilmiş insanlar yalan-yanlış bilgi ve propagandalarla savaşın hem
sebebi hem mağduru durumuna getirilmiş..
“Propagandayla zehirlenmedikleri sürece, kitleler asla savaş
düşkünü değildir” der Albert Einstein. Bilinen bir yöntemdir. Önce düşman tespit edilir. Onun ne kadar
büyük bir tehdit oluşturduğu işlenir hafızalarda, sonra gerilim yaratılır ve bu
durum ‘tutmayın beni lan’ noktasına getirilir.
Bu savaş çığırtkanlığı süresi boyunca eldeki tüm imkan ve aygıtlar
devreye sokulur. Satılmış Medya, kiralanmış kalemler bu aygıtların temel
taşıdır. Ama biliniz ki güneş balçıkla sıvanmaz. Nokta.
YORUMLAR