Bu ada yarısında insanımız artık malum siyasi
parti kültürüyle, anlayışıyla hesaplaşmalı. Siyasi partiler bilinmelidir ki bir
amaç değil, toplumun siyasete özne olarak katılımını kolaylaştırmak için vardır. Bu toplumda yaşayan
yurtseverler olarak hepimizin bu topluma barış, özgürlük ve insana yaraşır bir
şekilde birlikte yaşama sınavını doğru verme borcu vardır. Boş vere vere ne
hale getirildik. Her zamanı geldiğinde '' Halimize çok şükür '' dedik!
Federal Kıbrıs savunucuları arasında birlik
dedik, buna ilave olarak da yurdunu seven tüm yurtseverler yan yana durarak
çözümü zorlamalı dedik, bütün bunları bir potada toplayarak solda birlik çağrısı
yaparak bu ada yarısı koşullarında başka çare yok dedik o da olmadı…
***
Dostlar, seçimlere müdahalenin bu seçimde
yaşanacağını, yaşanmaya başlandığını görüyoruz. Dahası, biz daha beterini
gördüğümüz için savunma hattımızı güçlerimizi birleştirerek güçlendirelim
dedik, seçimse seçim, boykotsa boykot her ne yapacaksak birlikte yapalım
istedik, kendimiz için değildi bu istek ülkemiz ve geleceğimiz olan
çocuklarımız içindi…
En azından Sn Akıncı'ya destek verenler bunu
başarabilirlerdi ama egoları müsaade etmedi. Çok doğru bin beteri gelecek.
Yaşanacak olanların gelişini görmekten kaçınan sözde muhalefetin yönetim
kadroları bu sorumluluktan kaçtılar, vebaline de hep birlikte katlanacağız,
seçim sonrası sakın ha suçlu aramayınız, şimdiden aynaya bakınız görürsünüz…
***
Vatandaşın pahalılıktan şikayet edip, UBP’ye oy
vermesine, ben bir isim buldum. '' Çıkar, menfaat ve para sendromu''! Bizim birçok
ata sözümüz vardır. Ben inanmasam da inananlar var ya, söz gelimi olmayacak
duaya amin denmez denir. Her ne kadar bu
sözü “Ne demek efendim? Her duaya amin denir” diyerek tartışmaya açmak
isteyenler varsa da demagojinin manası yok. Sözle anlatılmak istenen şey dinle
alakalı bir şey değil.
Bu ata sözüyle yapılmak istenen öneri sonunun iyi
olmayacağı belli veya bir yere varamayacağı açık işlere bel bağlayıp bunlar
için kaynak harcamak doğru değildir önerisidir. Hani bir de derler ya
‘yiğitliğin onda dokuzu kaçmak biri hiç görünmemektir’ işte bu sözcük de ne
zaman kaçacağını veya hiç görünmeyeceğini bilmek gerekir anlamındadır.
***
Bu belki sizlere aşikarı ifşa gibi geliyor ama, yıllanmış
deneyimlerim bana yöneticilerin ‘vaz geçememe’ gibi saplantılarının, yani
olmayacak duaya amin demeye devam etme ısrarlarının sanıldığından daha yaygın
olduğunu söylüyor. Bunun temel nedeni hepimizin değişik derecelerde olaylara,
kişilere, nesnelere objektif değil sübjektif yaklaşma hastalığından mustarip
olmamızdır.
En tarafsız bilinen kişi bile aslında taraflıdır ve
etrafına sanıldığı kadar objektif bakmaz, bakamaz. Bu insan naturasının bir
özelliğidir. Bu tarafgir (1) bakışlardan birinin sonucu ‘hatada ısrar’,
‘olmayacak duaya amin demede devam’ gibi sonuçlar doğurur ki bu tür
saplantılardan örgütler, örgüt elemanları ve saplantı sahibi yönetici eninde
sonunda zarar görürler.
***
Sizin anlayacağınız olmayacak duanın satıcısı boldur
bizim gibi çorbaya döndürülen nüfus yapımız içinde. Maalesef bunların bazıları
iyi niyetli iselerse de çoğu değildir. Bunun da çaresi var. Eğer yöneticiyseniz
etrafınızda dışarıdan ama düzenli bir referans gurubu bulundurun. Bunlar sizin
işinizden menfaati olmayan, gelecekteki işlerinizden çıkarı olmayacak ve
deneyimli kişiler olsunlar.
Belki bir daha toplumu da tehlikeye atacak
yanlışlarınızdan kaçınırsınız. Fikir almakla incileriniz dökülmez, karizmanız
çizilmez. Sordunuz, duayı seçtiniz, amin dediniz ama baktınız olmuyor,
olamıyor. Hemen bırakın kardeşim. Bakın bir de ‘hatanın neresinden dönerseniz
kardır’ derler. Vaz geçin.
YORUMLAR