Partiler harıl harıl çalışıyor. Adaylar da öyle. Parti başkanı ile gözükmek bir avantaj
sağlasa da adaylar kendi gruplarını kurarak da gizli gizli çalışırlar. Alt
sıralarda olan adayların daha çok tercih almaları gerekir ki seçilme şansları
olsun. Bu da gizli ittifaklar, ayak oyunları demektir.
Aynı partiden aday olanların bile çıkar
çatışmaları olunca bunların topluma nasıl faydalı olacağını varın artık siz
düşününüz. Düşünmeye de gerek yok aslında kendilerinden ve en yakındakilerden
başka kimseye fayda sağlamayacakları kesindir. Geçmişte yaşananlar bunu bize
öğretti artık.
Seçimi boykot edecek olanlar ve seçimde oy
kullanamayacak olanların farklılıkları da vardır elbette. Hastalığı nedeniyle,
yurtdışında olması nedeniyle veya kendi partisine kızgınlığı, kırgınlığı
nedeniyle oy kullanmayanlar olacak elbette.
Boykotçuları bunlardan farklı görmek gerekir.
Geçmişte yaşananlar ve son yıllarda yaşananlarla bir durum değerlendirmesi
yaparak bu seçimlerin bu düzeni değiştiremeyeceğine, Türkiye’nin istekleri
doğrultusunda kurulacak hükümetlerin onların sözünden çıkamayacağını
biliyorlar.
Kendine sol diyen veya sağ olarak bildiğimiz
partilerin hükümette olduklarında neler yaptıklarını hepimiz biliyoruz.
Ankara’nın ricaları burada emir olarak algılanır ve hemen yerine getirilir. En
kötü ihtimalle yerine getirmekten çekindikleri bir emir olursa hükümetten
istifa ederler.
Oysa yapmaları gereken direnmekti.
Direnemezler. Doğru bildiklerini savunmak yerine Ankara’nın şerrinden korunmak
için istifayı bir kurtarıcı gibi görürler. Dörtlü koalisyonun sona
erdirilmesinde Başbakan Erhürman’ın istifa gerekçeleri içerisinde Ekonomik
Paketlerde istenilen şartların yerine getirmesinden çekindikleri içindir.
Oysa daha önce kendi partisinden başbakanlık
yapmış parti başkanları külliye açılışları, İmam Hatip Liseleri açılışları,
camilerde namaz kılma gibi etkinliklere sırf Erdoğan’ın gözüne girmek için
yapmışlardı. Hatta bir tanesi Kuran kurslarını tenis kurslarına benzeterek bu
kursların ne kadar önemsiz olduğunu anlatmaya çalışmıştı.
Erhürman’ın başında bulunduğu CTP seçimlere
hazırlanırken propagandasının ana eksenini ekonomik sıkıntılar oluşturuyor.
Tabii ki insanların hayatında her an hissettiği olumsuzluklara çare üretme
kulağa hoş gelebilir. “ AYPTIK; YİNE YAPRIZ” diyerek geçmişte yaptıklarını anımsatmaya
çalışıyorlar ama benim aklımda kalan ve toplumu kökünden etkileyen yapılanlar
hep olumsuz icraatlar.
En çok da aklımda kalan İTEM yasası. Binlerce
Rum’un taşınmaz malının yağmalanmasının ve sahte belgelerle satışının
yapılmasının yolunu açan bu yasa ile nasıl övünebilirler ki? Bugün Kıbrıs
sorunun çözümsüzlüğünde en önemli problemlerden bir olan mülkiyet meselesini bu
duruma getiren CTP değil mi? Çözümsüzlüğün önüne kocaman bir kaya koyan onlar
değil mi? Lafı evirip çevirmeye hiç gerek yok. Uluslar arası bu hukuksuzluğun
mimarı CTP’dir.
Erhürman’ın partisi CTP tek başına veya bir
koalisyonda büyük ortak olursa Erdoğan’ın iki “devletli çözüm” modeline bakışı
ne olacak. Bu konu hükûmet olma yolunda bir şart olarak sunulursa Erhürman ne
yapacak? Partisini önce yumuşak
federasyon, sonra konfederasyon ve en sonunda da iki devletli çözüme
götürebilecek mi? Bu iş için Erhürman’a kaç zaman gerekli olur acaba?
İşte o zaman CTP’nin tabanı kaynar ve bu
basınca dayanamayan tencere de patlar.
YORUMLAR