Bundan doğal ne olabilir?
Seçimler, temsili demokrasinin olmazsa
olmazıdır. Devlet mekanizması içinde yer alan yasama ve yürütmeyi belirler.
Seçmen de kendini en iyi yönetecek ekibi, en doğru yasları çıkaracak
temsilcilerini seçer. Bir bakıma onlara vekalet verir.
Bu vekalet verme işi güven işidir. Vekaleti
alan için de bu bir sorumluluktur. Süre sonunda seçmen geçen beş yılın
muhasebesini yapar. Memnun olan vekillerle tekrar güven tazeler. Memnun
olmayanlar için de onları evlerine gönderir.
Genel anlamıyla demokratik seçimler böyledir.
Siyasi partiler de kendi programları ve gösterdikleri adaylarla seçmenden
vekalet yetkisi, isterler. Alırlarsa ya muhalefette denetleme görevini
sürdürürler ya da çoğunluğu elde ederlerse yürütme yani hükümet olma görevini
alırlar.
Bizim durumumuz böyle mi?
Öyle
görülür. Gerçekte öyle değil . Seçimler müdahale den ve istediği iktidarı başa
getirmek isteyen her zaman bir ülke var yanı başımızda. Türkiye. Geçmişten
günümüze her alanda onun olurunu almadan adım atılamaz.
Şimdi Erdoğan’ın yarattığı tek adam rejimi ile
yasa ve anayasa tanımaz bir anlayış ile orada uyguladığı sistemi buraya da
uygulamak istemektedir. Seçimlere açıktan müdahaleyi kendinde bir hak olarak
görmektedir. Kendisi ile uyum içinde
çalışacak bir iktidarın oluşması için çalışmalara çoktan başlamıştır. Seçim
günü yaklaştıkça bu müdahaleler daha da
görünür olacak.
Seçimlere katılan siyasi partiler bunları
elbette biliyorlar ve bile bil seçime girdiler. Onlar için bir umut çoğunluğu
elde ederek iktidar olmaktır. Bunun yolunun da
Erdoğan ile iyi geçinmek olduğunu biliyorlar. Bu nedenle yapılanlardan hiçbir zaman Erdoğan’ı sorumlu
tutmazlar.
Seçmenden oy isterken kendi programlarında
vadettiklerine onları inandırarak , oylarını istemek için tüm olanaklarını
kullanarak propagandalarına başladılar.
Bunun için de hatırı sayılı bütçe ayırdılar elbette. Nasıl olsa kaz
gelecek yerden yumurta esirgenmez.
Ben geçmiş seçimlerin bazılarına katıldım ve
oyumu genellikle karma kullandım. Federal çözüm yanlısı gördüğüm ve
dürüstlüklerine güvendiğim insanlara oy verdim.
Bu seçimlerde, gördüklerim ve yaşadıklarımdan
sonra seçimler bizim kurtuluşumuz olamaz. Olamıyor. Kim hükümete gelirse gelsin
yapabilecekleri hep sınırlıdır. Oysa bizim için en önemli olan dünya ile
birleşmek ve hak ettiğimiz yeri almaktı.
Bu da Federal Kıbrıs ile olur. Çözüm ile olur. Seçimle olmaz. Türkiye’nin kontrolünde ve ona bağımlı
olduğumuz sürece bunun olamayacağını gördüm.
Türkiye de bize bu hakkımızı vermek istemez.
Kendi çıkarı için bizi burada rehine tutmaya devam eder. Seçimlerle, demokrasicilik oynamamızı bize
yeter görmektedir. Tabii ki buradaki işbirlikçileri de onun emrinde el pençe
divan durmaktadır.
Her siyasi parti gibi biz de bu tespitleri
yapanlar olarak bu düşüncelerimizi halkımız anlatmak için örgütlü bir boykot
başlattık. Bu boykot hareketimizden en çok da CTP’li arkadaşlarımızdan tepki
aldık. Kullandıkları üslup bazen saygı sınırlarını aşsa da anlayışla
karşılamaya çalışıyoruz.
Neden kızıyorlar?
Öncelikle şunu iyice akıllarına sokmak
gerekir. Boykotçular seçimlere katılan partilerin üyeleri veya taraftarları
değillerdir. Her partinin kendi oy potansiyeli vardır. Bu anlamda onlardan oy çalmıyoruz. Biz de
tıpkı onlar gibi vatandaşlara kendi düşüncelerimizi anlatarak ne yapmak
istediğimizi anlatıyoruz. Onlardan farkımız onlar kendilerine oy vermek için
sandığa çağrı yaparken biz de kimseye oy vermemek için sandığa gitmemelerini
öneriyoruz. Bu da bizim hakkımız değil mi?
Her parti ikna ettiği seçmen sayısı kadar oy
alacak. Bu anlamda kendi propagandalarını yaparak insanları ikna etmeye
çalışsın.
Biz de insanları kendi düşüncelerimize
inandırmak için ikna ediyoruz. Bunu yapmak niçin onlara göre UBP’ye yaranmak
oluyor? Aramızdaki farklılıklara saygı göstermeyenler demokrasiden de
bahsetmesinler. Herkesin Doğrusu kendine. Zaman kimlerin haklı olduğunu ortaya
çıkaracaktır.
YORUMLAR