Şimdiki başbakan Faiz Sucuoğlu UBP kurultayı
öncesinde yeni bir teori ortaya attı:” Tanınmamışlığı Fırsata Çevirme” olarak
adlandırabileceğimiz bu teori ile neyi amaçladığı hem merak hem de mizah konusu
olmuştur.
Başbakan olduktan sonra ise partisinin destek
aldığı sermaye kesimlerini nasıl mutlu edebileceğinin hesaplarını yapmak için
adına :” Kısa Vadeli Ekonomik Eylem Planı Hazırlık Toplantısı” dediği bir
organizasyon yaptırmıştır.
Önce tanınmamışlığın avantajlarına bir bakalım
isterseniz.
Dünyada hiç tanınmayan veya çok az ülke
tarafından tanınan bu ülkeler aslında BM’ye üye olamayan ülkelerdir. Bu nedenle
BM’nin aldığı kararlar kendilerini pek bağlamaz. Uluslararası hukuk da öyle.
Kendine özgü bir hukuk sitemi vardır.
Çok gelişmiş olanlar olduğu gibi gelişmemiş olanlar da vardır.
Gelişmiş fakat tanınmamış ülkelerden
bahsederken en çok örnek gösterilen Tayvan veya Singapur’dur. Sanırım Sucuoğlu
da özellikle Tayvan’ın örnek göstermek için bu cümleyi kurmuştur. Belli
zamanlarda seslendirilen “Tayvan Modeli” onun da aklına yatmıştır anlaşılan.
Tayvan, Çin devriminden sonra kaçıp bu adaya
yerleşen zengin Çinlilerin oluşturduğu bir ada devletidir. Kendilerine
Milliyetçi Çin denmesi de bu yüzdendir. Çin halk Cumhuriyeti ile araları hiç
iyi olmamıştır.
Tayvan’ın kişi başına düşen millî geliri 25977
dolardır. Bu geliri elde etmek için ürettiği ve ihraç ettiği mallar içinde
katma değeri yüksek teknoloji ürünleridir. Bunlar arasında elektronik entegre
devreler, bilgi işlem makinaları önemli yer tutar. Tanınmamışlıkla bunun bir
ilgisi olmadığını Başbakan’a biri anlatsın.
Yabancı sermayenin Tayvan’da yatırım yapıp ve
ucuz işgücü nedeniyle Çin Halk Cumhuriyetinde ürettikleri yüksek teknoloji
ürünleri Tayvan üzerinden dünya pazarlarına satılmaktadır.
Tayvan’ın hem tanınmamış hem de gelişmiş bir
ülke olmasının en büyük sebebi ise bağımsız ve egemen olmasıdır. Bu anlamda
aldıkları kararları uygulamada kendiler yetkili ve sorumludurlar.
KKTC tanınmamışlığını Tayvan gibi avantaja
çevirebilir mi?
En kısa yıldan verilecek cevap hayırdır.
Bunun en birinci sebebi KKTC’nin egemen bir
devlet olmayışındandır. Kendi kararlarını kendi alamıyor. Ankara’nın sözünden
çıkmayan bir devlet görünümündedir. Tüm stratejik noktalar Türkiye’nin
kontrolüne verilmiştir.
Buraya yatırımlar Türkiye’den yapılmakta ve
kontrol de ondandır. Hem turizm yatırımları hem de Yüksek öğretim hizmetleri
tamamen Ankara’ya entegre edilmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin onaylamadığı
hiçbir yabancı yatırım burada yapılamaz.
Türkiye hiçbir zaman KKTC’nin kendi ayakları
üzerinde olmasını, kendi kendini yönetmesini istemez. Bu kendileri açısından
çok stratejik bir durumdur. Onlar da
biliyorlar ki ekonomik bakımdan gelişme beraberinde bağımsız olma arzusunu da
getirecektir.
Oysa KKTC’nin ekonomisinin gelişmemesi, Kıbrıs
sorunun çözülmemesi nedeniyle her konuda Türkiye’ye muhtaç olması Türkiye
açısından istenilen bir durumdur.
BU gerçekler ortadayken çiçeği burnunda
Başbakan’ın “Kısa Vadeli Ekonomik Eylem Planı Hazırlık Toplantısı”
düzenlemesi -sadece sermaye kesimine
diyet ödemeden başka bir anlam taşımaz. Bu nedenle işçi ve dar gelirliler pek
umutlanmasınlar. Tüm umutlarını çözüme ve güçlerini çözümün gelmesine
saklasınlar.
YORUMLAR