Bilemiyorum ama ben bazı atasözlerinin bir
biriyle çeliştiğine inanırım.
Mesela damlaya damlaya göl olur” atasözüyle
“Taşıma suyla değirmen dönmez” atasözü çelişmiyor mu? Yine “İki gönül bir
olunca samanlık seyran olur” atasözüyle “İki çıplak bir hamama yakışır” atasözü
birbiriyle çelişmiyor mu? Çelişiyor ama biz çelişkilerimizle yaşamaya
alıştırıldık.
Tamam, anladık “Korkunun ecele faydası yok”
ama ölümden korkmayan insan var mı? Neyse ben bu başlıkla bir başka konuya
girmek istemiştim. Uzatırsak yazı yön değiştirecek. Aklımdakini değil de başka
bir şey yazmış olacağım.
Biz konumuza dönelim.
Günü birlik çarşıya uğruyoruz, pazara
uğruyoruz. Malum burası küçük yer. Rastladıklarımıza selam verip hatır
soruyoruz. Zaman buldukça da ayaküstü de olsa hem memleket meselelerini, hem de
memleketin sorunlarını konuşuyoruz.
Yıllardır Lefkoşa'da yaşıyorum. Az çok kendimce bölünmüş yurdumun bölünmüş
başkenti Lefkoşa’yı her yönüyle bilenlerden biri olduğumu da söyleyebilirim.
Derinlemesine olmasa da bu yarım şehrin ticaretini de ekonomisini de siyasetini
de yine az çok bilenlerdenim.
Bırakın bu günleri 70 - 80 öncesini de, 80 -
90 ve 2000 li yılların sonrasını da gördük yaşadık, yaşıyoruz. Ama bu günlerdeki
gibi bir ümitsizliğin, bir karamsarlığın, yarından emin olunmayan bir dönemin
yaşandığını ben hiç görmedim.
İnanın insanlar çok karamsar ve umutları
kırılmış durumda. Bu kentte işsizlik
almış başını gidiyor. İşe girme
imkanı artık bir ümitsizliğe dönmüş durumda. İş yapabilme, yeni bir iş
kurabilme imkanları zaten çok sınırlı.
Bu kent kaderine terk edilmiş gibi, küçük
esnaf daha da küçülmüş, iş yerini kapatanlar var. Ama kentimiz çok çok hızlı büyüyor. Onun
içinde ticari hacim sınırlı kalıyor. Genişlemiyor, çünkü işgal reji müsaade
etmiyor.
Dışarıdan gerçek yatırımcı gelmiyor ama
Türkiye'den Organize bir şekilde destek ve teşvikler de verilerek TC kökenli
sözde yatırımcılar geliyor. Yerel yönetim olan belediye de sınırlı imkanları
ile topluma yardımcı olmaya çalışıyor.
Ulaşımın olmadığı yere zaten yatırımcıyı
çekmenin imkanı da yok. Gerçi bu konuda elde olan eskimiş araçlarla özel taşıma
şirketlerinin gayretlerini görüyoruz ama yeterli değil. Lefkoşa ve Gönyeli'de alt yapı dediğimiz
eksikler olduğundan, sıkıntılar
yaşanıyor.
Açıkçası geldiğimiz nokta da genelde ülkemizde
yerelde Lefkoşa ve Gönyeli bölgeleri her kış aylarında yaşanan sel felaketleri nedeniyle
kötü dönemini yaşıyor. Diyeceğim odur ki, bu günler geçer geçmesine de nasıl
geçer, deler de geçer ama.
Asıl sıkıntı da bunca olumsuzluğa rağmen bu
kentte olağan üstü bir korkunun, olağan üstü bir baskının olduğu da
hissediliyor. Kiminle konuşursanız
konuşun içi dolu. Ayak üstü de olsa dünyanın şikayetinde bulunuyorlar.
Sahibimiz yok diyorlar. Derdimizi anlatacak kimseyi bulamıyoruz diyorlar. En
ufak bir şey yapsak polisten, elçilikten korkar duruma geldik diyorlar.
Konuşmaktan korkuyoruz diyorlar. Onun için de ancak iki bir arada
konuşabiliyoruz diyorlar.
Bunu söyleyenler daha çok canı yanan başkentin
sol ilerici kesimidir. Ben sizi anlamıyorum.
Hem bittim diyorsunuz, hem de sorunlarınızı anlatmaktan çekiniyorsunuz. O zaman sizi kim duyacak? Anlatmazsanız
sorunlarınıza sıkıntılarınıza kim çare olacak? Sizi temsil ettiğini
söyleyenleri önünüze düşürün hakkınızı arsın.
Daha olmadı çıkın konuşun. Susmakla
düşündüklerinizle yaşadıklarınız çelişmiyor mu? Korkunun ecele faydası var
mı? Atın üzerinizden korkularınızı ve
memleketinize de başkentinize de sahip çıkın bu da mücadele ile olur. Benim
mücadele yöntemim değişti"ARTIK BOYKOTTUR" karlıyım.
YORUMLAR