Einstein’ın sözü olarak bilinen fakat bunun kime
ait olduğu kesin olarak belli olmadığı iddia edilen görüş vardır. Kimin söylediğine bakmadan sözü yazayım:
“Delilik, Aynı Şeyi Tekrar Tekrar Yapıp Farklı Sonuçlar Beklemektir”
Bu söze göre deli olmadığını söyleyen fakat
aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar bekleyen çevremizde çok insan vardır.
Deney ve gözleme dayalı bilime pozitif
bilimler denir. Doğa bilimleri ve toplum bilimleri de pozitif bilim sayılırlar.
Aralarındaki tek fark doğa bilimlerinde sonuç hep aynı olması, toplum biliminde
ise sonucun koşullara ve zamana bağlı değişim gösterebilmesidir.
Şimdi geleyim esas anlatmak istediğim konuya.
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünü herkes değişik
sebeplere bağlar. Özellikle çözüm için
bir araya gelen toplum liderleri hep çözümsüzlüğü karşı tarafın tutumuna bağlayarak
suçlama getiriri ve bundan da uluslararası ilişkilerde haklılık payı çıkarmaya
çalışır.
En sağcısından en solcusuna kadar bugüne kadar
bu görevi üstlenenler sorunu çözemediler. Elbette farklılıkları vardı. Farklı
düşünce ve çözüm önerileri de olabilir. Sonuçta uzlaşma olmadı.
Kıbrıs sorunu, çözümü gerçekleşmemiş ödüllü
matematik problem gibi önümüzde duruyor. Ersin Tatar’ın
topum lideri sıfatıyla görüşmeci olması Türkiye’nin planıydı ve uygulamaya
sokuldu.
Bu plana göre bugüne kadar çözülmemiş Kıbrıs
sorunu yok sayılarak çözüm arama yerine yeni oldubitti yaratılmak isteniyor.
Oysa BM güvenlik konseyi ve BM genel sekreterleri bugüne kadar bu sorunun
çözümü için çok çalıştılar. Sorun vardır ve çözüme muhtaçtır.
Kıbrıslıların tarihten gelme bir ezilmişliği
vardır. Hep güçlü devletlerin yönetimi altında ezildiler. Kıbrıs’ın ahalisiyle
Birleşik Krallığa kiralanmasında hiçbir Kıbrıslının haberi olmadı. Yok
sayıldılar.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanında da Kıbrıslıların
endişelerin, gideren bir çözüm olmadı. Ya da alınan tedbirler yeterli gelmedi.
İşte sorunun çözümünde toplumlar inisiyatif
alarak kendi problemimizi çözebilme becerisi ve kararlılığını hiç
gösteremediler. Hep “Anavatan” ne der.” Düşüncesiyle hareket ettiler.
Anavatan dedikleri Türkiye ve Yunanistan kendi
çıkar politikalarını hep önde tuttular. Kıbrıslıların bu topraklarda barış
içinde bir arada yaşamalarını istemediler.
Bunun somut örneklerinden biri Akıncı’nın
Kıbrıs Türk Toplumunu temsilen katıldığı görüşmelerde harita sunması olayıdır.
Bu haritanın Türkiye’den habersiz hazırlandığını öne süren TC Dışişleri
Bakanlığı Akıncı ile olan köprüleri attı.
Oysa tarafların birbirlerine ilk kez harita
sunmaları ile çözüme en yakın noktaya gelinmişti. Bir adım daha atma iradesini
iki lider gösterebilseydi çözümün olması kaçınılmazdı.
Görüşmeler sürecinde yapılanlardan ders
çıkararak söyleyebilirim ki çözümsüzlüğün en büyük sebebi toplum liderlerinin
kendi toplumlarının yararına olacağı bir çözümü yapabilmek için irade ortaya
koyamamış olmalarıdır. Tabi ki bu irade koyma iki taraf için de geçerlidir. Bu
konuda Kıbrıslı Türkler ’in iradesini en
iyi temsil ederek çözüme en çok yaklaşılmasına katkı koyan da Mustafa Akıncı olmuştu.
Akıncı hataları ve doğruları ile görevini
yaparken bazı engelleri aşamadı. Bu engeller halen önümüzde bir dağ gibi
duruyor.
Bu engelleri aşmanın yolu Federal Birleşik
Kıbrıs için mücadele ettiğini iddia eden kişi ve örgütlerin sadece ve sadece
barış ve çözüm için birlikte bir cephe oluşturmalarıdır. Olabilir mi?
Göreceğiz?
YORUMLAR