Ada yarısında getirildiğimiz bu eşikte
ülkesine ve toplumuna yabancılaşma her yere sirayet etmiş durumda. İçten içe
tükenen insanımız bir yandan yaşamını sürdüremediği noktaya hızla ulaşırken bir
yandan da tüm olumsuz gelişmelere karşı pasifliğe meyletmektedir.
Kocaman, karanlık bir uçurumdan aşağı
bakmaktayız ve korkuyoruz.” Evet benimse 2022 den tek dileğim uyanışın vereceği
güçle ile korkusuz olmamız. Başka da varolma nedenimiz sanırım kalmadı.
Toplumsal düzen ve ebediymiş gibi dayatılan
alışkanlıklar sorgulanmaya başlandı ya bir yerlerde panik havası esmeye ve bu
sorgulanmanın başkaldırıya dönmesini engellemeye çalışması solcularımıza kaldı.
Umudun yükselmesi isyanların artmasından
belli. Değişim ihtiyacının başıboş bırakılmaması, yerelden genele yayılıp
kökleşmesi için yapılması gereken da çok işler var ve herkes bir yerinden
tutarak bunu yapmaya çalışıyor.
Demem odur ki sevgili dostlar, enseyi
karartmanın lüzumu yok, umudu yitirmenin tek bir maddi nedeni de yoktur. Yeter
ki neyin ne olduğunu söyleyenler bunu söylemekten ve varolma için mücadele
etmekten vazgeçmesin.
***
Adaletsizlik hem yönetim, hem de toplum için
en büyük felakettir. “Devlet” yönetim sistemiyle ve kurumlarıyla bir bütündür.
Adaletsizlik sonucu birisinde baş gösteren çürümüşlük, bütün kurumları ve
sistemi tahrip eder. Söz konusu
çürümüşlük, özellikle siyasete siyasetçiye söz konusu olunca vatandaş tepki
gösteriyor.
Bu ada yarısında evrensel anlamda demokratik
bir hukuk devleti olmasa da anayasasında yazdığına göre kuruluş felsefesi ve siyasal
rotası hep demokrasi ve hukuk istikametinde deniyor.
Tamam demokrasi yok anladık da en azından
demokrasi ve hukuk devleti taklidi ile yola devam ediyorsunuz ya tamamdır.
Peki, bütün bu olumsuz gelişmeler karşısında toplumun ilgisiz, sessiz kalması
veya öyle görünmesi düşündürücü değil midir.
Haksızlık, hukuksuzluk, ayırımcılık karşısında
sessiz kalmanın haklı gerekçelerini bulmak mümkün mü? Yolsuzluk, talan, yağma
ve en son olarak siyaset-mafya ilişkileri yargıya kadar taşınması karşısında
dahi sessiz kalan bir toplumsal duyarsızlık söz konusudur.
***
Çetelerin hükümet ve siyasetçiler adına
böylesine racon kestiği bir ortamda yönetim, siyaset ve “devlet” yapısı, niteliği sorgulanmayacaksa toplumsal
duyarlılıktan nasıl söz edilebilir siyasiler?
Ve “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları,
hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değildir, suç ortağıdır. Bu gerçekliğe rağmen,
toplumsal çoğunluğun haksızlıklar karşısında sessiz kalması, hükümetler ile
“sessiz bir mutabakat” içinde olması, aydınların, bilge ve siyaset adamlarının
itiraz etme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Bunun en güzel örneklerinden birini Sokrates,
hâkim karşısında şu sözleriyle göstermiştir:
Ben
Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Ve bu devlet, koca
cüssesi nedeniyle yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır.
Ben de
Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her
yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum.
Ve eğer
Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını
uyuyarak geçirirsiniz.
Kurulu
düzene muhalif olanlar bir cins at sineğidir. Siz onu kolaylıkla ezip yok edebilirsiniz.
Ama bu hareketiniz toplum için büyük zararlara yol açacaktır. Topluma yol
gösterme işlevi gören muhalifler yok edilirse bundan ancak toplumun kendisi
zarar görecektir. Unutmayınız, Adaletsizliğe ve
haksızlıklara muhalefet etmek bir erdemdir.
YORUMLAR