Erken seçimler yaklaşıyor. Bu süreçte ekonomik
sıkıntılarımız da günden güne artıyor. Türkiye’de devleti yönetemeyenler doğal
olarak ekonomiyi de yönetemiyorlar. Bunun sonucu olarak da Türk Lirası’nın
yabancı paralar karşısında değeri hızla azalıyor.
Dövizin değerlenmesi özellikle ithalata bağlı ekonomiyi de olumsuz etkilemektedir. İnsanlarına alım
gücü hızla azalmakta temel ihtiyaç maddelerini almakta sıkıntı çekmektedir. Bu
sıkıntılar Türkiye’den kaynaklansa da burada katmerli oluyor.
Panik nedeniyle piyasadaki mallara da hızla
talep artmaktadır. Raflar boşalmakta, tedarikçiler yenilerini ya daha pahalı
koymak zorunda kalacaklar ya da mallar bulunmadığından raflar boş kalacaktır.
Tüm bu olumsuzlukların bedelini de son
kullanıcı olanlar çekecektir. Üreticiden tüketiciye kadar olan süreçte her
aracı kendi kârını malın fiyatına
ekleyerek en son kullanıcıya öyle sunmaktadır.
Yazımın başlığında yazdığım bizim gibi
ülkelerde hükümetler sorunları çözemez iddiama gelelim.
Birincisi kendi paramızın olmamasıdır ki bu
konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. İkincisi bağımsız ve egemen bir devlet
olamama nedeniyle kağıt üstünde alınacak
kararlar, yapılacak planlar uygulamaya geçemez. Tabi en önemlisi de tanınmamış
bir devlet olmamızdır.
Faiz Sucuoğlu UBP genel Başkanı seçilince
kendisine hükümet kurma görevi verildi.
İlk defa başbakanlık koltuğuna oturan Sucuoğlu heyecanla sorunların
çözümü için kollarını sıvadı. İlk önce
“Kısa Vadeli Ekonomik Eylem Planı Hazırlık Toplantısı ” adı altında bir
organizasyona imza attı.
Bu toplantıya katılanlara dikkatinizi çekmek
istiyorum. Toplantıda Başbakan yanında katılan bakanlarla birlikte ekonomik örgütler, akademisyenler ve
bürokratların katıldı. Bu ekonomik örgütler katıldı. Başbakan’ın toplantı
sonunda yaptığı açıklamalar çok ilginçtir fakat şaşılacak bir şey değildir.
Sucuoğlu üç sektörün desteklenmesi gereğine
işaret etti. Bu sektörler, turizmi yüksek öğrenim ve emlak sektörü olarak
belirledi. Özellikle turizm ve Yüksek
öğrenim sektörüne bugüne kadar yapılan katkılar, verilen muafiyet hakları
dikkate alındığında boş işlerle uğraştıklarını bir kez daha görürüz.
Elektrik ve su borcunu ödemeyen, 2020 gelir
vergisi listesinde adı olmayan veya listenin çok aşağılarda olan bu sektör
temsilcileri ya gerçek beyan vermiyorlar ya da yapılan bunca katkıya rağmen başarılı
olamıyorlar.
İşte burada çok ince düşünmek ve ona göre adım
atmak gerekir. Halktan toplanan vergiler veya borçlanılan paralarla bu
sektörlere katkı yapmak devlet üzerinde kambur olmaya devam ediyor demektir.
İşin bir başka boyutu ise toplantıya katılan
tüm sektörler kendi örgütleri ile temsil edilirlerken bu sektörlerde
çalışanların sendikaları ya yoktur ya da toplantıya çağırılmamışlardır.
Ekonominin çarkını emeğiyle döndüren
emekçiler ve onların örgütleri bu toplantıda yok sayılmışlardır.
Bu toplantılar sadece göz boyamaktan ileriye
gitmeyecektir. Alınan kararlarla ilgili sektör temsilcilerinin ceplerine daha
çok para akıtacak ancak toplumun yaşam standardını artıracak tedbirler değildir
ve olamaz.
Toplumun refah seviyesini artıracak
sürdürülebilir bir ekonomi ancak çözüm ve birleşik bir Kıbrıs ile mümkündür.
Bunun göstergelerini 23 Nisan 2003’te Güney’e geçişlerle gördük. O zaman
da ekonomi kötüydü. Bu şekilde insanlarımız
biraz nefes almayı başardılar.
Dar boğazdan çıkışı kapıların açılmasında görenler bir çözüm ile
bunu çok daha iyi olacağını görmezler
mi? Tabi ki görürler ancak bunu seslendirmeye cesaret edemezler. Buna güçleri
ve yürekleri yetmez. İşte o nedenle bizim gibi ülkelerde hükümetler sorunları
çözemez diyorum.
YORUMLAR