Türkiye bir değişimin eşiğinde, yerel
seçimlerle başlayan ve tarihteki en acımasız rejimin çok uzun süren bir yolunun
sonuna yaklaştık. Vadesini bilemem seçimler ne zaman yapılacak onu da limem
bildiğim bir şey var ki diktatörlük rejimi için çok zamanları kalmadı;
gidiyorlar.
Erdoğan diktatörlük rejiminin gitmesiyle
birlikte bunun köklü bir dönüşüm olmayacağını görmek zor değil. Bu durum,
sürecin oyuncularının niyetlerinden bağımsız, böyle bir dönüşümü mümkün kılacak
iradenin ve koşulların bulunmamasıyla ilgili.
***
Tek adam rejimi yıkılırken hemen ardından bir
değişimin olması benim beklentim doğrultusunda olmasa dahi bir restorasyonun
hangi değişimleri içereceği, önemsiz olmadığı gibi sürecin aktörlerinin kimler
olacağından daha önemlidir. Despot rejim yıkılırken hiç kimse mucize
beklememeli ancak hapishanelerin boşalması dahi az bir kazanım sayılmamalı.
Türkiye’deki dikta rejiminin sebep, savaş ve
yoksulluk koşullarının netice olduğunu bilerek, “Ekmek, barış ve özgürlük”
istemek bir seçenek değil, artık zarurettir. Sol ve yurtseverlere düşen görev
bu rejimin daha fazla kan dökmeden, barbarlık zulümlerini durdurmak yolda
yürüyen her barış ve özgürlük sevdalısının görevi olmalıdır.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde de hiçbir siyasi parti yapılan
çağrıları dikkate alıp barışçı olmak, çözüm yanlısı güçlerle birlikte yürümek
ve buna ulaşmak için ittifak kurmak zorunda değildir. Mesele herhangi bir gücün
kendisini CTP,TDP ve diğer seçimi tercih
edenlerin karşıtı olarak konumlandırması da değildir.
Kimse kusura bakmasın ama bu da egemen siyasi
anlayışın, siyaset yapmaya yeltenenlere belirlediği sınırdır. Topumun istek ve taleplerini dikkate
almayanlar yükselen boykot talepleri ve destek bulan çağrıları düşmanca
görmemelidir. O yüzden mesele “BOYKOT”a yakınlık ya da karşıtlık herkesin
faşizmle arasındaki mesafe kadardır.
***
Kendini Komünist ve ya Marksist diye
tanımlayanlar boykot yapacağız diyenleri eleştirir hatta aşağılayan bir tutum
içindesiniz. Hatta eleştirecek diye küçümseyen, yukardan bakar gibi bir tutum
sergilediklerini görüyoruz. Sizin yapmanız gereken örgütlü olduğunuzu iddia
ettiğini ve yalnızları oynadığınız o siyasi yapıların mensubu olarak daha açık
konuşmanız gerekmez mi?
Seçim boykotu, incelikli ve hassas bir
strateji gerektirir. Eğer iyi planlayıp iyi yürütmezseniz, amacına ulaşmaz. Tam
tersine, boykot ettiklerinizin işini kolaylaştırır. Sebebi, boykotun etik
doğruluk mücadelesi dışında kullanışsız oluşudur. Boykotla matematik üstünlük
elde edilemez. Edilseydi, boykot akla gelmezdi.
***
45 yıldır seçimlere gidip seçiyoruz da ne oldu?
TC egemenleri öyle bir yapı oluşturdu ki
seçime gitsen de gitmesen de yine TC bu ada yarısında çizmelerini giyer ve istediğini
seçip atamasını yapar. Bu nedenle seçime isteyen gitsin. Bir şey değişeceği
yok. Yaşanmışlıklarımız bunun böyle olduğunu kanıtlamaya yetmez mi? Toplumsal
var oluş noktasında güçlerini birleştirmeyen sizler yani sol olduğunu
söyleyenler olduğu sürece seçim yolu ile başarısızlık olacağı kesindir.
Boykotçular da henüz örgütlenmemiş olduğundan
başarısız olabilir ama Boykotu savunanlar her seçim sayısını giderek daha da
artıran bir kitle haline gelmektedir. Ha şunu da söyleyim, bu sefer örgütlü
boykot olacak. Çalışmalar örgütlenmek için devam ediyor. Son sözüm de sizin
seçim çağrınız bir haksa boykot çağırmak da bir haktır
YORUMLAR