Herkese merhabalar,
Bugün
sizlere bir kitapta okuduğum ve hikayenin başlığından çok etkilendiğim bir
yazıyı aktarmak istiyorum. Hikayenin başlığı “Ten Açlığı”. İlk başta bir anlamı
yok gibi geliyor olabilir ama hikayenin tamamını okuyunca tüyler ürpertici
olduğunu söyleyebiliriz. En azından benim açımdan o şekilde oldu.
“4 yaşındaki Laura burnuna sokulmuş tüp
aracılığı ile yüksek kalorili besinlerle beslenmesine rağmen kilosu 12’nin
biraz üstündeydi. 4 yaşındaki bir çocuğa göre oldukça düşük bir kiloydu.
Laura’nın dosyalarında binlerce sayfalık belgeler vardı. Birçok laboratuvar
raporu bulunmaktaydı. Laura için danışılan doktorlar hep raporlar düzenlemişti.
Bu küçücük kız karnında bir tüp ile yaşıyordu. Bunca belgenin, raporun ardından
sonunda bir sosyal hizmet uzmanı Laura’nın psikiyatrik bir gözlem alması için
doktorlara baskı yapmıştı. Laura’yı gören ilk psikolog yeme bozuklukları
uzmanıydı ve Laura’nın “infantil anoreksi” olduğunu düşünüyordu. Bu tanıyı alan
ilk hasta olduğunu düşünüyordu. Şaşkınlık içerisinde bu durumu meslektaşları
ile paylaştı. Ardından psikiyatri uzmanının görüşlerine başvurmuşlardı.
Psikiyatrist Laura’yı yakından tanımak için hastaneye gitmişti ve gittiğinde
şöyle bir manzara ile karşılaşmıştı. Laura’nın 21 yaşındaki annesi Virginia
çocuğundan 5 adım uzakta televizyon izliyordu. Laura ise iri gözlerini önündeki
tabağa dikmiş öylece bakıyordu. Yeme bozuklukları uzmanı olan psikoloğun isteği
üzerine bu durum ortaya çıkmıştı. İnfantl anoreksisi olan Laura’yı annesini
yemeklerin yanındayken manipüle etmemesi için yapıyorlardı. O zaman ki
teorilere göre bu tür bozukluklara sahip olan bireyler yemek yemedikleri zaman
kendilerine gösterilen ilgiden zevk alırlar şeklinde düşünülüyordu. Fakat
psikiyatristin görmüş olduğu tek şey umutsuzluğa kapılmış, cılız ve minik bir
kız ve ilgisiz bir anneydi.
Beyin tarihsel birikim yapan bir organdır. Bir
çocuğun beyni ona bakım veren kişilerin kendisine nasıl ebeveynlik yaptığıyla
bağlantılı olarak gelişmektedir. Bir çocuğun beyin tarihçesi ona bakım veren
kişilerin çocukluklarının ve çocukluk deneyimlerinin bir tarihçesiyle başlar.
Bu yüzden Laura’yı daha iyi tanıyabilmek için ailesini tanımak gerekiyordu. Bu
yüzden psikiyatrist anne Virginia’ya bazı sorular sormaya başlamıştı. Sorulan
soruların ardından psikiyatrist Virginia’nın koruyucu aile sistemine kayıtlı
çocuklardan biri olduğu ortaya çıkmıştı. Dünyaya geldiğinde uyuşturucu
bağımlısı bir anne tarafından terk edilmiş olan, babasının kim olduğu
bilinmeyen Virginia, çocuk koruma sistemlerinin bebekleri ve küçük çocukları
her altı ayda bir yeni koruyucu eve yerleştirildiği zaman diliminde büyümüştü.
