Unutulmamalıdır ki, her millet, toplum, halk
her ne ise, sonuçta insandır ve layık olduğu şekilde yönetilir. Doğru seçim
yaparsa, doğru yöneticiler seçer, tabii ki bu kural da "KKTC"de
geçersizdir. İnsanlar çıkar ve menfaat için bedenlerini sattığı gibi
iradelerini de satarlar.
Winston Churchill kendine has esprisiyle, "Demokrasi, hükümet şeklinin en
kötüsüdür, ama insanlık henüz daha iyisini bulamamıştır" demiş, ayrıca
diktatörlerle ilgili şu haklı görüşleri de sarf etmiştir:
"Diktatörler koşturmalarını kaplanların
sırtında yaparlar, inmeye de cesaretleri yoktur, ayrıca kaplanlar da gittikçe
acıkmaktadır. Bu diktatörleri tahtlarında askerlerinin süngüleri, polislerin
copları ile görürsünüz.
Kendilerini dünyaya güvenç ve övünç ile
gösterirken içleri korkuyla doludur. Onlar vatandaşlarının söz ve
düşüncelerinden korkmaktadırlar. En ufak bir harekette kaçacak delik
ararlar."
Yine Churchill’e göre, "Diktatör, acil
durum canavar çocuğudur, tek bir adamın yaptığı fetişist bir ibadettir".
Demokrasi; kaynak olarak halk iradesine
dayanan, amaç olarak toplumun iyiliğini hedefleyen, yönetim olarak ise
demokratik diye adlandırılan birtakım usullerle çalışan bir siyasal yönetim
tarzıdır.
Ama bu ada yarısında TC tarafından kurdurulan
bu sahte devlet"KKTC"de demokrasinin doğmadan katledildiğini
bilmezlermiş gibi harıl harıl seçimde yarışıyorlar. Yarışınız bakalım kim daha
çok çıkar menfaat dağıtarak, sahtekarlıkla oy toplamayı seçiyorlar.
***
Eli nasırlı işçiler iradenizi satmayınız!
Böyle düzene ayak uyduran, böyle kuklaların
eteğine yapışmış, böyle kıvıran siyasilere yalakalık yapan işçi varsa eğer
olanlar işçinin emekçinin yüzkarasıdır...
Oysa bilmeleri gerekir ki, onuru ile yaşayan
işçiler herkesten güçlüdür. Yaşadığınız bu ada yarısında tüm bu düzeninin
yaratıcısı ve ayakta tutanıdır işçiler...
İşçiyi içinden alıp çıkarttığınız zaman yaşam
çöker başımıza. Ne var ki kapitalizm, işçiye hak ettiği onuru, saygınlığı,
gücü, avantajı, etkinliği, söz hakkını vermez.
Böylece onları eze eze sömürme olanağına
kavuşur. Sermaye ve iktidarlar, en kolayı bunu sendikalar ve kimliksiz
sendikacılar aracılığı ile yaparlar.
Bir bakarsınız ki sendikacı diye geçinenler
işçinin emeğini satıvermişler...
Kendileri ve aileleri zenginleşirler.
Çalışmayan asalak çocukları dahi zenginleşir. Lüks ve şatafat içinde yaşarlar.
Ama işçi? Siz hiç çalışarak değil zenginleşen, insan gibi yaşayan işçi gördünüz
mü?..
Dahası işçiler bu ithal rejimin de bekçisi,
teminatıdır. Çünkü kolay kandırılıp kullanılıyorlar. Ankara’nın istediği
şekilde yerleştirilen bu sözde demokrasinin, hukukunun, da bekçisi oldular...
İyi işçiler kullanılarak bu ada yarısının
başına çorap örülürken... Dinciler, faşistler devrimleri söküp atarken... Kıt
kanaat kazanımlar yok edilirken... Bu ülke Arabistan’a dönerken... Yobaz
toplumu ortaçağa sürüklerken... Kendi hakkını bile alamayan işçinin ne yararı
olabilir ülkemize...
Sonuçta satılmış kıvıran sendikacılar önde...
Devşirme işçilerin desteklediği bu düzende her
gün zam diye şikayet etmek yersizdir.
Benim savunduğum işçiler önce kendi haklarını sonra da yaşadıkları
ülkedeki işçi ve emekçi haklarını savunmaları gerekiyor.
YORUMLAR