Kapitalist üretim ilişkilerinin yani emeğin
sermaye tarafından sömürülmesini anlatan kapitalist düzende, devlet daima
egemen olan yani sömüren sermaye sınıfının elindedir.
Bakmayın öyle varan millet nutuklarına.
Hepimiz aynı gemideyiz demelerine. Devlet mekanizması, hep sermayenin elinde
sömürü düzeninin kontrolünü sağlamak için kullanılmaktadır.
Halkımız bunu torpil olarak görebilmektedir.
Zengin mahkeme karşısında bile eşit değildir. Fakir haklı olsa bile hakkını
aramak için avukat bulmakta zorluk çekerken zengin haksız olduğu halde en
deneyimli avukatlarla davayı kazanmasını her zaman bilir.
Doğası gereği bir toplumda fakirlerin çokluğu
o toplumda mutlu bir azınlığın olduğunu da gösterir. Bunun anlamı toplumun
ürettiği artı değerlerin eşit paylaşılmaması ve küçük bir azınlığın eline
geçmesidir.
Bu düzenin sürdürülmesi için de egemen sınıf
devlet içine mutlaka kendilerini temsil edecek kişileri yerleştirir. Kendi temsilcilerini seçtirmek için uğraşır.
Seçimlerde kazanma oy almayla ilişkilidir. En çok oyu alan seçimde temsilci
olur.
Bunun basit açıklaması böyle. Biz biliyoruz ki
egemenler oy verirken sayıca emekçi
kesimden, dar gelirliden azdır. Buna rağmen nasıl olur da azınlıklar devlet
mekanizmasında çoğunluğu sağlayabiliyor? Bunun cevabı çok basittir.
İşte burada devreye egemen kesimin
sponsorluğugirer. Propaganda giderleri için tercih ettiği partiye yüklü
miktarda maddi destek sağlar. Bu destek o kadar çok olur ki hem propaganda
döneminde insanları kandırmak için kullanılır hem de oy satın almada.
Arabasına benzin koymak için para alanlar
konvoylara katılırlar, bayrak taşırlar. Mitinglerde kendilerini göstermek için
canla başla çalışırlar. “bende şu kadar oy var” diyerek pazarlığa başlarlar.
Bir rakamda anlaşırlar.
Tabi bir de eşeği sağlam kazığa bağlamak
vardır. Bunun için de taktikler çoktur. : Mührü şu şekilde vuracaksın. Oy
pusulasını şöyle katlayacaksın. Kimseye sezdirmeden oy pusulasının resmini
çekeceksin ”diyetaktikler de verilir. Bunların kontrolü de mutlaka sandık
görevlileri tarafından yapılır.
Eğer en büyük sponsor bu dönemde bir sorunla
karşılaşırsa bilinir ki kaynak akışı dıracak. Bu nedenle özellikle seçim
önceleri sponsorlar ziyaret edilerek bir emirleri var mı yok mu sorulur. Eğer
yasa ile ilgili bir sorun varsa yasanın mutlaka değiştirileceğini söylerler.
Denetim
veya yasal konularla bir sıkıntı varsa da bunu mümkünse seçim öncesi halletmek
de iktidardakipartiye düşer. Eğer
muhalefetteyse iktidar olmasını bekler.
İşte seçime hazırlanan ve sermayeyi temsil
eden, onlara göz kırpan düzen partileri seçimlere böyle hazırlanırlar. Bu
düzenin değişmesini ister gibi görünseler de bunu çok gizli yapmaya büyük özen
gösterirler.
Sonuç olarak bu düzen fakirin cehennemi
zenginin cenneti sayılır. Dar gelirli, işçi, köylü, bordro mahkumları,
emekliler bu seçimlerle size cennet vadedenlere inanmayınız. Biz kendi
ellerimizle kendi düzenimizi kuramazsak hep cehennemde kalacağız.
Çare seçim değil. Bu statükodan kurtulmak için
Federal Kıbrıs’ı yaratmaktır. Seçimleri BOYKOT ederek bu mücadelede yerini al.
Şeyh
uçmaz mürit uçurur
Erdoğan başkanlığındaki tek adam rejimi
dünyaya ve özelliklede ekonomi bilimine meydan okumaya devam ediyor. Bunu
sonucu da insanlarımız her geçen gün değil artık her dakika, hatta her saniye
fakirleşmeye devam ediyor.
Erdoğan’ın son açıklamalarında bana göre
gariplikler var. Artık savunduğu görüşleri ekonomi bilimine değil Kur’an
ayetlerine dayandırıyor. Bunu da Müslüman biri olarak faizin haram olduğunu ve
faz indirimine devam edeceğini söyleyerek devam diyor.
Bundan sonraki aşamada Erdoğan’ın yalaka
mürtlerinden biri ortaya çıkar ve şöyle diyebilir: :” Peygamberi gördüm. Bana
Erdoğan’ın Müslüman olmanın gereğini yaparak Allah katında büyük takdir aldığını
söyledi” demesi hiç de akıl dışı değildir.
Ne demişler: Şeyh uçmaz, mürit uçurur. Bize
göre akıl dışıdır tabii ki ama buna inanacak milyonlarca insan vardır. Bundan
sonra olacaklar istenmeyen boyutlara ulaşabilir. Aç kalan insanların ne
yapabileceğini kestirmek kolay değil.
Türkiye bir barut fıçısı gibi. Her an
patlamaya hazır. Birbirini tetikleyen olaylar yaşamı felç ediyor, yaşanmaz hale
geliyor. Buna bağlı olarak iflaslar ve bundan dolayı intiharlar da kaçınılmaz
olabilir.
Ekonomideki bu felaket göstere göstere geldi.
Bütün ekonomistler bu kötü senaryoyu görüp aylar önceden yapmaktaydı. Yalaklık
yapan birkaç ekonomisti saymıyorum.
Hazıra dağ dayanmaz diye bilinen bir
atasözümüz vardı. Erdoğan tek adam rejimine geçince üretim yerine devletin varlıklarını
hovarda mirasyediler gibi harcadı.
Şimdi üretimden ve yatırımdan bahsediyor. İpin ucu çoktan kaçtı. Paranın değer kaybı
bir devalüasyon değil. Böyle durumlarda ihracatı artırmak hedeflenir. Şimdi olan Türkiye ekonomisinde yaşanan bir
ekonomik krizdir. Kontrol edilemeyen bu krizin yavaşlaması için yatırımcıların
güven iklimine ihtiyacı vardır. Erdoğan
bir inat uğruna ne düşüncelerini terk eder ne de seçime gitme kararı alır.
Bu krizde Türkiye Cumhuriyeti halkları elbette
çok zarar edecek, sıkıntılar çekeceklerdir.
Hayatları yaşanmaz olacak ancak bundan Erdoğan’ın da kazançlı çıkacağını
beklemiyorum. O da kaybedenler içinde olacak. Erdoğan’ın kaybı mal ve mülkünde
değil elbette onun kaybı siyasi hayatında olacak.
YORUMLAR