Bunun sebebi olarak bu çocukların kendilerine bakım veren bireylere
bağlanamayacak olmalarıydı. Bir çocuğun erken dönemde ona bakım veren kişilere bağlanmasının hayati önem
taşıdığını biliyoruz. Ancak o zamanlar bu bilgi henüz çocuk bürokrasisine
girmemişti. Bebekler çok savunmasız ve bakıma muhtaç bir şekilde dünyaya
gelirler. Bir bebek dünyaya geldikten sonra onun bakımı, yemesi, içmesi gibi
çok zahmet verici ve yorucu bir süreç başlar. Ancak anneler tüm bunlardan
şikayet etmeksizin aksine bunları mutlulukla yaparlar. Anneler kendilerini
çocuklarını doyurmaya ve korumaya adarlar. Bunu yapmayanların ise durumunun
patolojik olduğu söylenebilir. Bir bebeğin gelişimi sırasında ilgi dolu, uyumlu
ve sevecen bir bakım gördüğünü söyleyebiliriz. Tüm ihtiyaçlarımız sevgi dolu
bakıcı tarafından giderilir. Bakım verenin değişmemesi, bakımın sevgi ve ilgi
ile yapılması çocuğun bağlanmasını kolaylaştırır. Fakat Virginia gibi terk
edilmiş, sürekli koruyucu aile değiştirmiş kişilerde bu durumun çok zor
olduğunu söyleyebiliriz. Sevgi dolu bir
bakım göremediği için beyindeki ödül, keyif
ve insanlar arasındaki etkileşimleri birleştiren sistemler gelişmemiş
olur. Virginia çoğu annenin bebeklerini tutarak, koklayarak ve etkileşimde
bulunarak aldığı ödül miktarını ya da keyfini alamamıştı. En son 5 yaşına gelen
Virginia kalıcı olan koruyu ailesinin evine yerleşmişti. Koruyucu ebeveynleri
sevgi dolu ve ilgilelermiş. Ona ahlaki kuralları öğretmişler. 18 yaşına geldiğinde Virginia bu evden
ayrılmak durumunda kalmış ve bu koruyucu aile ile bir daha iletişime geçmemesi
istenmişti. Virginia bildiği tek ebeveynlerini de bu şekilde yitirmişti.
Virginia evden ayrıldıktan sonra kısa bir süre sonra hamile kalmış ve çocuğunun
babası onu terk etmişti. Virginia koruyucu ailesinden öğrendiklerini bebeğine
öğretmek istemişti. Virginia koruyucu ailesinden bilişsel olarak öğrendiği
şeyleri çocuğuna öğretmesi gerektiğini biliyormuş ama duygusal açıdan ne
yapacağını bilemiyormuş. Virginia duygusal açıdan çocuğunu doyurabilmek için
ona sarılması gerektiğini bilmiyormuş. Kimse de ona öğretmemişti. Kendisi de
duygusal açıdan kopuk büyüyen Virginia bebeğine de aynı o şekilde bakmıştı.
Bebeğini kucağında tutmamış, onu sadece biberonla beslemiş ve onu göğsüne yakın
tutmamıştı. Onu sallamamış, ona şarkı söylememiş ve onu öpüp koklamamıştı. Tüm
bebeğin ihtiyacı olan bu duygusal sinyallerden yoksun kalan Laura’nın ise
yemesi kesilmiş. Virginia yürekten hissettiği için değil bir annenin yapması
gerekenlerin bunlar olduğunu düşünerek yaklaşmış çocuğuna.”
Laura’nın sevgiye ihtiyacı vardı. Annesinin
sarılmasına, öpmesine ihtiyacı vardı. İşte hikayenin başlığı buradan geliyordu.
“TEN AÇLIĞI”. Fiziksel olarak tüm ihtiyaçlarını karşılamak yeterli değildir.
Hem fiziksel hem duygusal ihtiyaçların karşılandığı bebekler bu ten açlığına
maruz kalmazlar.
Bir bebeğin en önemli ihtiyacı duygusal
yakınlık, sevgi, ilgi, sarıp sarmalanmaktır. Hikayenin sonuna gelince başlığın
ne kadar da anlamlı olduğunu görebilmişizdir diye düşünüyorum. Öyküyü mümkün
olduğunca özetlemeye çalıştım. Keşke hepsini aktabilseydim ama aktarılmak
istenen mesajı aktarabildiğimi düşünüyorum. Çocuklarınızı sevin, öpün, koklayın,
sarılın anneler ve babalar.Ten açlığına maruz kalmayan, sevgi dolu çocuklar
olması ümidiyle…
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Hoşçakalın, sağlıcakla kalın…
YORUMLAR